Sızmış beyin hücrelerime, genetiğimde yer etmiş virüsle uğraşmalı, kapışmalı, alt etmeliyim onu.
Arınmam ancak öyle mümkün.
“O mavi gözlü bir devdi
Minnacık bir kadını sevdi”
Demişti Nazım
Ve Sabahattin Kudret Aksal
“Tencere tava,
Zır zır öten bir karı”
Şiirini umudun çapraz fişeği olarak omzuma astığım Ahmet Arif
“Erkekçe olsun erkekçe isterim
Dostluk da düşmanlık da”
diyordu…
Bütün bunlar virüsün yaygınlığının işaretleri miydi?
Durup düşünmüyordum. Memnundum kendimden, yeni bir hayat başka bir dünya mümkündü ve ben başka bir dünya yolunda şaşmaz egoma güveniyordum o kadar ki ; onlar adına ve onlar için söz söyleme, dahası karar verme, eyleme geçme hakkını kendimde görüyordum. Hatta boyun borcu sanıyordum onlar adına ve onlar için, onları dikkate almadan ahkam kesmeyi.
Kendi coğrafyamda toprak işgal etmiş fatih gibiydim.
Yaprak salınırken rüzgarda, akıp geçerken su ve şiir kendini yazarken oldu ne olduysa.
Yazan kendini durmaksızın kendini yazan ve ören kozasını lirik geldi iki kuş ötümü yoldan ve sordu
Aynı korkunç sevdaysa gökte bulut dalda kayısı.
Bulut kimdir, kayısı kim?
Bir milyon soru şimşeklenip durdu arkasından.
Suyun cinsiyeti var mıdır ya rüzgarın, emek erkkek midir iki “R”li ya elin eli araması ve susmalar, konuşmalar, çığlıklar, sevinç ve endişe hüzün erkek midir?
Hürriyet cinsiyetli midir?
Erkek olmak kadim midir?
Tanrı mıdır hayatın mucidi ve O, kadını benim kaburga kemiğimden ben kullanayım diye mi yaratmıştır?
Karanlıklardayım demek ki ve derin uykulardan uyanmadan başka bir dünya na mümkün.
Oysa yolumuz ne kadar aydınlık geliyordu gözümüze.
Kör, karanlığa bakabilir mi, görebilir mi zifri?
İşte soru ki can yakar, kaldıysa yanacak canımız, erkek virüsü yok etmediyse vicdanımızı onurumuzu ve insan olma azmimizi.
Onlar ki, haklarında söz söylemeye karar vermeye eyleme geçmeye tek yetkili olduklarımız, onlar kim?
Bu sorunun yanıtı bizim kim olduğumuzda ve belki de kim olamadığımızda saklı.
Erkeğiz biz ve insan olmayacağız gibi görünüyor erkek egemen virüsünü teşhis etmedikçe içimizdeki.
Aidiyetlerin en katısı, en gaddarı ve belki de faşizmin kurumlaşmasında en etkili olanı erkek aidiyetidir.
En eskisidir aidiyetlerin erkeklik.
O kadar eskidir ki.
Tanrının erkek olmasına yol açmıştır, tanrının erkekliği nelere yol açmıştır peki.
Görsel: Almanya’daki Neandertal Müzesi tarafından hazırlanan bir figür. Homo neanderthalensis türüne ait bireyler bugün yaşasalardı muhtemelen böyle gözükecekti.