İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda küresel bazda insanlığı ve ülkeleri bekleyen tehditlerin başında iklim değişikliği gelmektedir.
İklim değişikliğinin karasal alandaki etkilerinin yanında deniz kıyısındaki coğrafyalarda ve denizlerde de büyük olumsuzluklar yaratacağı değerlendiriliyor.
İklim değişikliğinin çevre doğa yaşam koşullarına etkisi bağlamında en derin etkilerinin yaşanacağı bölgelerden biri Doğu Akdeniz özelinde Akdeniz havzası olacaktır.
Diğer taraftan en geniş anlamıyla “güvenlik” başlığı altında toplayabileceğimiz olumsuzlukların da yine Akdeniz havzasında yaşanacağına ilişkin gelişmeler ortaya çıkmış durumda. İklim değişikliği ve denizler dediğimizde de ülkelerin donanmaları öne çıkıyor. Bu donanmalar her kıtada ve her okyanusta on milyarlarca dolarlık varlığı yönetiyor. Bu varlıkların (gemiler, denizaltılar, uçaklar, deniz üsleri ve her şeyi birbirine bağlayan teknoloji) tasarlanması ve inşa edilmesi uzun yıllar alır ve onlarca yıllık faydalı ömre sahiptir.
Bu, donanmaların 10, 20 veya 30 yıl içinde ne tür görevleri yerine getirmesinin gerekebileceğini ve bu görevleri gerçekleştirmek için hangi varlıklara ve altyapıya ihtiyaç duyacağını artık anlaması gerektiği anlamına geliyor. Başka bir deyişle, o dönemde var olacak dünyaya göre plan yapması gerekiyor.
Küresel ölçekte bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin donanmasıyla birlikte deniz jeopolitiğini çok dar bir alana sıkıştırdığına dair gelişmeler yaşanıyor. Türkiye’nin Atlantik’ten Pasifik’e, Ummanlardan Arktik Okyanusu’na geniş bir coğrafyada etki üretecek politikalara ihtiyacı var. Denizden kıtalara ve kıtalardan denize bakan, ufkun ötesini görebilen denizciliği Türk’ün büyük ülküsü gören politikalara ihtiyaç var. Bunun için de iyi bir eğitime ve teknolojik üstünlüğe ihtiyaç var.
(Cahit Armağan Dilek, tasam.org)
Yukarıda özeti yayınlanan “İklim Değişikliği, Jeopolitik İttifaklardaki Kaymalar, Deniz Jeopolitiği ve Türkiye” başlıklı makalenin tamamını okumak için tıklayın