Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Nisan’da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan İmralı heyeti ile görüştü.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde çözüm süreci üzerinde yapılan görüşmede, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanvekili Efkan Âlâ’nın yanı sıra Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın da yer aldı.
İmralı heyetinin Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesi ve görüşmenin Külliye’de gerçekleşmesi Erdoğan’ın konuya atfettiği önemi gösteriyor. Bu durum sürece verilen önemin ve sürecin bir olgunluğa eriştiğinin bir işareti olarak değerlendiriliyor.
Görüşme DEM Partisi tarafınca “çok pozitif” ve “çok verimli” olarak nitelenerek, “Bugün dünden daha umutluyuz” denildi. Neden daha umutlu olunduğu hususunda bir bilgi verilmedi. Parti açıklamasında, “Daha güçlü irade ve özenle barış ve demokratik toplum çağrısını hayata geçirmek için çalışmalara devam edileceği” belirtildi. Parti heyetinin İmralı’ya giderek görüşmenin içeriği hakkında Öcalan’ı bilgilendirmesi bekleniyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli de görüşmeyi içerik, ilerleyiş ve simgesel olarak “takdire şayan” buldu. Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada, sürecin fazla uzamadan amacına ulaşmasını istedi. “PKK terör örgütünün kongresini toplayarak siyonist ve emperyalist komploların devreye girmesine fırsat vermeden silah bırakması ve örgütsel feshi sonuçlandırması kısa süre içinde temin edilmelidir” uyarısında bulundu.
Bahçeli’nin açıklamasından da görüleceği üzere, Ankara’nın önceliği PKK’nın silah bırakıp, kendisini feshetmesi. Bu amaçla terör örgütünün kongreyi bir an evvel toplayıp karar alması bekleniyor. Erdoğan, bu hususu İmralı heyetine tekrar belirtmiş olmalı. Ankara’nın bu beklentisine verilecek yanıt, DEM Parti heyetinin Öcalan ile yapacağı görüşmeden sonra daha netleşebilir. Ancak 70 yaşını aşmış İmralı’daki Öcalan’ın örgüt üzerinde ne denli etkili olduğu belirsiz. Terör örgütü içindeki kimi kişilerin, Öcalan’ın kongreye başkanlık etmesi gibi, süreci yokuşa süren, zora sokan açıklamalarda bulundukları söyleniyor. Kongrenin toplanması halinde, Ankara’nın kabul edemeyeceği ön şartların gündeme getirilmesi ve sürecin uzaması da olasılık dışı değil.
Türkiye’nin, terör örgütünün süreci uzatabileceği konusunda deneyimleri var. PKK’nın geçmişte de fesih yönünde talimat aldığını anımsatan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Bu talimatı uygularken birdenbire uluslararası sistemden aldığı talimat ve telkin, örgüt yöneticisinden aldığı talimat ve telkinin önüne geçti metodik olarak. Aynı şey bu sefer de olabilir mi? Olmaması için sebep yok” diye uyarıda bulunuyor. Bahçeli’nin yazılı açıklamasında da bu tür uyarılara yer veriliyor.
Bahçeli ve Fidan uyarılarında haklı. Bölgeye yönelik hesapları olan bölge dışı ve/veya bölge içi aktörlerin terör örgütü içindeki kimi unsurları maşa olarak kullanarak önümüzdeki dönemde süreci baltalamak istemeyeceklerini kim garanti edebilir? Türkiye’nin bölgede etkin bir güç olmasından rahatsızlık duyan kimi güçlerin ülkemizin terör belasından kurtulmaması için yeni oyunlar tezgahlamayacaklarını kim garanti edebilir? PKK kendisini feshetse bile, başka isim altında eylemlere girişmeyeceğinin, Türkiye’nin milli güvenliğine ters düşen bölgesel bir takım girişimlerin, sinsi planların icinde yer almayacağının garantisi var mı?
Bu itibarla bölgesel konjonktür Türkiye’nin lehine gibi görünse ve PKK’nın silah bırakacağı yönünde mesajlar gelse bile sürece ihtiyatlı iyimserlikle yaklaşmakta ve “yoğurdu üfleyerek yemekte” fayda var. PKK feshedilse bile, çeşitli kılıflardaki “serseri mayınların” çeşitli yerlerde terör eylemlerinde bulunabilecekleri de göz ardı edilmemeli. Keza çağdaş emperyalizmin tuzaklarına dikkat edilmeli.
Sürecin Ankara’nın arzu ettiği şekilde geliştiği ve terör örgütünün kongrede silah bırakma kararı alarak, kendisini feshetmesi halinde gündeme Ankara’nın atacağı adımlar gelecek. İktidarın bu konuda bir yol haritası veya planı var mı bilmiyoruz. Ancak devletimizin arşivinde atılabilecek adımlara ilişkin geçmiş yıllarda yapılmış pek çok çalışma mevcut. Kamuda görevli olduğum yıllarda bu tür çalışmaların bazılarının içinde yer aldım. Bu çalışmalarda çeşitli kanallardan gelen çözüm önerileri de değerlendirilir ve uygulanabilir nitelikte görülenler not edilirdi. (Alınabilecek önlemlere ilişkin o yıllarda görüşüne başvurduğum bir STK başkanının, günümüzde önemli bir kurumumuzun başında olduğunu bu arada yazmadan geçemeyeceğim.)
İlgili kurumlarımızdan gelen sivil, asker bürokratların katılımıyla gerçekleştirilen bu çalışmalarda alınabilecek önlemler ve atılabilecek adımlar, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, dış politika, yurt dışındaki insanlarımız gibi başlıklar altında sıralanır, yasal ve idari mevzuatta yapılabilecek değişiklikler belirlenir ve siyasi otoriteye arz edilirdi..
Bu adımların bir kısmı siyasi otorite tarafından zaman içinde atıldı, alınabilecek önlemler alındı. Bu politikanın etkisiyle de terör örgütü geçmişteki gücünü yitirdi. Ancak önümüzdeki süreçte demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün, ekonomik ve sosyokültürel yapının daha güçlendirilmesine, iç cephenin daha sağlamlaştırılmasına yönelik atılabilecek başka adımlar var.
Milli güvenliğimizin daha güçlenmesine de katkı sağlayabilecek bu adımlar atılırken tüm insanlarımızı kapsayan eşitlikçi, adil, demokratik yaklaşım esas alınmalı. Hukuk devletinin ilkeleri, demokrasinin usul ve esasları gözetilmeli. PKK’nın beklentilerinden bağımsız olarak bu adımların atılmasının demokrasimizi daha güçlendireceği, toplumsal barışı daha sağlamlaştıracağı ve terör yuvalarının gücünü daha zayıflatacağı göz önünde tutulmalı…
Öte yandan, 1 Mart tarihli yazımızda belirtildiği üzere, Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, atması beklenen adımların ip uçlarını veriyordu. Bu beklenen adımlar genel hatlarıyla Külliye’deki görüşmede Erdoğan’a arz edilmiş olabilir. İmralı heyetinin yakında Öcalan ile yapacağı görüşmede bu beklentiler daha netleşebilir. Dile getirilecek beklentiler, demokrasinin ve insan haklarının güçlendirilmesi ve milli güvenliğin korunması başta olmak üzere, Ankara tarafından tüm boyutları ile değerlendirilmeli. TBMM’nin görüşlerine başvurulmalı.
Soru şu: Dile getirilecek önerilerin gerçekleşme şansı nedir? Gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra iktidar bu önerilerle ilgili olarak ne gibi adımlar atabilir?
Cevap: Bu konuda da ihtiyatlı iyimserlik içinde olunmalı. AKP, ortağı MHP’nin de desteği ile uygun bulunacak önerilerle ilgili adımlar atabilir.Yasal ve idari vs. düzenlemelere gidilebilir. Sürecin Külliye’ye taşınması bu açıdan umut verici. Ancak, kamuoyu nezdindeki ilgi ve desteğinin korunabilmesi için çözüm süreci iç politik hesaplara ve “koltuk sevdasına” alet edilmemeli. Kirli Bizans oyunlarından da kaçınılmalı.
Önümüzdeki süreç zor, risklerle, belirsizliklerle ve fırsatlarla dolu bir süreç. Başarıyla geçilebilmesi halinde, Türkiye 50 yıldır maddi, manevi büyük kayıplar verdiği PKK kaynaklı terör belasından büyük ölçüde kurtulmuş olacak. İleri demokrasi yüzyılında “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşılabilmesi halinde bu başarıyı gerçekleştirenler tarihe geçecekler.
Ve aklıselim sahibi halkımız sandık önüne geldiğinde “Sezar’ın hakkını Sezar’a verecek.”
Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: