Trump, milyarlarca dolarlık Çin malına yüksek tarife uygulayacağını açıkladığında, bunu “haksız” olarak adlandırdığı ticareti dengelemenin bir yolu olarak nitelendirmiş ve bu durumun artık sürdürülebilir olmaktan çok uzak olduğunu açıklamıştı.
Trump, Çin’in Amerikan fikri mülkiyeti ve teknolojisiyle ilgili “haksız uygulamalarına” bir de ucuz emekle yapılan üretimin yarattığı rekabete işaret edince atılan adımların yerinde olduğu kabul edilmişti. ABD-Çin arasındaki dev ticaret açığının baş sorumlusu Çin olmakla birlikte, ucuz Çin ürünlerini tercih eden Amerikalı tüketicinin ise ikili ticarette tarife ve tarife dışı engellerle cezalandırılabileceği düşünülmüştü.
Bu yaklaşım devlet politikası olarak zaten Biden döneminde de izlendi. Ama ikili ilişkileri gölgeleyen ABD dış ticaret politikası hiç bugünkü kadar belirsiz olmamıştı. Çin’in Pasifik’te estirdiği siyasi rüzgâr ve özellikle Tayvan, Filipinler ve Singapur gibi ülkeler için yarattığı düşünülen tehditten öte ABD’nin Çin’e karşı olan tutumunun ve ticaret anlaşmazlığının daha derine inen kökleri var.
Bunların başında Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye verdiği açık destek yanı sıra Çin’in devlet öncülüğündeki ekonomik modelinin hâlâ ABD’nin sözde liberal kapitalist sisteminin tahtını sallamaya devam etmesi yatıyor. Ancak Trump’ın üç yıl içinde Çin’i tırmandığı küresel zirveden indirmesi kolay değil. Ama bir savaşı sonuna kadar inişlerle ve çıkışlarla sürdürmeye çalışacak.
“Çin Modeli” ile yaratılan ekonomik altyapı “Çin Modeli” ulusal kaynaklar üzerindeki kamu mülkiyeti ve ekonomik faaliyetler üzerindeki sıkı kamu denetimi ile özel girişimin iş birliğine dayanmakta. Bu yapı Çin’i, 21. yüzyılda dünyanın en büyük ekonomik gücü haline getirmiş bulunuyor. Katı ve yaptırımcı devlet denetimi hâlâ Çin ulusal piyasasında ve dünyadaki ilerlemesini belirlemede etkili.
Çin’de devletin başta nadir mineraller olmak üzere, enerji kaynakları, toprak ve mali sistemin denetimini elinde tutması ve hâlâ belirli alanlarda sadece devlet faaliyetine olanak vermesi esas. Bununla birlikte, 1978 yılından sonra Deng Şiaoping reformları ile sorumluluğu özel sektöre ve yabancılara devredebilme esnekliği sisteme girince Çin, yabancı sermaye ve doğrudan dış yatırım çekmeye ve ekonomide piyasanın rolünü arttırmaya başladı.
2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesi Çin için çeşitli sektörlerle dış pazarlara açılma fırsatı oldu. Şi Cinping’in 2012’de iktidara gelmesinden sonra ekonomi üzerindeki devlet denetimi, devlet şirketlerinin büyütülmesi ve yabancı şirketlerin yönetim kurullarında Komünist Parti üyesi bulundurmasının zorunlu hale getirilmesiyle arttı. Bu düşmanca satın almalara karşı Cinping yönetimin aldığı önemli bir önlem olarak değerlendirilmeli.
2012 yılından itibaren, rekabet unsurlarına önem verilmeye başlanınca, ekonomide şampiyonlar yaratma Çin modeline eklenmiş. Kamu ağırlığı sürerken bugün yeni yaratılan işlerin onda dokuzunun özel sektörden gelmesi ve özel sektörün Çin GSYİH büyümesinin yüzde 60’ından fazlasını sağlaması ilginç. Bunda Çin’in belirli firma veya sektörleri destekleyerek, içerde ulusal şampiyonlar yaratmasının ve bunlarla dışa açılmasının payı olmalı. Ama bu nasıl ahbap-çavuş sistemine dönüşmüş değil? Bu ya bir başka Çin mucizesi veya daha sonra patlayıp irin akıtacak bir çıbanbaşı.
(Prof. Dr. Sema a Kalaycıoğlu, tasam.org)
Makalenin devamı için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: