Modern dünya artık savaşları susturarak yönetiyor; çünkü sessizlik, güç ilişkilerinin en görünmez ama en etkili biçimine dönüşmüş durumda
Bunu sadece diplomatik literatürde değil, güncel krizlerin ritminde de görmek mümkün aslında. Özellikle son yıllarda, açık çatışmaların geri çekilip yerini ekonomik ve dijital baskıların aldığı bir düzen ortaya çıkıyor; fakat bu düzenin kararlılığı, çoğu zaman yüzeydeki sakinliğin bizi yanılttığını da hissettiriyor.
Güç artık tankların veya uçakların hareketinde değil, bir finansal ağın nasıl kurgulandığında, bir dijital protokolün kim tarafından yazıldığında ya da küresel tedarik zincirlerinin hangi noktada daraltıldığında beliriyor. Açık savaş geri çekilirken, daha sessiz ama daha kalıcı yöntemler öne çıkıyor; bu da ister istemez, egemenlik kavramının kendisini yeniden düşünmeyi gerektiriyor ki bu, çoğu devlet için kolay bir adaptasyon değil.
Paranın Sessiz Silahı
Ekonomik abluka, modern çağın belki de en sessiz ama etkisi en derinden hissedilen savaş biçimi olarak öne çıkıyor; çünkü günümüz devletleri hedeflerine artık bomba atarak değil, paranın dolaşımını kısıtlayarak ulaşıyor. Bir ülkeyi SWIFT sisteminden dışlamak, döviz rezervlerine erişimini kesmek ya da kritik ithalat kalemlerini ani bir kararla durdurmak, çoğu zaman orduların verebileceği zararın çok daha kalıcı bir karşılığına dönüşüyor. Askerî çatışmaların yıktığı şehirleri yeniden inşa etmek mümkün; fakat finansal bir damar yolu kapandığında, o ülkede ekonomik yaşamın ritmi uzun süre düzelmiyor, bu da ablukanın neden bu kadar etkili olduğunu gösteriyor aslında.
Bu tür baskı araçları, sadece makro dengeleri değil, toplumun günlük hayatını da içeriden dönüştürüyor. Enflasyonun hızlanması, ithalat krizinin dar gelirli kesimleri vurması, sermayenin ani kaçışı ya da devletin borçlanma maliyetinin yükselmesi, ülkeyi görünmez bir kuşatma altına sokuyor. İnsanların alım gücü düştükçe devletin karar alma kapasitesi de daralıyor; yani ekonomik abluka yalnızca ekonomiyi değil, siyasal alanı da şekillendiriyor. Bu yüzden böyle bir baskı, askeri işgalden çok daha hızlı şekilde etki yaratabiliyor, çünkü ses çıkarmadan ilerliyor.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu kırılganlık çok daha derin hissediliyor. Körfez fonlarına bağımlı hale gelmiş ekonomiler, Fed kararlarına kilitlenmiş para politikaları ya da ithal girdiye dayalı sanayi yapıları, devletleri dış şoklara karşı neredeyse savunmasız bırakıyor. Bu bağımlılık ağları bazen görünmez oluyor; ama etkisi, bir ülkenin egemenlik alanını sessizce daraltacak kadar güçlü. Asker göndermeye gerek kalmadan, ülkenin ekonomisinin ritmi dışarıdan belirleniyor. Bu nedenle ekonomik abluka, modern çağın en rafine baskı aracı; hatta savaşın yeni nesil, savaşsız işgal biçimi olarak görmek yanlış olmayacaktır.
Veri Kontrolü: Dijital Egemenliğin Yeni Haritası
Dijital çağ, egemenliğin sınırlarını fiziksel sınırların dışına taşıdı. Artık devletlerin toprağı değil, verisi işgal ediliyor. Veri akışını kontrol edenler, küresel karar alma süreçlerini belirliyor. Bu nedenle büyük teknoloji şirketleri -Google, Meta, Amazon, Alibaba, Tencent- sadece ticari aktörler değil; ülkelerin davranış modellerini şekillendiren yeni kuşak egemenlik aygıtlarıdır.
ABD’nin internet omurgası üzerindeki denetimi, Çin’in Afrika ve Asya’da kurduğu fiber ağlar ve dijital ödeme sistemleri, Rusya’nın kendi ulusal internet ortamını izole etme çabası… Bunların hepsi veri egemenliği için verilen mücadelenin sonuçlarıdır.
Veri kontrolü, modern işgal biçiminin en görünmez -dolayısıyla en etkili- aracıdır. Çünkü asker sınırdan geçmez; fakat kişinin ekonomik davranışı, siyasi tercihi, kültürel ilgileri ve hatta gelecekteki olası eylemleri bir algoritma tarafından öngörülür hale gelir. Bu nedenle veri sömürgeciliği, artık petrol veya maden sömürgeciliğinden daha derin etki yaratır.
Veri altyapısını elinde tutan ülke ya da şirket, toplumun zihinsel dünyasını dışarıdan biçimlendirebilir. Bu da klasik işgalden farklıdır: yıkım değil, dönüşüm üretir; askeri baskı değil, dayatılmış alışkanlıklar yaratır.
Ekonomik Baskıdan Dijital Gözetimlere: Sessiz Hegemonyanın Operasyonel Mantığı
Sessiz işgalin en görünmez ama en etkili katmanı, ekonomik bağımlılık ile dijital altyapı kontrolünün aynı anda işletilmesidir. Modern devletler artık yalnızca enerji ve finansman akışına değil, veri akışına da bağımlıdır; bu nedenle baskı araçları, sınır geçmeyen ama devletin bütün damarlarına sızan çok katmanlı mekanizmalar halinde çalışır. Ekonomik ambargolar, kredi derecelendirme manipülasyonları, SWIFT gibi ödeme sistemlerinde yapılan kısıtlamalar, uluslararası fonların politik koşullu hareketleri, dijital gözetim altyapıları ve sosyal medya platformlarının algoritmik yönlendirmeleri, bu yeni hegemonya biçiminin operasyonel bileşenleridir. Bu mekanizmalar fiziksel işgalin yerine geçmez; fakat onun sağlayacağı kontrolün çok daha rafine, çok daha düşük maliyetli ve çok daha sürdürülebilir versiyonunu üretir.
Bu yapının işleyişini anlamak için, büyük güçlerin hangi araçları nasıl konumlandırdığına bakmak gerekir. ABD’nin dolar ve finans sistemi üzerinden kurduğu merkezî denetim, bir devletin bütçesinden, bankacılık kapasitesine ve özel sektörün borçlanma maliyetine kadar her alana nüfuz eden bir baskı gücü üretmektedir. Çin’in altyapı yatırımları ve 5G tabanlı teknoloji ağları, ülkelerin uzun vadeli borçlanma döngülerini kendi ekonomik ekosistemine bağlamakta ve böylece fiziksel varlık göstermeden politik yönlendirme kapasitesi yaratmaktadır. Avrupa Birliği ise regülasyon gücüyle -veri koruma yasaları, karbon sınır düzenlemeleri, rekabet politikaları- devletlerin iç hukukunu adım adım dış normlara uyarlamakta, böylece “egemenliğin dışarıdan yeniden yazıldığı” bir düzen kurmaktadır.
Bu mekanizmaların ortak noktası, doğrudan savaş alanına çıkmadan, bir ülkenin karar alma süreçlerini adım adım dış etkene bağımlı hale getirmesidir. Yani sessiz işgal, fiziksel sınırların değil, kurumsal reflekslerin ve ekonomik döngülerin dönüştürülmesiyle gerçekleşir. Kararlar hâlâ içeride alınır; fakat seçeneklerin çerçevesi dışarıdan belirlenir. Egemenlik korunuyor gibi görünür; ama yön değiştirme kapasitesi giderek daralır. İşte bu nedenle, modern hegemonya çatışmalarında tankların yerini kredi notları, orduların yerini veri merkezleri, ateşkes masalarının yerini uluslararası düzenleyici kurumlar almıştır. Savaşın amacı artık toprak kazanmak değil; devletin kendi geleceğini belirleme kabiliyetini sınırlamaktır.
Sessiz işgalin en tehlikeli yönü, fark edilmesinin neredeyse imkânsız olmasıdır. Çünkü süreç, birkaç yıl içinde değil; nesiller boyunca süren istikrarlı bir yönlendirme mantığıyla işler. Devletler bir sabah uyandıklarında işgal edildiğini değil, seçeneklerinin azaldığını fark eder; tam da bu nedenle tepki vermekte geç kalırlar. Bu uzun vadeli dönüşüm, modern emperyalizmin en sofistike biçimidir: gürültüsüzdür, iz bırakmaz, ama devletin bütün dokusunu yeniden kurgular.
Sessiz İşgal: Egemenliğin Yeniden Tanımlanması
Modern çağda egemenlik artık tankların gölgesinde değil, ekonomik akışların sessiz yönlendirilmesinde, dijital altyapıların görünmez kodlarında ve sınırları aşan finansal baskı mekanizmalarında üretiliyor. Savaşın fiziki biçimi geri çekilirken, onun yerine daha derin, daha kalıcı ve çoğu zaman daha yıkıcı etkiler bırakan yeni bir egemenlik türü ortaya çıkıyor. Bu artık ülkeleri işgal ederek yönetmek değil, onları kendi iç dinamikleri üzerinde kontrol tesis edecek şekilde bağımlı kılmak anlamına geliyor.
Ekonomik abluka, küresel tedarik zincirlerinin stratejik manipülasyonu, enerji akışlarının kurgulanması ve dijital verinin bir baskı aracı olarak kullanılması, sessiz işgalin temel bileşenlerine dönüşmüş durumda. Bir ülkenin finansal sistemi dış borçla kırılgan hale getiriliyor; ardından yatırım kanalları, kredi derecelendirme mekanizmaları ve uluslararası fon hareketleri, sanki doğal piyasa koşullarının sonuçlarıymış gibi işleyerek o ülkenin iç siyasetini yönlendiren “görünmez bir egemenlik alanı” yaratıyor.
Dijital alan da bu yeni işgal biçiminin kritik bir cephesine dönüşmüş durumda. Veri akışının kontrolü, iletişim altyapılarının şifrelenmesi, sosyal medya algoritmalarının toplumsal davranışı şekillendirmesi ve siber güvenlik araçlarının politik hedeflere göre yönlendirilmesi, bir ülkenin “düşünsel egemenliğini” sessizce dönüştüren yöntemler hâline geldi. Bu dönüşüm öylesine hızlı gerçekleşiyor ki, devletler çoğu zaman kendi toprakları üzerinde meydana gelen dijital operasyonların gerçek boyutunu yıllar sonra fark edebiliyor. Egemenlik artık yalnızca sınırların çizildiği yerde değil, verinin aktığı yerde ölçülüyor.
Bu sessiz işgalin en çarpıcı yanı ise uluslararası sistem tarafından çoğu zaman “meşru ekonomik girişim”, “piyasa tepkisi” ya da “teknolojik ilerleme” olarak sunulmasıdır. Oysa ekonomik baskı araçlarının siyasi bir gündeme bağlandığı, dijital operasyonların ulusüstü şirketler üzerinden yönlendirildiği ve enerji akışlarının jeopolitik hedeflere göre kurgulandığı gerçeği göz önüne alındığında, ortaya çıkan yapı yalnızca yeni bir hegemonya biçimidir. Bu hegemonya, doğrudan zor kullanmadan, toplumların gündelik yaşam dokusunu değiştirerek işler; bu nedenle hem daha etkili hem de daha kalıcıdır.
Sessiz işgalin kalıcılığını sağlayan unsur, onun görünmezliğidir. Küresel aktörler, askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için çaba harcamak zorunda kalır; ancak ekonomik ve dijital mekanizmalar, uluslararası sistem tarafından zaten “olağan” kabul edildiği için çoğu müdahale fark edilmeden işleyebilir. Bu fark edilmezlik, modern hegemonya pratiklerini klasik işgal biçimlerinden çok daha güçlü bir konuma yerleştiriyor. Çünkü görünmeyen bir güç, hesap verebilirlikten de muaf oluyor.
Bugün birçok ülkede yaşanan ekonomik dalgalanmalar, sosyal medya manipülasyonları, enerji fiyatlarındaki sert hareketler ya da uluslararası ticaretteki ani yön değişimleri yalnızca piyasanın doğal dinamizmi olarak açıklansa da, gerçekte bunlar neoliberal dönemin en sofistike egemenlik araçlarıdır. Bu araçlar, savaşın görünmezleştiği, buyruğun iktisadi davranışlara gömüldüğü bir dönemin kapılarını aralamıştır.
Savaşın Sınırları Değil, Tanımı Değişiyor
Bugün geldiğimiz noktada, savaşın yalnızca biçim değiştirdiğini söylemek yetersiz kalabilir; çünkü esas dönüşüm, çatışmanın görünürlüğünde değil, egemenliğin sınırlarında yaşanıyor. Ekonomik abluka, veri kontrolü ve sessiz işgal gibi mekanizmalar, devletlerin karar alma süreçlerine öylesine derinden nüfuz ediyor ki, çoğu zaman bu süreçlerin kendisi fark edilmeden değişiyor. Bu yüzden modern dünyada savaşın en tehlikeli yönü artık yıkıcılığı değil, neredeyse fark edilmez oluşudur; ve belki de en zoru, bu görünmezliğin sıradanlaşmasıdır diyebiliriz.
Orta ölçekli devletler için asıl sınav, doğrudan bir askeri tehditten çok, seçeneklerin giderek daraldığı bu yapı içinde kendi yön tayinlerini koruyabilmektir. Çünkü egemenliğin gerçek testinin, toprak bütünlüğünde değil, karar alma özgürlüğünü muhafaza edebilmekte yattığını giderek daha net görüyoruz. Dünyanın sessizliğini barış sanmak da riskli; zira bu sessizlik çoğu zaman, hegemonya mücadelelerinin daha derinde ve daha ısrarlı biçimde sürdüğünü gösteren bir işaret aslında.
Belki de bu nedenle, çağımızda barışı tanımlamak geçmişte olduğundan çok daha zor. Barış, çoğu zaman çatışmanın bittiği an olarak düşünülürdü; ama şimdi barış, çatışmanın ses değiştirdiği bir evre gibi duruyor. Bu tabloyu doğru okumak, sadece devletler için değil, küresel düzenin geleceğini anlamak isteyen herkes için kritik önem taşıyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
