NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin bu ay başında BRICS’e resmi üyelik başvurusunda bulunduğuna dair haberlerin gündeme gelmesi geniş çapta ilgi topladı.
Türk Dışişleri Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı henüz haberi resmen doğrulamasa veya yalanlamasa da Türk ve Rus yetkililerden haberlere yönelik birbiri ardına dolaylı ve doğrudan onaylamalar geldi.
AKP sözcüsü Ömer Çelik, gazetecilere yaptığı açıklamada dikkatli ve muğlak bir dil kullanmaya özen göstererek şu yanıtı verdi:
“Cumhurbaşkanımız çeşitli zamanlarda [BRICS’e] üye olmak istediğimizi belirtmiştir… Bu konudaki talebimiz açıktır. Bu çerçevede süreç devam etmektedir, ancak bu konuda somut bir gelişme yoktur.”
Öte yandan, Türkiye’nin üyelik başvurusuna dair doğrulama, BRICS Dönem Başkanı ve Rus Devlet Başkanı Putin’in dış politika danışmanı Yuri Uşakov’dan geldi. Uşakov kamuya açık bir şekilde şunları söyledi: “Türkiye tam üyelik için başvurdu. Bu başvuruyu değerlendireceğiz.”
Türkiye’nin çok kutuplu sisteme yönelişi
Sputnik haber sitesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22-24 Eylül tarihleri arasında Kazan’da düzenlenecek BRICS zirvesine katılmasının beklendiğini bildirdi. Daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) devlet başkanları toplantısına da katılacağını Rus tarafı duyurmuştu.
Bu gelişmeler, özellikle AB’ye katılma girişimlerinin başarısız olmasının ardından, Ankara’nın BRICS’in temsil ettiği çok kutuplu düzene olan ilgisini ortaya koyuyor. Ancak kullanılan muğlak dil ve bilinçli olarak yaratılan belirsizlik Türkiye’nin gerçekten ne istediğine dair soru işaretleri doğruyor.
Türkiye’nin BRICS üyelik başvurusunun gündeme geldiği tarih, zamanlamasıyla önemli soruları akla getiriyor. Bu haberler, Türkiye’nin 2019’dan bu yana ilk kez davet edildiği AB dışişleri bakanlarıyla yapılan gayri resmi toplantının hemen ardından gelmesi nedeniyle daha da önem kazanıyor.
BRIC kısaltması, 2001 yılında Goldman Sachs ekonomisti Jim O’Neill tarafından ortaya atıldığında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’i tanımlıyordu. Güney Afrika 2010’da katılarak onu BRICS’e dönüştürdü. 2024 itibarıyla, Mısır, Etiyopya, İran ve BAE gibi ülkeler de BRICS+ blokuna katılarak grubun küresel erişimini daha da genişletti.
BRICS, gelişmekte olan ekonomilerin uluslararası ilişkilerdeki sesini yükseltmeyi ve küresel finansal sistem üzerindeki dolar merkezli ABD egemenliğine meydan okumayı amaçlıyor. BM veya Dünya Bankası gibi resmi bir uluslararası örgüt olmasa da BRICS, 2014 yılında gelişmekte olan ekonomilerdeki kalkınma projelerine kredi sağlamak için Yeni Kalkınma Bankası’nı (New Development Bank – NDB) kurdu. Bankanın kuruluş anlaşması, 15 Temmuz 2014 tarihinde Brezilya’nın Fortaleza şehrinde düzenlenen 6. BRICS Zirvesi’nde imzalandı. Ancak banka resmen 2015 yılında faaliyete geçti. 2022 sonuna kadar banka, yeni yollar, köprüler, demiryolları ve su projeleri için 32 milyar dolar kredi verdi. Bu rakam, Dünya Bankası’nın 2023 mali yılında taahhüt ettiği 72,8 milyar doların sadece yarısını temsil ediyor.
Yeni üyeler ile BRICS ülkelerinde yaşayan toplam nüfus 3,5 milyar, yani küresel nüfusun %45’i. Ekonomilerinin toplam büyüklüğü 28,5 trilyon dolardan fazla, diğer bir ifadeyle küresel ekonominin yaklaşık %28’i. BRICS üyeleri ayrıca dünyanın ham petrolünün yaklaşık %44’ünü üretiyor.
Batı nasıl tepki verebilir?
Türkiye’nin iç siyaseti değişim halinde. 31 Mart yerel seçimlerinde, iktidar partisi AKP, büyük ölçüde artarak devam eden ekonomik krizler nedeniyle 20 yıl sonra ilk kez desteğinin önemli bir bölümünü kaybetti. Buna yanıt olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batılı finansal kurumlarla güçlü bağları olan bir isim olan Mehmet Şimşek’i yeni maliye bakanı olarak atadı. Bu, bazıları tarafından AB yanlısı ve NATO yanlısı bir dış politikaya geri dönüş olarak yorumlandı. Bu yaz başlarında İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’da düzenlenen bir toplantıda Şimşek, AB üyeliğinin Türkiye’nin stratejik hedefi olmaya devam ettiğini ve ülkenin Ukrayna işgali sonrasında Rusya’ya yönelik yaptırımlara uyacağını söyledi. Şimşek’in söylemi Moskova’da bazı rahatsızlıklara neden oldu. Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye’ye yapması beklenen ziyaret ertelendi ve Putin, 5 Haziran’da St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda düşüncelerini açıkça dile getirdi:
“Bana öyle geliyor ki, Türk hükümetinin ekonomi bloğu son zamanlarda Batılı finans kurumlarından kredi almaya, yatırım çekmeye ve hibe almaya odaklandı. Bu muhtemelen kötü bir şey değil, ancak Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kısıtlanmasıyla bağlantılıysa, Türkiye ekonomisi kazandığından daha fazlasını kaybedecektir. Bence böyle bir tehlike vardır.”
Bu arada, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde gerginlik yaşanıyor. Türk bankalarının, ABD yaptırımlarına uymak amacıyla Rusya’ya gemi taşımacılığı yapan şirketlerin para transferlerini kısıtladığı ifade ediliyor. Bu durum iki ülke arasındaki ticarette düşüşe yol açıyor. Öte yandan, Türkiye geçen ay AB dışişleri bakanlarının gayri resmi toplantısına katılmış olmasına rağmen, Ankara’nın vize serbestisi veya AB ile gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi konusundaki taleplerinde ilerleme kaydedilmedi.
Hem AB hem de Rusya ile gergin ilişkilerin bu arka planına karşı, Türkiye’nin BRICS’e başvurusu dış politikada yeniden bir ayarlama anlamına gelebilir. Rusya tarafından doğrulanan, Türkiye’nin BRICS üyeliğine başvurduğuna dair haberler ülkenin küresel diplomaside yeni bir konum aradığını göstermektedir.
Stratejik manevra mı, ekonomik kumar mı?
Özellikle, Türkiye’nin BRICS’e olan ilgisi yeni değildir; bu 2018’den beri tartışılmaktadır. Ancak, Türkiye hükümeti içindeki farklı yaklaşımlar- özellikle BRICS üyeliğini destekleyen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile daha temkinli görünen Maliye Bakanı Şimşek arasında – konuyla ilgili iç bölünmeleri yansıtıyor.
Rusya’nın, Ankara’nın resmi açıklamasından önce Türkiye’nin üyelik başvurusunu doğrulaması, Şimşek’in Batı yanlısı duruşuna meydan okumayı amaçlıyor gibi görünüyor. Bu durum, Ankara’nın Batı yanlısı bir ekonomi politikasını sürdürme arzusu ile Avrasya güçleri Rusya ve Çin’in öncülük ettiği bir blok olan BRICS’e potansiyel katılımı arasındaki süregelen gerilimi ortaya koyuyor.
Ekonomik açıdan bakıldığında, BRICS, özellikle BRICS Kalkınma Bankası’ndan kredi ve yatırımlara erişim yoluyla Türkiye için fırsatlar sunabilir. Ancak Türkiye sınırlamaları da göz önünde bulundurmalıdır.
Bunlar arasında Ankara’nın BRICS üyeleriyle, özellikle Çin ile olan ticaret dengesizliği bir endişe kaynağı olabilir. 2023’te Türkiye Çin’e sadece 3,5 milyar dolar ihracat yaparken, 45 milyar dolar ithalat yaptı ve bu durum önemli bir ticaret açığıyla sonuçlandı. Buna karşılık, Türkiye’nin AB ile ticari ilişkileri çok daha dengelidir; aynı dönemde AB’ye 153 milyar dolar ihracat gerçekleştirilirken ve 160 milyar dolar ithalat yapıldı.
Batı’nın Türkiye’nin en büyük ekonomik ortağı ve birincil kredi kaynağı olmaya devam ettiği göz önüne alındığında, bu ilişkilere zarar vermek önemli riskler oluşturabilir. BRICS üyeliği, özellikle NATO üyesi ve AB aday ülkesi olarak Türkiye’nin jeopolitik uyumu konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirebilir. Ancak Batı ile iyi ilişkilere sahip olan BAE ve Mısır’ın bu yılın başlarında BRICS kulübüne katılmasının Washington ile herhangi bir anlaşmazlığa yol açmadığını belirtmekte fayda var.
Erdoğan’ın, Ankara’nın BRICS başvurusunu Batı ile müzakerelerde bir pazarlık aracı olarak kullanabileceğine dair spekülasyonlar da dikkate alınmalı. Zira Türkiye daha önce benzer bir tutumu İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik sürecinde sergilemiş ve ABD’nin Türkiye’ye F-16 savaş uçaklarının satışını onaylamasının ardından Finlandiya’nın NATO üyeliğine evet demişti. Bu nedenle BRICS üyelik başvurusu da Türkiye’nin Batı tarafından kendisine uygulanan savunma sanayi ve teknoloji transferi alanındaki ambargolara karşı siyasi ve diplomatik bir koz olarak kullanılabilir.
Suat Delgen, Savunma ve Güvenlik Analisti
Not: Bu makale thecradle.co sitesinde yayımlanan yazının tercümesidir.