Güven, insanın en temel duygularından biridir. Ama güven tek başına oluşmaz; arkasında yıllar içinde biriken bir itibar yatar.
İtibar, hayatta en zor kazanılan ama en kolay kaybedilen değerdir. Bugün pek çok devlet, kurum ve birey için itibar en kıymetli sermayedir. Hatta artık üniversitelerde “Reputation Management” yani itibar yönetimi başlığı altında bölümler açılıyor. Çünkü bu görünmeyen değer, kriz zamanlarında en büyük koruyucudur.
İtibar, adeta görünmez bir kredi gibidir.
Ekonomik krizlerde, herkesin kabuğuna çekildiği dönemlerde; güven veren bireyler, kurumlar ve devletler iş birliğini sürdürebilir. Bankaların kredi vermediği, piyasanın durduğu dönemlerde bile itibarlı olanlar yoluna devam eder. Çünkü itibar maliyeti düşürür; iş yapma kolaylığı sağlar; toplumda ve piyasada ayakta kalma gücü verir.
Bireylerin itibarı; tutumları, duruşları ve zaman içinde gösterdikleri davranışlarla şekillenir.
Kurumların itibarı ise çalışanlarına verdiği değer, iş ortaklarına karşı tutumu ve müşterileriyle kurduğu ilişki ile belirlenir.
Çalışanına saygı gösteren, onları suistimal etmeyen kurumlar; bu özeni dış ilişkilerine de taşıyabildiği sürece uzun ömürlü olur. Aksi halde ilk krizde dağılmaları kaçınılmazdır.
Devletler için ise durum çok daha kritik.
Devletin itibarı, doğrudan yöneticilerinin davranışlarıyla ilgilidir. Vatandaşına, komşularına, uluslararası toplumun diğer üyelerine karşı gösterilen tutum; devletin nasıl bir yer olduğunu ortaya koyar.
Çok uluslu bir şirkette yönetici olarak çalışırken, Paris-Cenevre uçuşunda İsviçreli genel müdürümüz uçağın merdivenlerinden inen gözlüklü, yanında kimse olmayan sade bir adamı göstererek şöyle dedi:
“Bizim ekonomi bakanımız.”
Ne koruma vardı yanında ne şaşaalı bir karşılama. Ama ülkenin ekonomisi tıkırındaydı.
Aklıma hemen bizim ülkenin yöneticileri geldi. Aynı şehre iki ayrı özel uçakla giden, konvoylarla dolaşan, onlarca korumayla gezen gösterişli figürler… Sorsan “itibar” için yapıyorlar. Ama dünyayla mukayese ettiğinde gerçek itibarın kime ait olduğu çok net.
Ne yazık ki bizde birey düzeyinde başlayan bu yanlış itibar algısı, devlet yönetimine de taşınıyor.
Birçok insan pahalı markalarla, lüks arabalarla toplumda değer kazanacağını sanıyor. Bu zihniyet devleti yönettiğinde de aynı bakış açısı sürüyor: Özel uçaklar, abartılı törenler, lüks yatırımlar.
Oysa gerçek itibar; sessizlikte, sadelikte, tutarlılıkta saklıdır.
Ve bu halk bunu her geçen gün daha iyi anlıyor.
Orman yangınları gibi ulusal krizlerde bu sahte itibar anlayışının ne kadar acı sonuçlar doğurduğunu hep birlikte görüyoruz.
Eğer ormanlarımızı söndürmek için yeterli uçaklarımız yoksa, ama özel uçak filolarımız varsa, orada bir yanlışlık vardır.
Eğer yöneticiler uluslararası turnuvalara kendi ülkesinin katılmamasına rağmen uçak dolusu ekiple gidip “itibar” gösterisi yapıyorsa ama yangınla mücadelede ekipman yoksa, gerçek itibar o yangının dumanıyla birlikte yok olur.
Ve bu dumanın içinde hayatını kaybeden orman işçileri, itfaiyeciler ve gönüllüler; o parıltılı sahnelerin ardındaki gerçekleri ortaya serer.
İtibarını kaybeden birey, toplumdan dışlanır.
İtibarını yitiren kurum iflas eder.
Peki ya itibarını kaybeden bir devlet?
Eğer bir ülkede demokrasi varsa, sorumlular istifa eder; yerlerine halkın güven duyduğu insanlar gelir.
Ama eğer demokrasi yoksa, suçu kimse üzerine almaz. Olaylar “kader”, “fıtrat” ya da “takdiri ilahi” gibi dini kavramlarla açıklanır; ihmallerin üzeri örtülür.
Kaybedilen canlar “şehit” ilan edilerek toplumsal tepki bastırılır.
Ama bu durum, gerçeği değiştirmez:
Önlenebilir her kaybın bir sorumlusu vardır.
Sonuç olarak, itibar lüks arabalarla, marka kıyafetlerle, özel uçaklarla ölçülemez.
Gerçek itibar; karakterdedir, adalettedir, halkın gönlünde yer edinmektedir.
Ve bu topraklarda halk, artık gösterişe değil; güvene ve sadeliğe kıymet vermeye hazırdır.
Fotoğraf: İHA
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: