Son birkaç yüzyılda dünyayı besleyen ana damar Batı’ydı.
İnsanlık, ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal alanlarda Batı’dan yönetildi.
Bu girişten sonra, dünyanın geleceğinin Asya’da olduğunu iddia etmek kimilerine çok uçuk bir önerme olarak gelebilir. İlk bakışta doğrudur.
Ama ortada farklı bir yönelim var.
Biz bunu görüyoruz ve bu cesur iddiayı seslendiriyoruz.
2030 bu konuda bir milat olacaktır. Buna göre, hesaplarını günlük yapanlar geleneksel pazarlara odaklanmaya devam edebilirler. 2030 ve sonrası için plan yapanlar ise, Asya’ya yönelseler ve bu kadim kıtaya yatırım yapmaya başlasalar iyi olur.
Önü alınamaz bir biçimde Asya yüzyılı başladı.
Küresel çapta bir siyasi ve ekonomik değişim yaşanıyor. Buna bağlı olarak küresel liderlik adreslerinin de hızla değişeceğini söyleyebiliriz. Bir adım ötesinde de, başta bizim alanımız turizm olmak üzere, endüstrilerin sıklet merkezlerinin Asya olması kaçınılmaz.
Türkiye’nin Avrupa sınırından itibaren, Asya’nın Büyük Okyanus’taki en uç noktasına kadar olan coğrafya, geleceğin en baskın lideri olma yolunda ilerliyor. Hem de çok hızlı bir şekilde.
Yirmi birinci asrın ilk çeyreği tamamlanmadı. Ama 2030’a son birkaç yıl kaldı. Kalan zamanın dünya ekonomisindeki dönüşümü hızlandırması kaçınılmaz.
Batılı küresel yöneticilerin Asya pazarlarına her zamankinden daha fazla odaklanmaları ve anlamaları gerekiyor. Kadim kıta artık Batı’nın hegemonyası ile mücadele edecek potansiyele ulaştı. Batılılar, Asya’nın bütünleşmiş ve iş birliğinden yana bir bölge olarak Dünya sahnesinde yerini aldığını görmek zorundadır.
Bazı veriler paylaşalım.
Orta Doğu ile Asya’nın en uzak ucu arasında kalan devasa coğrafya bu gün GSMH olarak dünyanın en büyüğüdür. IMF hesaplamalarına göre Orta Doğu ve Pasifik Asya’sının GSMH’si 42 trilyon dolar. Avrupa ise 26 trilyon dolar.
2030 yılında Hindistan ve Güneydoğu Asya’nın dünyanın en yüksek üçüncü ve dördüncü ekonomileri olması bekleniyor.
Bütün bunların ötesinde bir gerçek var ki, Batı bu noktada biraz korkmalıdır. Asya, Batı’nın çökmeye başladığı yerlerde yükseliyor. Birçok Asya ülkesi, bugüne kadar Batı’nın zimmetinde olan değerler ve göstergeleri sahiplenmeye başladı. Siyasi istikrar, medyaya güven, özgürlük barometresi gibi ölçütlere göre Asya yükselişte.
Singapur, Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler ve Vietnam gibi ülkelerdeki işletmeler, hükümetler, STK’ler ve medya; siber suçlar, iklim değişikliği, finansal dolandırıcılık, enflasyon, tedarik zinciri riskleri ve dijital bozulma gibi 21. yüzyılın olumsuzlukları ve küresel zorlukları karşısında bile halkın güvenini inanılmaz bir şekilde artırmıştır.
Asya yüzyılı ve küresel liderlik
Asya’ya doğru eğilimin küresel liderlik için birden fazla sonucu var.
Artık Batılı ekonomi devleri Asya odaklı oryantasyona odaklanıyorlar. Çok uluslu şirketler, Asya pazarlarını anlayan liderlere yönelmeye başladılar.
Batı, artık Asya’nın pazar taleplerini, trendleri, ekosistem ortaklıklarını, kamusal regülasyonları her zamankinden daha büyük bir dikkatle inceliyor.
Küresel devler sıklet merkezlerini, Singapur’a, Riyad’a, Yeni Delhi’ye kaydırıyor.
Şimdi, geleneksel endüstri liderliğinin kaderinde bir dönüm noktasındayız. Teknolojik bozulma ve jeopolitik değişimler yeni kültürel fay hatları oluşturuyor.
Asya, ithal profesyonellerin sayısını hızla azaltıyor ve yerine yerel liderler yetiştiriyor. Asya toplumları yerel liderlik yeteneklerine güven duyuyor.
Açık konuşmak gerekirse, çevre, sosyal sorumluluk, sürdürülebilirlik noktasında Batı sınıfta kaldı. Parlak cümlelerin arkasında korkunç bir trajediye devam ediyorlar. Buna karşın Asya, çevrenin ve insanlığın geleceği için giderek daha cesur adımlar atıyor.
Asya yüzyılı bütün dünyaya her alanda eşsiz fırsatlar sunuyor.
Yüzlerce yıllık bir dinginliği bitiren bu kadim kıta, şimdi silkiniyor ve küresel liderlik tahtına yerleşiyor. Gelecek on yıllarda finans, enerji, eğitim, kültür, sanat başta olmak üzere, her alanın belirleyici iradesi Asya’ya aittir.
Önümüzdeki 50 yıl ve daha uzun bir süre boyunca hükümetlerin ve işletmelerin kaderini belirleyecek olan daha az kesin, daha karmaşık bir güç dengesiyle karşı karşıyayız.
Değişen dünyaya uyum sağlamak zorundayız
Dünyamız iki kutuplu, dar bir çerçeveyi parçalayalı çok oluyor.
Şimdi insanlığın odağında ekosistem var. Birden fazla paydaş çıkarlarını dünyanın ve insanlığın geleceği adına optimize edebilir. Asya böyle bir liderliğe geçiş yaptı.
Bu tarz bir liderlik, önümüzdeki yüzyılda tüm dünyaya fayda sağlayabilir.
Bundan böyle dünyanın kaderi tek tarafın iki dudağı arasında olmayacaktır. Müzakere etmek, bütün sürtüşmelere çözüm üretilen temel eylem olarak, iletişime damga vuracaktır.
Daha fazla sayıda büyük eski kuruluş, yeniliği teşvik etmek için ekosistemde ortaklıklar aradıkça şeffaf liderlik yapmak norm haline gelecektir.
Asya toplumlarının uzlaşmacı liderlik tarzlarının dünyaya öğreteceği çok şey var.
Adil Gürkan