Ertuğrul’un 1889 Japonya ziyareti, sıradan bir nezaket ve diplomatik ziyaret değildir.
Bu ziyaret, kıta Avrupası, Orta Asya, Uzak Doğu, Pasifik ve Orta Doğu’daki güç mücadelesinin zorunlu kıldığı bir ziyarettir. Ertuğrul gemisi, geri dönemese de bu seyahat, günümüze kadar devam eden, son derece kalıcı etki ve sonuçlar yaratmıştır. 1889’dan 1914’e uzanan süreç ilk dünya harbinin koşullarını hazırlayan bir akümülasyon dönemidir. Ertuğrul’un seyahatinin başladığı 1889’dan önceki 25 yıl ve sonraki 5 yıldaki jeopolitik gelişmeler, bize, Ertuğrul’un seyahatinin neden yapıldığını veya neden yapılması gerektiğini açıklayabilir.
İstanbul’dan Tokyo’ya uzanan coğrafyadaki en radikal değişiklik hiç şüphesiz 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıydı. Böylece, Hindistan yolu yarı yarıya kısalmış, ticari gemi taşıma ücretleri azalmış ve diğer giderler üçte bir oranına düşmüştü. Buna karşılık, 19. yüzyılın sömürgeci ekonomik ve finansal sistemi üzerindeki mücadeleye katılanlar çoğalmıştı. Jeostratejik açıdan ise, dönemin bir numaralı deniz gücü İngiltere, hem diversiyona uğramış hem de Hindistan’daki sömürgelerine yönelik tehdit artmıştı.
Çoğalan aktörler, güç yetersizliklerini kendi coğrafyaları dışında aramanın çeşitli yollarını bulmak gayreti içindeydiler. Bu dönemde güçler dengesi için yarışan her ülke, kendi coğrafyası dışında ortak kader grupları bulmaya çalışıyordu. Bu nedenle;
- Almanlar, Germanizm ( Votan)
- Japonlar, Niponizm ( Amaterasu)
- İngilizler, Anglikanizm (God)
- Amerikalılar, Amerikanizm (Bağımsızlık Bildirisi)
- Osmanlılar, Turanizm ( Göktanrı)
- Ruslar, Slavizm ( Svarog)
isimli milli tanrıları kanalıyla kendilerine yandaş ve destek arıyorlardı. Osmanlı Devleti ise, Turanizm’e ilave olarak Halifelikten kaynaklanan dini bir enstrümana da sahipti.
19. yüzyılın son yıllarındaki jeopolitik ve jeostratejik olaylar o kadar süratli gelişiyor ve değişiyordu ki, özellikle Avrupa’da İngiltere, Almanya, Avusturya, Fransa ve Rusya arasında sürekli ittifaklar ve anlaşmalar yapılıyor, bozuluyor ve her konferanstan sonra başka ittifaklara geçiliyordu. Bunda en önemli rolü Osmanlı’nın kontrolündeki Türk Boğazları oynuyordu.
Bu stratejide temel amaç, Almanya ve Rusya gibi kıtasal güçlerin Akdeniz ve Basra Körfezi üzerinden, Hindistan ve Uzak Doğu’daki İngiliz kontrolündeki bölgelere sızmasını önlemekti. Bu noktada tıkanan Rusya, Pasifik istikametinde genişleme stratejisine geçince, Uzak Doğu’nun yeni ve güçlü İmparatorluğu Japonya ile güç mücadelesi başladı. Bu radikal jeostratejik durum, binlerce kilometre uzaklıktaki Japonya ve Osmanlı’yı ortak tehdit kabul ettikleri Rusya paydasında buluşturdu. Bu kapsamda ilk girişim Japonya tarafından başlatılmıştır. Çin ile mücadelesinde, Çin Türklerini, Mançurya Türklerini ve Rus-Japon Harbinde de Rusya Türklerini kullanmak isteyen Japonya, aynı zamanda İslam dininin Halifesi olan Osmanlı Sultanına temsilciler göndermiştir.
Daha önceleri Rusya’ya karşı müttefik sayılabilecek İngiltere, 1881 de Mısır’ı işgal etmiş, Arapları da Osmanlıya karşı kışkırtmaya başlamıştır. Hilafeti, Osmanlı’nın zorla Araplardan aldığını ve Müslüman dünyasının Osmanlı Hilafetini kabul etmemesi gerektiğini öne sürmektedir. Garp cephesinde kaybetmesi kesin görünen Osmanlı, Panislamizm faktörünü de denemeye karar vermiştir. Bu bağlamda;
- Asya’da kök salan İngiliz İmparatorluğu’nun idaresi altındaki Müslüman toplumlarda nabız yoklamak,
- İslam dünyasının sadece Araplardan ibaret olmadığını, Asya‘daki Müslümanların da İngiliz sömürgesinde olsa bilse, Osmanlı hilafetini benimseyebileceğini göstermek amaçlanmıştır.
Bu amaç için, Japonya’ya bir gemi ile iadeiziyaret heyeti göndermek çok iyi bir fikirdir. Böylece, Japonya ile ilişkiler kuvvetlendirilirken, geminin yolda ikmal için uğrayacağı Müslüman limanlardaki atmosfer de, İmparatorluğun geleceği için önemli bir gösterge olacaktır.
İşte, bu sempozyumda konu edilen Ertuğrul fırkateyni, Osmanlı-İngiltere, Osmanlı-Rusya, Almanya-İngiltere, Fransa-İngiltere ve Japonya-Rusya ilişkilerinin sertleştiği, tersine, Almanya-Osmanlı, Fransa-Rusya ve Japonya-Osmanlı ilişkilerinin geliştiği ve sonuçları tahmin edilemeyen bir ortamda, bir dış politika enstrümanı olarak görevlendirilmiştir. Bu seyahat, 16. yüzyılın sonunda Açe’ye yardım ve silah götüren iki gemiden yaklaşık 300 yıl sonra, bölgeye yapılan ikinci seyahattir. Ertuğrul fırkateyninin bu seyahatinden Osmanlı’nın beklediği stratejik hedefleri şöyle sıralamak mümkündür:
- Asya Müslümanları üzerinde Osmanlı devletine yönelik olumlu bir psikoloji yaratmak
- İngiltere ve Rusya’ya Osmanlı devletinin Asya halkları üzerindeki kültürel ve dini etkisini göstermek
- Rusya’ya karşı Japonya’ya verilen siyasi ve diplomatik desteği sergilemek
- Asya Müslümanlarının maddi ve diplomatik desteğini sağlamak,
(Dr. Nejat Tarakçı, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın
Görsel: Milli Savunma Bakanlığı