Bilim açısından modern insanın atası sayılan Homo sapiens (düşünebilen insan), düşünme yetisi sayesinde Homo faber’e (alet yapabilen insan) evrilmiş, sonrasında da Homo ekonomikus’a (ekonomik insan) dönüşmüştü.
Hayatta kalabilmek ve tutunabilmek için topluluklar halinde yaşasa da ben merkezci olan, her nesneye bir değer atfeden, hep kendi çıkarını düşünen ve kazancını en çoklaştırmaya çalıştığı için bencil olan, her durumu ekonomik açıdan değerlendiren Homo ekonomikus yani günümüz insanı bugün modern zamanda ne durumda acaba?
Homo ekonomikus’un macerası çok uzun ve karmaşık kuşkusuz. Alet geliştirebilen ve bu sayede avcılık yapabilen Homo faber, bir zaman sonra tarım yapmaya, böylece aşama aşama doğaya hükmetmeye ve doğayı kendi yararına kullanmaya başlamıştı. Topraktan ihtiyacından fazlasını üretebildiği noktadan itibaren elindekini kendisinde bulunmayan kimi nesnelerle değiştirmeye başlayan Homo ekonomikus bu şekilde oluşturduğu ekonomik mantığı sürekli geliştirerek günümüze kadar devam ettirdi.
Ekonomik insanın doğayla ve öteki insanlarla olan birçok ilişkisinin biçimini belirleyen çıkarcı ve ben merkezci bakışı, tarih ilerledikçe yoğunlaşmış öyle ki, bütün tek tanrılı dinlerin kanaatkarlığı öven ve teşvik eden, kazanç hırsını ve servet biriktirmeyi ise yeren ve günah sayan yaklaşımlarına karşılık, insanın kendi çıkarını öncelemesi ve daha çok kazanma güdüsü hep var olagelmiştir.
Orta Çağ sonrasında Avrupa kıtasında yaşanan ticaret ve özellikle Sanayi Devrimi’nin getirdiklerinin bireylere yansımaları olarak, insanların ekonomi ile ilişkileri çok çok artmış, daha çok kazanç sağlama ve mümkünse değer biriktirme güdüsü, özellikle kentli insanın yaşamının temel amacı olmuştur adeta. Öyle ki Avrupa’da bütün bu süreçte çok kazanan ve sermaye biriktiren burjuvazi, siyasi ve ekonomik görüşü olan liberalizmin doğasına uygun bir din anlayışı ortaya koyabilmek ve Hristiyanlığı bu sürece uyumlu hale getirebilmek için reform hareketinin öncüsü olmuş, netice itibarıyla ekonomik insanın ve liberal kapitalizmin doğasına uygun bir din yorumunu yani Protestanlığı geliştirmiştir.
Homo ekonomikus’un bireysel kazancı ve çıkarı önceleyen bakış açısı ve bu mantığın gücü, görüldüğü gibi dini normları da değişikliğe uğratmış ve siyasi planda da kendisine uygun ideoloji ortaya koymuştur. Artık siyasi ve dini alanda son derece belirleyici olan ekonomik bakış, bireysel açıdansa kişiyi iyice ekonomi odaklı düşünmeye ve yaşamaya itmiş, bireyin hemen her tavrına ve ilişkilerini yön verir olmuş yani söz konusu bu bakış kişiyi çepeçevre sarmış ve bu yaşam biçimi zamanla dünyaya yayılmıştır.
Tarih ilerledikçe ve günümüze yaklaştıkça küreselleşme olgusuyla birlikte sermayenin ve paranın gücünün toplumsal planda çok artması, ekonomik insanın parayla ve maddiyatla ilişkisini daha da sıkılaştırmış, yaşamının her anına ve hemen hemen tüm boyutlarına damgasını vurur olmuştur.
İşte bu noktadan sonradır ki Homo ekonomikus’un dramı sahnelenmeye başlamıştır. Çıkar güdüsüyle doğayı kontrol altına alan, üretmeye başlayan, parayı geliştirip bu sayede meta değişimini kolaylaştıran, para sayesinde daha konforlu yaşamaya başlayan ekonomik insan, ihtiyaçlarının sınırsızlığı ve tüketimin de cazibesiyle son kertede parayı yaşamının tam merkezine koymuş, kendisini para ile ifade etmeye ve dış dünyayı maddiyat çerçevesinden görmeye ve anlamlandırmaya başlamıştır.
Kendisini ve çevresini maddi güç üzerinden tanımlar olmuş, nihayetinde para yaşamının aracı olmaktan çıkıp amacına dönüşmüştür. Bu durum modern insanı başta kendisine ve çevresine yabancılaştırmış, insanı insan yapan hasletlerden giderek soyutlanmasına, gerçekten değerli olan ve yaşamı anlamlı kılan şeylerden uzaklaşmasına neden olmuştur.
Sonuç olarak, günümüz ekonomik insanı, yeni efendisi paranın hükmü ve esareti altında artık kendisinin olmayan yaşamını anlamsızca sürdürmeye çalışmaktadır.