Matriks, önceden çerçevesi çizilmiş ve kuralları konularak işleyişi belirlenmiş bulunan bir sistemi ifade eder.
Bu yapının içerisinde var olabilmek ve ilerleyebilmek için oyunun kurallarını kabul etmiş olmak gerekir. Sistemi onaylamamak ve reddetmek, söz konusu bu yapının dışında kalmayı gerektiren bir tercih olacaktır.
Günümüz dünyasının temel ekonomik düzeni de, liberal kapitalist ABD, AB ve Japonya’dan oluşan troykanın başını çektiği ve kurallarını koyarak işleyişini tasarladığı bir matriks oluşturmakta.
Bundan dolayıdır ki, bu ekonomik ve siyasal sisteme göbekten karşı çıkarak onu reddeden ve böylelikle izole edilerek yalnızlaştırılmayı göze alan ya da bilinçli bir tercih olarak dışa kapanmayı seçen kimi ülkeler dışında, büyük çoğunluk mevcut bu yapıyı açık ya da örtülü bir biçimde kabul etmiş durumdadır.
Örneğin, kendisini sosyalist olarak tanımlayan ve son yıllarda hızla artan ekonomik ve siyasal gücüyle kapitalist Batı’ya meydan okuyan Çin bile küresel ekonomik sistemin temel kurallarını reddetmemekte, örtülü bir biçimde de olsa kabul etmekte, adına “devlet kapitalizmi” denilebilecek uygulamalarla, sistem içerisinde var olmaya ve ilerlemeye çalışmaktadır.
Hızla ilerleyen küreselleşme olgusuyla iç içe geçmiş bulunan mevcut ekonomik yapı, küreselleşmenin “refahı her tarafa yayacağı ve her topluma yarar sağlayacağı” iddiasını büyük ölçüde boşa çıkarmış ve ciddi hayal kırıklığına neden olmuş bulunsa da, sistemi bütünüyle reddedip başka bir yoldan yürümeye çalışmayacaksak eğer, bu yapı içerisinde ilerlemeye çalışmaktan başka bir seçenek yok önümüzde.
Mevcut uluslararası ekonomik sistem, çoğu zaman özellikle bizim gibi az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin aleyhine çalışıyor ve birçok açıdan zarar yazıyor. Yine de bizim gibi mevcut ekonomik sistemle büyük ölçüde iç içe geçmiş ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri geliştirmiş ülkeler için oyunu kurallarına göre oynamaya çalışırken ulusal çıkarlarını azamileştirmek için uğraşmak, yapılabilecek en mantıklı iş olacaktır.
Yakın tarihimizde kimi iktidarların ve bugünkü iktidarın da, mevcut ekonomik sisteme yönelik dillendirdikleri haklı eleştiriler ve itirazlar hepimizin malumu. Ancak itiraz edip de orada durmak ve ilerlemek için gerekli çabayı yeterince sarf etmemek, tıpkı karanlığa küfretmek kadar anlamsız bir tavır olurdu.
Uluslararası ekonomik sistem masasını dağıtma ya da kartları yeniden karma lüksüne sahip olmadığımıza göre, toplum olarak bizi zorlayan, yoran, geç kalmışlığımızı ve az gelişmişliğimizi kronikleştirmeye çalışan bu yapı karşısında ekonomik bağımlılığımızı azaltmaya çalışırken, üreten, katma değeri yüksek ürünler ve hizmetler üreten bir ekonomik yapıyı oturtmaya çalışmak yapabileceğimiz en akıllıca iş ve neredeyse de tek seçeneğimiz aslında.