Türkiye gibi ülkelerde devlet vatandaşına hizmet için değil de, “eziyet etmek”, “burnunu sürtmek” ve “haddini bildirmek” için var sanki…
Türkiye gibi ülkelerde devletle iddialaşmaya kalkan, hatta iddialaşmak bir yana, sadece hakkını arayan vatandaşın “cezalandırılması” işin raconudur ki, ibretiâlem olsun, kimse “sistem”i sorgulamaya cesaret edemesin! Bu cesareti gösterenlerin yıllarını cezaevinde geçirmesi, hatta geçmişte bedelini hayatıyla ödetilmesi devletin iyi bilinen “refleks”lerinin sonucudur.
Türk tarihi bunun örnekleriyle doludur elbette ama Nâzım Hikmet’i ayrı bir yere koymak gerekir. Hani bundan 61 önce “vatan hasreti çekerek ölme cezası infaz edilen”, şimdilerde herkesin sahip çıkmak için birbirini ezdiği Nâzım…
Tesadüfe bakın ki onun hayatını kaybettiği Rusya da Türkiye gibi bir ülkedir.
Tıpkı Türkiye gibi Rusya’nın tarihi de haksızlık yaptığı, “burnunu sürttüğü” vatandaşlarıyla doludur.
Devletin sözde kendini koruma refleksinin kuzeyimizdeki son kurbanı, büyük olasılıkla adını hiç bilmediğiniz ya da ender duyduğunuz bir kadın: Yulya Navalnaya.
Moskova’da bir mahkemenin gıyabında tutuklama kararı çıkardığı Navalnaya (47), Şubat ayında cezaevinde 48 yaşında hayatını kaybeden muhalefet lideri Aleksey Navalnı’nın eşi.
Şu anda Rusya dışında yaşayan Navalnaya, ülkesine adım attığı an tutuklanacak ve “aşırılık yanlısı bir örgüte üye olduğu için” en az altı yıl hapis yatacak.
“Hangi örgüt” diye soracak olursanız, eşinin kurduğu, 2021 yılında yasa dışı ilan edilen Yolsuzluk Karşıtı Vakıf.
Bu kararın üzerinden 48 saat geçmeden Rus yetkililer Navalnaya’yı bugün ayrıca “terörist” de ilan etti.
Navalnaya aslında, eşinin düzenlediği gösterilere katılmak dışında politikadan uzak duran iki çocuk annesi bir ev kadınıydı.
Ekonom öğrenimi gören Navalnaya, 2020 yılında eşinin şüpheli bir şekilde zehirlenmesinin ardından Almanya’da tedavi görmesini sağladı. O dönemde Navalnı, “Yulya hayatımı kurtardı” demişti.
Aleksey Navalnı giderek tanınan bir muhalefet liderine dönüşmeye başlarken eşinden de “muhalefetin First Lady’si” diye söz edilir oldu.
Zehirlenmesinin ardından Almanya’da tedavi gören Aleksey Navalnı, tutuklacağını bile bile ülkesine döndü, gerçekten de daha havaalanında tutuklandı.
Eşinin bu yıl başlarında cezaevinde ölümünden Devlet Başkanı Vladimir Putin’i sorumlu tutan Navalnaya Rusya’da ve dışında protesto gösterileri düzenlenmesine önderlik etti.
Rusya’yı koruma kollama iddiasında devlet refleksi, toplumun küçük bir kesimi tarafından desteklenen, tartışmalı görüşlere sahip Navalnı’yı nasıl hiç hak etmediği halde istemeden “muhalefet lideri”ne dönüştürdüyse şimdi bir ev kadınını onun yanına itiverdi.
Navalnaya hakkındaki tutuklama kararını öğrenince, Uluslarası Ceza Mahkemesi’nin Ukrayna’daki savaş nedeniyle Putin hakkında çıkardığı tutuklama emrine atıfta bulunarak, “O bir katil ve savaş suçlusu. Yeri, Lahey’de televizyonlu rahat bir hücre değil, Aleksey’i öldürdüğü cezaevindeki gibi altı metrekarelik bir hücre” dedi.
İşin gerçeği, Navalnı’nın öldürüldüğü kesin değil, öyle olsa bile “infaz” emrini Putin’in verip vermediği kocaman bir soru işareti.
Ama kesin olan, iktidarı eleştirmek ve yolsuzluklarla mücadele etmek dışında bir suçu bulunmayan, tutuklanacağını bile bile ülkesine dönen genç bir adamın hayatının öyle ya da böyle karartılması. Bu açıdan bakıldığında Navalnaya’nın öfkesini, duygusallığını, isyanını, suçlamalarını ve siyasete bulaşmasını herhalde normal karşılamak gerekiyor.
Aslında uzun uzun yazmaya gerek yok çünkü dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyoruz…
Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde devlet vatandaşına hizmet için değil, “eziyet etmek”, “burnunu sürtmek” ve “haddini bildirmek” için var sanki.
Fotoğraf: Yulya Navalnaya ve eşi Aleksey Navalnıy. melisevaiva.livejournal.com
İlgili yazılar:
https://medyagunlugu.com/mucadelen-icin-tesekkurler/
https://medyagunlugu.com/navalniy-yeni-putin-olabilir-mi/