Son Marmara depreminin ardından bilim insanları İstanbul’u vurması beklenen büyük depreme karşıtı alınması gereken önlemleri yeniden hatırlattı.
Örneğin, Prof. Dr. Naci Görür deprem gerçeğiyle yüzleşirken, odaklanmamız gereken şeyin “depreme dirençli kentler” olduğunu söyledi.
Peki, “depreme dirençli kent” ne anlama geliyor?
Dünyanın dört bir yanında artan deprem riski, kentleşme anlayışında da radikal değişiklikleri zorunlu kılıyor. Özellikle aktif fay hatları üzerinde yer alan ülkeler için artık tek hedef, “gelişmiş kentler” değil, aynı zamanda “deprem dirençli kentler” yaratmak. Çünkü doğa olaylarını felakete dönüştüren şey, çoğu zaman doğanın kendisi değil, insan eliyle yapılan hatalar oluyor.
Deprem dirençli bir kent nasıl olur? Yalnızca sağlam binalarla mı, yoksa çok daha fazlasıyla mı?
Deprem dirençli bir şehir inşa etmenin ilk adımı, doğru zemin etüdüdür. Ne yazık ki birçok kent, jeolojik gerçekler göz ardı edilerek inşa edildi. Oysa ki toprağın taşıma kapasitesi, yer altı su seviyesi, fay hatlarının yakınlığı gibi unsurlar yapılaşmanın kaderini belirler. Depremde aynı büyüklükteki sarsıntı, bir bölgede yıkıcı hasara yol açarken başka bir yerde sadece hissedilmekle kalabilir.
Bunun ardından yapı denetimi devreye girer. Sadece bina değil, köprü, yol, tünel gibi tüm altyapıların da deprem gerçeğine uygun şekilde inşa edilmesi gerekir. Beton kalitesi, taşıyıcı sistemler ve yapım tekniği, sadece mühendislik değil aynı zamanda can güvenliği meselesidir.
Ancak deprem dirençli bir şehir yalnızca sağlam binalardan ibaret değildir. Kent planlaması, bu sistemin kalbinde yer alır. Geniş yollar, yeşil alanlar, kaçış rotaları, toplanma alanları, itfaiye ve hastane gibi acil müdahale merkezlerine erişim hayati önem taşır. Unutulmamalı: iyi planlanmamış bir şehir, en iyi bina stoğuna sahip olsa bile, kriz anında felakete dönüşebilir.
Gelişmiş şehirler, teknolojiyi de bu sürece entegre ediyor. Erken uyarı sistemleri, deprem anından saniyeler önce bile olsa vatandaşlara bilgi vererek can kaybını azaltabiliyor. Akıllı telefonlara gönderilen acil bildirimler, otomatik kapanan doğalgaz sistemleri, sensörlerle donatılmış bina altyapıları, artık lüks değil zorunluluk.
Deprem dirençli bir kent inşa etmek için yalnızca mühendisler, mimarlar, belediyeler değil, halk da bu sürecin bir parçası olmalı. Eğitim, tatbikatlar, gönüllü kurtarma ekipleri, ilk yardım bilgisi gibi konularda farkındalık yaratmak, toplumsal direnci artırmanın olmazsa olmazı.
Depremler sonrası yıkılan kentlerin yeniden ayağa kaldırılması çok pahalı, çok zaman alıcı ve çok yıpratıcıdır. Oysa ki doğru planlanmış bir şehir, depremi sadece bir doğa olayı olarak karşılar, felakete dönüşmesine izin vermez. Bugün alınacak her önlem, gelecekte binlerce hayatı kurtarabilir.
Depremle yaşamak değil, depremle akıllıca yaşamak artık tüm kentlerin sorumluluğudur. Çünkü şehirler sadece binalardan değil, içinde yaşayan insanlardan oluşur. Ve insan hayatı, her şeyden kıymetlidir.
Görsel: San Francisco-planhub.com
Yararlanılan kaynaklar:
https://www.worldbank.org/en/topic/urbandevelopment
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: