Bilimin, uzmanların çok önceden hayati uyarılarda bulunmasına rağmen iki yıl önce kamçı gibi yağmurlu soğuk bir sabah vakti kadim kentimiz saniyeler içinde yerle bir olmuştu.
10’dan fazla şehrimizi altüst eden, 15 milyona yakın insanımızı etkileyen deprem felaketi, üzerinden iki yıl geçmesine rağmen yaralarını halen saramadığımız milyonlara travmalar yaşatmakta.
Bilinen tarihinde, en az sekiz defa haritadan silinip, tekrar dirilen medeniyetler şehri Antakya, 6 Şubat 2023 depremlerinde yeniden enkaza dönüştü.
Harcında deniz kumu çıkan temelsiz yapılar, balçıklı gevşek zeminlerdeki yüksek binalı yerleşimler, siteler, kaçak inşaatların işgal ettiği acil toplanma alanları yokluğu, bir türlü ciddiye alınıp yapılmayan kurtarma tatbikatları depremin şiddetini, tahribatını arttıran ilk ihmallerdi.
Binlerce cana mal olan, enkaza dönen şehirde, aradan iki yıl geçmesine rağmen bir nebze de olsa depremin izlerinin silinmesi yönünde bir arpa boyu dahi ilerleme sağlanamadığı iddia edildi.
“Asrın felaketi” olarak nitelenen art arda gelen iki depremden kurtulanlar için hayat sıfırlanarak adeta yeniden başlamıştı.
Hataylıların, ‘’ölenlerin kurtulduğu, kurtulanların her gün ölmekte olduğu’’ dediği acı dolu bir sil baştan yaşam mücadelesiydi başlayan.
Unutulması, silinmesi mümkün olmayan acılar ve çaresizlik her geçen gün daha derin izler bırakmaya da devam etmekte.
Sarsıntı
Küresel ölçüde sosyal ve ekonomik hayatı felce uğratan pandeminin psikolojik izlerinin ancak silinmekte olduğu, beşeri dengelerin yeniden kurulmaya başlandığı günlerde yaşanan felaketin yol açtığı yıkım, toplumsal ümitsizliğin şiddetini arttırmıştı.
Felakete geç ve eksik müdahale, sivil kadroların yetişemediği, yetersiz kaldığı koşullarda seri şekilde organize olan askeri güçlerin ilk zamanlarda kurtarma operasyonlarına dahil edilmemesi, kurtarma faaliyeti yürüten ekiplerde eşgüdüm eksikliği ve enkaz altındaki depremzedelerin imdadına yetişmeyi engelleyen internet kesintileri can kayıplarını arttıran sorumsuzluklar olarak zihinlere yerleşti.
Depremkondu
Hayatta kalanlardan topraklarını terk etmeyen binlerce vatandaşımızın halen barınma, su, elektrik, gıda ve ilaç gibi en temel ihtiyaçlarının karşılanmasında güçlükler yaşandığı biliniyor.
Bir tespite göre, 200 bini aşan nüfus, her 10 kişiden sekizi, “depremkondu” olarak adlandırılan çadır ve konteynırlardan oluşan uydu kentlerde yaşamakta.
Başka şehirlere göç etmiş olan 150 binden fazla depremzede ise ev ve iş yeri olmadığı için geri dönememekte.
Kura ile teslim edilmekte olan konutların henüz alt yapısının tamamlanamadığı, çoğuna elektrik, su, doğal gaz bağlanamadığı, okul, sağlık merkezi gibi hizmetlerin de aynı şekilde konteynırlardan yürütüldüğü bildirilmekte.
Depremzedelere vaat edilenlerin en başarılısının dahi hedeflenenin ancak yüzde 50’sine ulaştığı dile getirilmekte.
Bir diğer ciddi mesele de yapılan, yapılmakta olan konutların depreme dayanıklı olup olmadığıdır.
Uzmanlar, Hatay coğrafyası için temel alınan deprem ivmesi hesabının hatalı olduğuna işaretle, gergin ve canlı fay hattı için daha yüksek olması gereken yer ivmesini yansıtmayan değerlerde inşa edilen yerleşimlerin olası yeni sarsıntılara direnemeyeceğini iddia etmekte.
Büyük depremin yerle bir etmiş olduğu kentlerimizin genel olarak yeniden normal yaşama dönmesinin uzun yıllar alacağı tahmin ediliyor.
Bu bağlamda büyük tahribata maruz kalan, deprem öncesinde de ayrımcı muameleye tabi tutulduğu hissiyatını taşıyan Hatay’ın huzursuzluğu, hassasiyetle ele alınması gereken ciddi bir endişe kaynağıdır.
Üzerinden iki yıl geçen depremin açık yaralarının hâlâ kanadığı, kurtulanların sevinemediği, insani, fiziki, sosyo demografik dram çıkmazları içinde savrulan kentin, bir diğer beklentisi ise, devletin samimi, şefkatli elinin kendilerine de uzatılması beklentisidir.
Bu bağlamda derinlerdeki travmatik izler belki özlenen sıcak duygu dalgaları ile hafifleyebilecektir.
Fotoğraf: antakyagazetesi.com