Türkiye’de medyanın herhalde tarihinin en kötü zamanını yaşadığı dönemde yeni bir gazete Perşembe günü (bugün) yayın hayatına başladı.
Kadrosunu büyük ölçüde Sözcü’den ayrılanların oluşturduğu Nefes, Basın İlan Kurumu’nun 2023 yılı verilerine göre Türkiye’de çıkan yaklaşık 860 gazetenin arasına katıldı. Nefes’in genel yayın yönetmenliğini, Sözcü’de uzun süre aynı görevi üstelenen Metin Yılmaz yapıyor. Yazarlar arasında Soner Yalçın, Ümit Zileli, Can Ataklı, Deniz Zeyrek, Nevşin Mengü, Aytunç Erkin, Memduh Bayraktaroğlu, Murat Muratoğlu Şansal Büyüka, Nuray Babacan’la Karikatürist Musa Kart da var.
Yazı işleri ve yazar kadrosuna bakınca Nefes’in muhalif okuyucuya sesleneceği görülüyor. Zaten Genel Yayın Yönetmeni Yılmaz, gazetenin yayın hayatına daha önce başlayan sitesinde buna vurgu yapıyor:
“AKP iktidarı Türkiye’ye 22 yıldır kabusu yaşatıyor. Ekonomiden siyasete, dış politikadan spora, sanattan medyaya kadar her alanda ülkeyi kutuplaştırdı. Kendi medyasını yaratıp gerçeklerin sesini kıstı. Ekonomiyi rayından çıkardı. İş dünyasının da halkın da nefesini kesti. Şimdi de yapay gündemlerle ülkeyi uyutma peşindeler. İşte nefes gazetesi tam da bu ortamda Türkiye’ye nefes aldırmaya geliyor.”
Türkiye’de ya da dünyada herhangi bir yayın organının iktidarı veya muhalefeti desteklemesinde bir sakınca yok, sonuçta her gazetenin bir yayın politikası var.
Fakat her ciddi gazetenin okuruna her şeyden önce “haber” verme sorumluluğu ve misyonu bulunuyor. Önce haberi olduğu gibi, çarpıtmadan, yorumsuz vereceksiniz, sonra yayın politikanız doğrultusunda o haberi yorumlayacaksınız. Okur habere bakacak, yorumu okuyacak ve kendi kararını verecek.
Ama Türkiye’de 20 yılda yapılmayan tam da bu.
İster iktidar yanlısı olsun, ister muhalefeti desteklesin bütün medya kuruluşları haber vermekten önce savundukları görüşün bayraktarlığını yapıyor, sapla samanı karıştırıyor.
Sovyet döneminde ülkenin iki resmi gazetesinin isimlerinden kaynaklanan şu espri yapılırdı:
“Pravda’da (gerçek), İzvestiya (haber) yok, İzvestiya’da Pravda yok.”
Türkiye’deki durum da buna benziyor.
Muhalif medyanın üzerindeki baskılar, tutuklamalar, ilan ambargoları, bunların hepsi doğru, çok zor şartlar altında hayatta kalmaya çalıştıkları da doğru.
Yanlış olan siyasi görüşün haberin önüne geçmesi, daha doğrusu yorumla salçalanan haberin okuyucuya “gerçek” diye militan bir üslupta sunulması ve iktidarın başından beri bilinçli uyguladığı toplumsal kutuplaşma değirmenine su taşınması.
Bu temel sorun bir yana, günümüzde basılı gazete çıkarmak hayli cesur bir davranış. Türkiye’de gazetelerin tiraj kaybetmesinin bir nedeni ideolojilerini öne çıkarmasıysa, diğeri gazeteciliği unutmaları.
Bir okur, belki de 20 saat önce bildiği bir haberi yayınlayan gazeteyi neden, hem de para verip alsın ki?
Bunun aslında bir hatta birkaç çözümü var.
Birincisi, okurun haberdar olduğu, zaten bütün internet sitelerinde yer alan haberin perde arkasını vermek.
Ama internetin çıkışı gazetecileri tembelleştirdi. Herkes işin kolayına kaçıyor ve ajanslardan gelen haberi çoğu zaman başlığını bile değiştirmeden kullanıyor. O yüzden bugün bütün gazetelerde, televizyon kanallarında ve internet sitelerinde birbirinin ikizi haberler var.
Perde arkası dışında bir başka çözüm özel haber yapmak.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, her ne kadar eleştirilecek yönleri çok olsa da, büyük gazeteler arasındaki tiraj yarışının motoru özel haberlerdi. Her gazete özel haberleri ve ilginç yazı dizileriyle rakiplerini geçmeye çalışırdı.
Okur ilgilendiği bir konuda başka hiçbir yerde bulamayacağı özel haberin ya da yazı dizisinin yayınlandığı gazeteyi neden almasın ki?
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince… (Bu yazı Nefes’in ilk sayısı yayınlanmadan yazıldı)
Henüz yayın hayatına başlamamış gazete elbette eleştirilmez ama Türk basınının son 20 yıldaki performansına bakınca yeni gazeteden büyük bir umut duymak zor.
Nefes ne istiyor?
Mesela Sözcü’den ne farkı olacak?
Eğer tek amaç muhalif okurun radarına girerek belirli bir tiraja ulaşmak ve ayrıca reklam pastasından da pay almaksa, elindeki kadroyla büyük olasılıkla bunu başaracak.
Muhalif medyanın büyük bölümü öncelikle gazetecilik yaparak değil, yıllardır moral bozukluğu içinde olan, son ekonomik krizden derinden etkilenen kesimin duymak istediklerini söyleyerek tiraj ve reyting kazanmaya çalışıyor.
Bakalım Nefes söz verdiği gibi gazeteciliği, kaliteli, gerçek gazeteciliği siyasetin önünde tutabilecek mi?
Biz tabii yine de “hayırlı olsun” diyelim…