Tatar Gazeteci Leyla Latipova’nın, Rusya’ya bağlı Dağıstan Cumhuriyeti’nde geçen ay düzenlenen terör saldırılarının ülkedeki Müslümanlara yansımalarıyla ilgili olarak Moscow Times gazetesinde çıkan yazısının özeti:
“Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Dağıstan’da yaşananların, ülkenin sık sık terör eylemlerinin düzenlendiği 2000’lere dönmesi olarak yorumlanıp yorumlanmayacağını soran gazetecilere, “Rusya artık farklı bir ülke” yanıtını verdi.
Peskov, “Toplum güçlü bir şekilde birleşmiş durumda. Dağıstan’daki gibi terör olayları Rusya ya da Dağıstan’da insanlar tarafından desteklenmiyor” diye devam etti.
Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale ve Derbent’te Ortodoks kiliseleriyle iki sinagog ve bir polis noktasına düzenlenen saldırılarda 23 kişi ölmüş, en az 50 kişi de yaralanmıştı.
Rusya Soruşturma Komitesi Dağıstan’da yaşananları “terör eylemi” olarak niteledi. ABD merkezli Savaş Araştırmaları Enstitüsü de saldırıların IŞİD’in Kuzey Kafkasya kolu olan Kafkas Vilayeti militanlarınca gerçekleştirildiğini açıkladı.
Bu saldırılar, bütün dikkatini muhalefeti bastırmaya ve Ukrayna’daki işgale veren gizli servislerin yeni bir başarısızlığı.
Peskov’un iddialarının tersine, bağımsız araştırmacılar uzun süredir IŞİD’in Dağıstan dahil bütün Kuzey Kafkasya’daki gençler arasında büyük destek gördüğü konusunda uyarıda bulunuyor.
Araştırmalar, esas olarak sadece propagandaya dayanan Rusya’nın radikalleşmeyi önleme politikalarının Kuzey Kafkasyalı gençlerin radikalleşmesinin gerçek nedenlerinin farkında olmadığını gösteriyor.
Gerçek nedenler çok farklı olsa da özünde hepsi Rusya’nın bölgeyi sömürgeleştirmesinden, Sovyet döneminde yaşanan zorunlu göçlerin yol açtığı tarihsel travmalardan, ülke çapında yaygın olan İslam ve yabancı düşmanlığından kaynaklanıyor.
Kısacası, Peskov’un iddiasının tam aksine, Dağıstan’daki saldırıların perde arkasında Rus toplumunun bölünmesi yatıyor.
Bu bölünmenin tek nedeni Rusya’da yaşayan ve değişik inanç ve etnik gruplara bağlı olan halklardan bazılarının Ukrayna’daki savaşa karşı çıkması değil. Bu insanlar sistemli olarak ayrımcılığa da maruz kalıyor.
Saldırılar, toplumsal bölünmenin ve Müslümanlara karşı baskıların daha da artmasına yol açacak.
İslam, Ortodoks Hristiyanlıktan sonra Rusya’da en çok taraftarı olan ikinci büyük din. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan Slav olmayan 20 milyon kişinin yüzde 95’i Volga-Ural ve Dağıstan dahil Kafkasya’da yaşıyor.
Geçen yılın Kasım ayında Mahaçkale Havaalanı’nda İsrail karşıtı linç girişiminden sonra konuştuğum Avukat Fatima Abdülkerim, saldırının Rusya’da ve ülke dışında İslam düşmanlığının güçlenmesine yol açacağını söylemişti.
Fatima bana, “Gazeteler bizim için ‘deli’, ‘vahşi’ ve ‘tehlikeli’ yazıyor” demişti.
Birkaç ay sonra Moskova’daki Crocus City’e yine IŞİD’le bağlantılı bir grup tarafından düzenlenen saldırıda 139 kişi öldürülünce Fatima’nın korktuğu başına geldi.
Rus yetkililerin Tacik vatandaşları tarafından düzenlendiğini açıkladığı eylemin ardından Orta Asya’dan gelen göçmen işçilere yönelik baskılar ve ayrımcılık arttı.
Fatima, Dağıstan’daki saldırının ardından Instagram hesabında, “Ne zaman böyle bir şey olsa insanlar benim çıkıp terörü kınayan açıklama yapmamı istiyor. Normal bir insan böyle bir şeye nasıl karşı olamaz” diye yazdı.
Rusya’da bazıları Müslümanları ve etnik azınlıkları, Ukrayna savaşının ve hükümetin yetersizliğinin yol açtığı trajedilerin yarattığı hayal kırıklıklarıla kızgınlığı başka yere yönlendirmek için “şamar oğlanı” olarak kullanıyor.
Müslüman bir kadın olarak bu eğilim beni endişelendiriyor ama daha önemlisi biliyorum ki Dağıstan’daki son olaylar Kremlin’e ve güvenlik kuruluşlarına Müslüman muhalefeti bastırmak için daha fazla özgürlük sağlayacak.
“Radikal İslam” korkusu Rus toplumunun bilincine daha da fazla ekilecek ve bu iki kelime, olaylar gerçekten analiz edilmeden yazılan haberlerin başlıklarında yer almaya devam edecek. Korkarım, yeni tutuklamalar ve Müslümanlara yönelik uydurma suçlar liberal Ruslar tarafından bile giderek daha az kınanacak.