Keynesyen ekonominin önemli kavramlarından biri olan “çarpan”, devletin yapacağı otonom tüketim ve yatırım harcamalarının, çarpan etkisinin işlemesiyle milli geliri, yapılan kamu harcamalarının tutarından katbekat fazla arttıracak olmasını ifade eder.
1929’da patlak veren ve uzun yılar süren “Büyük Ekonomik Buhran”dan çıkış sürecinde ABD’de ve Avrupa’da, ekonomilerin canlandırılabilmesi için otonom kamu harcamaları arttırılmış ve yaşanan çarpan etkisiyle küçülen ekonomilerdeki süreç tersine döndürülerek, milli gelirler hızlı bir biçimde arttırılabilmiş, bu sayede krizi geride bırakmak mümkün olabilmişti.
Genel olarak Keynesyen görüşlerin ve özel olarak çarpan modelinin büyük krizi atlatma sürecindeki önemli başarısı, çarpan kavramına büyük bir çekicilik ve popülarite kazandırmış, sonrasında kimi ekonomistler “çarpan etkisi” kavramını analoji yöntemiyle alarak, türlü ekonomik olguları ifade etmek için kullanır olmuştu.
İşte bu kullanımlardan biri ve belki de en önemlisi “güven çarpanı” kavramıdır. Güven çarpanı; bir ekonomide güven ortamının oluşmasının derhal, ekonomik aktörler olarak bireylerde, şirketlerde ve dış yatırımcılarda pozitif algı yaratarak onların ekonomik beklentilerini iyileştirecek olmasını anlatır.
Güven duygusunun etkisiyle beklentileri iyileşecek olan bireyler harcamalarını arttıracaklar, şirketler yatırımlarını çoğaltacaklar, ayrıca dış yatırımcılar, gerek portföy yatırımları, gerekse de uzun vadeli doğrudan yatırımlar (sabit sermaye) anlamında, ilgili ülkeye gittikçe artan oranlarda giriş yapacaklar ve işte bu biçimde işleyecek olan güven çarpanıyla ekonomik büyüme ve milli gelir artışı sağlanabilecektir.
Aksi durum yani güven ortamının kaybolması ise, hızlı bir biçimde ekonomik beklentileri bozacağı için, güven çarpanı etkisinin tersine işlemesine neden olacak, bireyler harcamalarını azaltacak, şirketler yatırımlarını erteleyecek yahut da temelli vazgeçecek, dış yatırımcılar da o ülkeye uğramayacaklardır.
Ekonomideki güvensizlik duygusunun ve korkunun harekete geçireceği negatif güven çarpanının etkisi, pozitif güven çarpanının etkisinden çok daha fazladır. Çünkü güvensizlik duygusu tıpkı bir virüs gibi çok hızlı ve kontrolsüz bir biçimde yayılarak, tüm ekonomi aktörlerini etkisi altına alır.
Ekonomimiz uzun süredir maalesef ki negatif güven çarpanının etkisinde. Beklentileri bozan bu güvensizlik duygusu, ekonomik aktörleri içe kapanmaya ve kendilerini koruma güdüsüyle “bekle gör” politikası izlemeye sevk etmiş durumda.
Güven ortamının yokluğuyla bozulan ekonomik iklimle birlikte, dışarıdan döviz girişinin azalması, içeride de liraya olan güvenin düşmesi nedeniyle artan döviz talebi ve bunun sonucunda artan kurların iç fiyatları hızlı bir biçimde arttırmasıyla ortaya çıkan yüksek enflasyon, ekonomik güvenin kaybolmasıyla başlayan sürecin sonunda ortaya çıkan tablo oldu.
Sonuç itibarıyla; kökeni derinlere giden ve çok boyutluluk arz eden makro ekonomik sorunlarımızın çözümü için, bir an evvel içeriye ve dışarıya güven telkin edilerek, bu yolla beklentilerin iyileştirilmeye çalışılmasından başka bir seçenek olmadığı anlaşılıyor.
Aksine tavır, kanseri vitaminlerle tedavi etmeye çalışmak kadar beyhude bir çaba olmaktan öteye geçmeyecektir.