Ülkemiz siyasi ve ekonomik açıdan zor günlerden geçiyor. Yurttaşlarımızın memleketimizin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle ne denli üzüntü ve kaygı içinde oldukları yüzlerinden okunuyor.
Özellikle ileri yaşlardaki yurttaşların… Her biri Demirel’in, Ecevit’in, Özal’ın, Çiller’in, Yılmaz’ın ülke yönetiminde söz sahibi oldukları dönemlere yakından tanıklık etmişlerdi. O yıllarda da kaygı, üzüntü içinde oldukları zamanlar vardı. Ancak hiçbir zaman Türkiye’nin bu denli savrulduğunu görmemişlerdi.
Günümüzde iftar yemeklerinde siyasi nitelikte uzun konuşmalar yapan, siyasi mesajlar veren siyasilere tanık oluyoruz. Yurttaşların içinde bulundukları sıkıntıları görmezlikten gelip, başka konulara dikkat çekmeye çalışan konuşmalar. Mübarek aylarda yurttaşların dini duygularını istismar edenlere, dini siyasete alet edenlere de tanık oluyoruz.
Geçenlerde din-siyaset ilişkisi üzerine bir dostumla sohbetim oldu. Bir üniversitemizde öğretim elemanı olan psikolog dostum Dr. Nil Gönce, din ve iktidar, din ve eğitim, din ve ahlaki değerler, din ve adalet, manipülasyon ve adalet arayışı, Müslümanların Batı’ya yönelmesi gibi konularda çok aydınlatıcı görüşler dile getirdi. Değerli ve istifade edici bulduğum Dr. Gönce’nin görüşlerini bu vesile ile köşemde okurlarımla da paylaşmak isterim:
“Din ve İktidar: İktidarın manipülasyon aracı din, insanlık tarihinin en eski ve güçlü manevi öğretilerinden biri olarak insan ruhunu derinden etkileyen, ona huzur, anlam ve yön veren bir güç olmuştur. Gerçek din, insanın içindeki iyiliği, adaleti ve sevgiyi ortaya çıkarmayı hedefler. Bu yönüyle din, insanları doğru yolda rehberlik etmek amacıyla var olmuştur. Ancak, tarih boyunca, bazı yöneticiler ve politikacılar bu yüce öğretileri halkı manipüle etmek, onları kontrol altında tutmak ve iktidarlarını pekiştirmek amacıyla bir araç olarak kullanmışlardır. Böylece, dinin özünden sapılarak, sadece biat etmeye ve sömürülmeye yol açan bir düzene geçilmiştir.
Kur’an’ın ilk cümlesi “İkra” yani “Oku”dur. Bu, insanın bilgiye ve eğitime olan ihtiyacını simgeler. Din, sadece ahlaki bir rehberlik değil, aynı zamanda insanları akıl ve bilgiyle donatmak için bir araç olmalıdır. Ancak, dinin doğru bir şekilde işlev görmesi için eğitimin de ön planda olması gerekir. Ne yazık ki, bazı politikacılar ve yöneticiler, halkı eğitimsiz bırakmak ve düşünsel özgürlüklerini kısıtlamak amacıyla dini kullanmışlardır. Bu tür manipülasyonlar, halkın düşünsel gelişimini engeller ve onları daha kolay yönlendirilebilir bireylere dönüştürür.
Din, halkı sabır ve ahlaki değerlerle şekillendirirken, doğru kullanıldığında insanı daha derin bir özgürlüğe ve bilince kavuşturabilir. Ancak, yanlış öğretiler ve manipülasyon yoluyla, halk sadece belirli inançlara dayalı bir yaşam sürmeye zorlanır ve bu durum ona gerçek özgürlüğünü ve aklını kaybettirir. Din, insanların kişisel gelişimlerini engellememeli, aksine onları bilinçli ve özgür bireyler olmaya teşvik etmelidir.
Eğitim, bireylerin doğru bir şekilde düşünmelerini sağlayacak, düşünsel gelişim ve eleştirel düşünme kapılarını aralayacak bir araçtır. Ancak yöneticiler bazen halkın eğitimini kısıtlayarak, onları cahil bırakabilirler. Çünkü cahilleştirilmiş bir toplum daha kolay yönlendirilebilir ve daha kolay biat edebilir. Din ve eğitim, bir arada çalışarak insanları özgür ve güçlü kılmalıdır. Halk, sadece inançlara dayalı bir hayat sürmekle kalmamalı, aynı zamanda aklını kullanarak dünyayı daha iyi anlamaya çalışmalıdır.
Gerçek din, insanlara sadece ahiret vaadiyle sabır ve boyun eğmeyi öğretmek yerine, onların bu dünyada da adil, eşit ve özgür olmalarını sağlamalıdır. Dünya-ahiret dengesi, insanın bu dünyada da adalet ve huzur içinde yaşamasını sağlamalıdır, sadece diğer dünyada ödüllendirilmesi beklentisiyle yaşamamalıdır. Çünkü insanlar, sadece ahirette ödüllendirilmeyi beklemek yerine, bu dünyada da adil ve eşit bir yaşam sürmeyi hak ederler.
Manipülasyon ve Adalet Arayışı: Din, tarihsel olarak bazen sömürü ve manipülasyon amacıyla kullanılabilmiştir. Ancak, dinin özünden sapmadan, bilgi ve eğitimle donanmış bir toplum, özgürlük ve adalet için güçlü bir temel oluşturur. Gerçek din, insanları adalet, eşitlik, sevgi ve özgür düşünceye teşvik eder. Politikacılar, dinin gücünü halkı kontrol etmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak amacıyla bazen bu yüce öğretileri çarpıtabilirler. Din, insanları özgür düşünmeye ve kendi içindeki gücü fark etmeye yönlendirmelidir, politikacılar ise bu özgürlüğü engelleyerek halkı sadece biat etmeye zorlayabilirler.
Politikacılar, dini manipüle ederek, halkı eğitimsiz bırakmayı, düşünsel gelişimlerini engellemeyi ve daha kolay yönlendirebilecekleri bireyler yaratmayı amaçlayabilirler. Bunun sonucunda, toplumlar sadece inançlara dayalı bir yaşam sürdürürken, kendi akıllarını kullanarak dünyayı daha iyi anlamaktan uzaklaşırlar. Oysa gerçek din, insanları yalnızca sabır ve biat etmeye değil, özgür düşünmeye, adaletin savunucusu olmaya teşvik etmelidir. Din, her bireyi özgür, bilinçli ve adil bir toplum inşa etmeye yönlendiren bir araç olmalıdır.
Din, Eğitim ve Göç: Müslümanların Batı’ya yönelmesinin sebepleri sadece ekonomik değil, aynı zamanda daha fazla özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi temel değerlere duyulan ihtiyaçtır. Batı toplumları, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlükler ve adalet temelinde inşa edilmiş sistemlere sahiptir. Bu da insanları, daha adil, eşit ve özgür bir yaşam arayışıyla Batı’ya yönlendiren önemli bir faktördür. Müslümanların, sadece maddi kazanç elde etmek için değil, aynı zamanda daha özgür bir toplumda yaşama umuduyla göç ettiklerini görmek mümkündür.
Din, insanın ruhunu yükseltmeli ve onu daha bilinçli, adil ve özgür bir birey olmaya teşvik etmelidir. Ancak, politikacılar dini kendi iktidarlarını pekiştirme amacıyla manipüle ettiklerinde insanlar gerçek özgürlüklerini kaybederler. Bu durum, onları daha adil ve özgür bir toplum arayışına itebilir. Batı toplumları, genellikle bu temel hak ve özgürlükler üzerine inşa edilmiş yapılarıyla, bu tür bireylerin taleplerine daha yakın bir ortam sunar. Din, doğru ve gerçek bir şekilde insanların ruhunu yükseltmeli, ancak siyasi güç sahiplerinin dini manipülasyon amacıyla kullanmalarına engel olmalıdır.”
Dr. Gönce’nin görüşleri, dinin bireysel özgürlük, eğitim ve toplumsal yapı üzerindeki etkisini derinlemesine ele alıyor. Günümüz dünyasında din yalnızca inanç sistemleriyle sınırlı kalmayıp, bireyin kimliğini, düşünce yapısını ve sosyal ilişkilerini şekillendiren önemli bir faktör olarak varlığını sürdürüyor. Bu bağlamda, dinin insan hayatındaki rolü konusunda yapılan tartışmalar, yalnızca akademik bir çerçevede değil, günlük yaşamın her alanında da karşılık buluyor.
Bu tartışmalar, bize dinin sadece geleneksel kalıplar içinde değil, aynı zamanda değişen dünyaya uyum sağlayan dinamik bir yapı olarak ele alınması gerektiğini gösteriyor. Peki, bireysel özgürlükle toplumsal düzen arasındaki denge nasıl kurulmalı? Dini değerler modern yaşamın içinde nasıl konumlandırılmalı?
Bu Ramazan Bayramı, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda inançlarımızı, değerlerimizi ve toplumsal yapımızı yeniden gözden geçirmek için bir fırsat olabilir. Adalet, özgürlük ve bilgiye olan inancımızın güçlenmesi dileğiyle, bayramınız mübarek olsun…
Fotoğraf: diyanet.gov.tr
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: