İsmail Boy
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ETY’lilerin (emeklilikte yaşa takılanlar) beklentilerini boşa çıkartmadı ve insanların genç yaşta emekli olmalarının önünü açtı.
Meselenin devlet bütçesine getireceği yükün ağırlığını tartışmayı ekonomistlere bırakıp, birazcık sosyolojik tarafına göz atmakta yarar var.
Türkiye’de SGK’lı (Sosyal Güvenlik Kurumu) olarak çalışan 25 milyon insanımız var.
Buna karşılık 13,5 milyondan fazla emekli maaşı alan var (8 milyon 615 bin işçi emeklisi, 2 milyon 718 bin esnaf emeklisi ve 2 milyon 389 bin memur emeklisi)
Bu 13,5 milyon emekli insanlarımızın sadece 8 milyonu 65 yaş üstü yani 5,5 milyon insanımız 45-65 yaş arası emekli olmuş durumda.
Şimdi yeni yasa ile bu sayıya yaklaşık 2,5 milyon insan daha eklenecek ve toplam 16 milyon emekli insanımız olacak,
Bu 16 milyon emeklinin yarısı 65 yaş altı grubuna dahil olacak.
Ülkemizde yaşam süresi artmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iyi beslenme, sağlanan sağlık hizmetleri ve penisilin gibi aşıların olumlu etkisi ile ortalama yaşam süresi hızla uzadı.
Türkiye’de ortalama yaşam süresi 1928’de 32 yıldı, 2013 itibarıyla 76,9 yıl oldu. Sanırım bu rakam günümüzde 79 yıl civarında.
Yani emeklinin devletten alacağı aylıkların süresi de uzamakta.
Türkiye artık eskisi gibi çok genç bir nüfusa sahip değil.
Birleşmiş Milletler (BM) tanımına göre, nüfusunda yaşlı oranı (BM tanımına göre 60 yaş ve üzeri) % 8-10 bandında olan ülkelerde nüfusun “yaşlı”, %10 üzeri ülkelerde nüfusun “çok yaşlı” olduğu kabul ediliyor.
2015 yılı itibarıyla yaşlılık oranı % 8,2 olan Türkiye’nin “yaşlı” ülkeler arasında sayılırken 2023 yılı itibarıyla %10 baremini geçerek “çok yaşlı” ülkeler arasına gireceği öngörülüyor.
Türkiye genç ama hızla yaşlanan bir ülke durumundadır yani nüfus artarken, yaşlı nüfus daha hızlı artmaktadır.
1960 sayımında Türkiye’nin nüfusu 28 milyon iken +65 yas gurubuna dahil insan sayısı 800 bin civarındaydı.
Bugün 84 milyona ulaşan nüfusta +65 yaş gurubu insan sayımız 8 milyon civarında. Yani son 60 yılda nüfusumuz 3 misli artarken, 65 yaş üstü yaşlılarımız 10 misli artmış.
ülkelerin nüfusu iki kesimden oluşur.
-Aktif nüfus:15-65 yaş gurubu, bu kesim toplumun çalışan ve üreten kesimidir,
-Bağımlı nüfus: Aktif nüfus dışında kalanlardır, Bakıma muhtaç yani tüketen kesimdir.
Bağımlı nüfusun yani tüketen emeklilerin giderleri, aktif çalışan nüfusun devlete ödediği primlerle yani havuza akıttıkları fonlar ile finanse edilmektedir.
Ülkelerdeki emeklilik sorunu lisede okuduğumuz havuz problemi gibidir.
Refah için bu havuzun sürekli dolu olması gerekmektedir. Bu da istihdamdaki gençlerin sayısını artırmakla mümkündür.
Aktif çalışan 25 milyon insanımızın %10’u da bu yeni yasa ile taraf değiştirerek üretimden tüketime geçmek üzere.
Genç işsizliğin %25lerde olduğu bir ülkede yaşıyoruz yani çalışabilir yaş gurubundaki kitlenin yarısı işsizdir,
Bir toplumda üreten kesim ne kadar azalır, tüketen kesim ne kadar çoğalırsa o toplumun zenginleşmesi zora girer.
Popülizm uğruna alınan kararların sonuçları ve yükü yine toplumun sırtına yüklenir.
Olayı küçük bir anekdot ile sonlandırayım.
Fakir bir adamın bir atı, bir de eşeği varmış, bir gün atı ölüvermiş.
Eşek başlamış ağlayıp dövünmeye, fakir şaşırmış, sormuş:
-Yahu ölen benim atım, sana ne oluyor da benden daha çok ağlayıp duruyorsun.
Eşek cevap vermiş.
-Sen o atın leşini yine bana taşıtacaksın, onun için ağlıyorum!
Kıssadan hisse…
Görsel: Habertürk