Aslında herhangi bir rakip beni ilgilendirmez çünkü ben Fenerbahçe odaklıyım…
Ne mutlu ki öyleyim çünkü “yaratılmış” “atanmış” bir camia değil Fenerbahçe, kendi öz gücü ve dinamikleri var, kimse dışardan müdahale edemiyor, daha önemlisi buna izin vermiyor.
Şimdi bakalım, neler yapmış Fenerbahçe:
– Stadını kendi yapan tek kulüp.
– Spor mağazacılığını ülkeye getiren ilk kulüp.
– Kendine ait salonu olan tek kulüp.
– Eurolig kazanan ilk Türk kulübü.
– Erkek ve kadın basketbolda Eurolig kupası olan tek kulüp.
– Eurolig’de futbol takımı olan tek Türk kulübü.
– Voleybolda dünya şampiyonu olan ilk Türk kulübü.
– ABD ve Avrupa’da en bilinen Türk kulübü.
– Fetö’ye başkaldıran ilk ve tek sivil toplum örgütü.
Bunları daha da artırabilirim ama sonuç değişmez. Eğer size ait bir öz gücünüz varsa, yaşamın her alanına yansır.
Eğer yansımıyorsa, bu sizin kendi gücünüzü değil arkanızdaki elin yansıması olduğunuzu gösterir.
Bunun için atasözlerimiz bile var: El atına binen çabuk iner. Elin yaptığı statta oynayan çabuk biter.
Aksi takdirde çirkin bir milyarder ile evlenmiş aptal sarışın olmaktan öteye geçemezsin.
Türkiye’nin en büyük markası değil, tek markası Fenerbahçe’dir.
Yanak okşatmak, ihtiyaçları için siyaset kapısı beklemek, başkan seçmek için icazet beklemek marka değil, düşkünlüktür.
Köpekler istedi diye atlar ölmez.
QTM dedi diye Fenerbahçe’nin Türkiye’nin dünyadaki en büyük spor markası olduğu gerçeği değişmez.
Fotoğraf: fenerbahce.org
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
