İgor, idari bir yazıyı kaybetmiş bir türlü bulamıyordu.
“Senin gibi çorabını evin içinde iki gün arayıp bulamayan biri için normaldir” diyorum.
Söylene söylene uzaklaşıyor.
Kendi masasını, çekmecelerini defalarca kontrol etti. Serkan’ın masasını kontrol etti. Hızını alamadı Yuliya ile İrina’nın masalarına baktı.
En nihayetinde başıma dikilip, “Senin masandaki yazıların arasına karışmış olmasın?” dedi.
Masamdaki yazıları, dosyaları sürekli kontrol ettiğimi, çekmecelerimin içinin düzenli olduğunu bildiği halde bunu sormuştu.
Çok kızdım. Benim çok titiz olduğumu, kendisine benzemediğimi söyledim.
Bizim kızlar da az değiller. Muziplik olsun diye olur olmaz yazıları getirip, “Aradığın evrak bu muydu?” diye sorup İgor’u kızdırıyorlardı.
“İgor, senin şu aradığın evrağı domavoy almış olmasın?” dedim.
Ters ters baktı. Kötü bir şaka yaptığımı biliyordu ama yine de yüzünde “Olabilir mi acaba?” bakışı vardı.
“Sen de saçmalıyorsun ama. Ofiste domavoy ne arasın?!” diye cevap verdi.
İtirazı domavoyun ofiste olmasına idi. Zira domavoylar evlerde yaşarlardı.
Daha önce de bahsi geçmişti; bizim İgor, babuşkasının yani ninesinin küçükken anlattığı hikayelerin etkisinden halen kurtulamamıştı. Eski Rus masallarının, mitolojisinin kahramanlarına hala inanır.
***
Belki unutmuşsunuzdur, ben bir daha hatırlatayım.
Domavoy, Slav inancında ağaçların içinde yaşayan, cüce denecek kadar küçük bir vücut yapısına sahip, sakallı, şeytana benzeyen ve evlerde görülen bir ev cinidir.
Ev inşaatlarında kullanılan keresteler sayesinde evlere girebilir, tahta döşemelerin altında ya da evin içinde, ocakta yaşar.
Genelde evde kimse yokken ya da ev işleri yapılırken ortaya çıkar.
Bir keresinde “İgor’a sizin bu adet ve batıl inanışlarınız bizimkileri de geçiyor” demiş, sonra içimden İgor’a takılmak gelmiş, “Sizin evde domavoy var mı?” diye sormuştum.
İgor, beklemediği anda sorduğum bu garip soru karşısında biraz düşünmüş:
“Var, galiba” diye cevap vermişti.
“Benim evde de var herhalde” dediğimde gözlerini hayretle açıp, “Sahi mi!? Nerden anladın?” diye sormuştu.
“Geçen akşam evde yalnızdım, yemekten sonra ağırlık çöktü; sofrayı toplamadan divana uzandım. Bir ara uyandım. Uykulu gözlerle bir baktım, saçı başı birbirine karışmış, sakallı, ufak tefek bir adam masaya oturmuş yemek yiyor. Rüya görüyorum diye aldırmadım, uyumaya devam ettim. Sabah kalktığımda bir baktım ki masada bıraktığım bütün yiyecekler bitmişti. Bizim evin domavoyu her şeyi silip süpürmüştü” diye anlatmıştım.
İgor, dikkatle dinlemişti beni. Önce susup tepkisini ölçmüş, sonra dayanamayıp kahkahayı basmıştım.
Kızıp, “Yahu seninle de başa çıkılmaz” demişti.
Ama hak etmişti.
Hiçbir müzik aletini çalamam, eskiden sevdiğim melodileri ıslıkla çalmaktan hoşlanırdım; İgor, “Sen şirkette para işlerine bakıyorsun, daha dikkatli olmalısın, ıslık çalarsan para kaçar” demişti; bu keyfimden de olmuştum.
Bir başka örnek: İgor’a asla ve asla kapı eşiğinde tokalaşmaz, bir şey alıp vermez.
Daha neler var, neler… Ben eskiden batıl inançlar bir tek bizim toplumumuzda var diye bilirdim; meğer öyle değilmiş.
Domavoy, Rusların inançlarına göre bir mekan ruhu… Ev cini…Köylülerin en güvende oldukları yerlerde, izba (köy evi) ve bitişik çiftlik binalarında yaşadıklarına inanılır. Domavoy, görünüş olarak insana ya da bazen bir hayvana benzeyebilir; özünde diğer kirli ruhlardan farklı olduğuna inanılır; varlığından korkulmaz, aksine hoş karşılanır. İnananlara göre, domavoyun temel işlevi, evi, aileyi, malları korumaktır.
Geleneğe göre evin sahibi domavoy için hediye ya da yiyecek bırakmalıdır.
Rivayet o ki, domavoylar dağınık aileleri sevmezlermiş. Eğer ev ahalisi, dağınık ve pisse, domavoy için yiyecek bırakmazlarsa yer döşemelerine vurarak gürültü çıkarır ya da evi terk edermiş.
Türk kültüründe de üç harflilerin böyle şeyler yaptığına inanılır.
İgor’un bu konudaki hassasiyetini bildiğimden yeniden bu şakayı yapmamıştım; ama şimdi yine dayanamayıp konuşmuştum işte.
***
Serkan’ın hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta dolaşmasından huylanmıştım. Halbuki bu evrak yüzünden İgor’la aralarında bir tartışma yaşanmıştı: Serkan’ın bir hatası yüzünden şirkete ciddi bir idari ceza gelmişti.
Serkan ise bir türlü hatasını kabullenmiyordu.
İgor bitap düşüp, aranmaktan vazgeçti. Derin bir of çekerek kendisini koltuğuna bıraktı.
Aradan epey geçti bu olayı nerdeyse unutmuştuk.
İrina, o gün yine kedisi Barsik’i getirmişti.
Kediyi neredeyse bizim şirketin personel kadrosuna dahil edeceğiz artık. İyi de ne iş yaptıracağız? Ofiste fare olsa bir işe yarardı belki, ama yoktu.
Bir ara baktım Barsik, koridorda buruşturulmuş kağıttan yapılmış bir topla oynayıp duruyor.
Patisiyle vuruyor, kağıttan top koridorun öbür ucuna kadar yuvarlanıyordu. Sonra hızla arkasından koşup pençeleriyle üzerine atlayıp yakalıyordu.
Çok çevikti kerata. Çok da teknikti. Hem vuruş tekniği iyi idi, hem de plonjon yapıp yakalaması. Santrfor mu demek lazım, yoksa usta bir kaleci mi?
Merak edip, gittim. Kağıttan topu yerden aldım.
Barsik çok kızdı. Mırlayıp, bir pençe attı. Nerdeyse elimi çiziyordu.
Kağıdı açıp baktım.
Aaaa, o da ne?! İgor’un saatlerden beri köşe bucak aradığı evraktı bu.
Masama gidip, kağıdı açıp elimle ütüler gibi düzeltmeye çalıştım. Neyse fazla hırpalanmamıştı.
İgor’a seslendim, geldi. Evrağı görünce çok sevindi. Eşeğini önce kaybedip, sonra bulan Nasrettin Hoca mutluluğu vardı yüzünde.
Serkan, odada yok gibi davranıyordu. Sanki buharlaşmıştı.
İgor bir ara odadan çıktığında Serkan’a “Eh ulan, senin işin bu değil mi?” dedim.
Kızardı.
Meğer, İgor’la tartıştıktan sonra, kağıdı avucunda buruşturup top haline getirip, köşedeki çöp sepetine doğru fırlatmış. Hem de sanki yapabilirmiş gibi, usta bir basketçi edasıyla. Tabii ki isabet ettirememiş; kağıttan top, sepet içine girmemiş, yuvarlanıp masaların altında bir köşeye gitmiş.
Sonrası malum. İgorcuğun aradığı evrak onu masanın altında bulan Barsik’in kağıttan topu olmuş.
Serkan:
“Abi, hepimiz gerildik, lütfen bu konuyu fazla dillendirmeyelim, hele hele kızların hiç haberi olmasın” dedi.
O sırada İgor içeri girdi.
“İgorcuğum, bu durumda senin domavoy temize çıktı. Beraat etti” dedim.
Neyse ki rahatlamıştı. Kafasını iki tarafa sallamakla yetindi…
mhyazici@yandex.ru