Başlık kısa olması gerektiği için birkaç sözcükle sınırladım. Ama asıl başlık şu olmalıydı:
“CHP’nin kendiliğinden biçimde üstleneceği rol.” Evet CHP tarihinde ilk kez, belki 1946’dan bu yana olan tarihte ilk kez çok önemli bir rol oynayacak siyasal hayatta.
Bu role kendisi talip oldu mu emin değilim çünkü ne Özgür Özel ne de Ekrem İmamoğlu’nun böyle bir iddiada bulunduğunu hiç duymadım. Söyleyeyim çok lafı uzatmadan. CHP merkez sağ ile merkez solu veya başka bir deyişle orta sol ile orta sağı ya da ortanın solu ile ortanın sağını bünyesinde birleştirmeye aday bir parti haline geldi.
1946’dan sonraki siyasal tarihimizde CHP ve Demokrat Parti vardı biliyorsunuz. Toprak ağalarının partisi CHP ile yine toprak ağalarının partisi ama çok partili siyasal sistem ve açık oy sayımı isteyen Demokrat Parti. İlk kez çok partiyle yapılan 1946 seçimleri adli denetim dışında, açık oy, gizli sayım ve liste usulü çoğunluk sistemi esasına göre gerçekleşmişti. Tabii gençler bilmez ve benim kuşağım bile pek bilmez ama çok partili siyasal yaşama geçtik demenin anlamı “verdiğin oyları açık açık vereceksin ama biz kapalı kapılar ardında sayacağız ve sen de çıkacak sonuca hiçbir hukuki yoldan itiraz edemeyeceksin” demekti. CHP bu yolla tam 397 milletvekili çıkarmış, Demokrat Parti ancak 61milletvekilliği elde edebilmişti 1946 seçimlerinde.
Merkez sağ ve merkez sol diye bir şeyi seçmenler henüz bilmiyordu o yıllarda.
1950 ve daha sonra yapılan seçimlerin de Türkiye’de böyle iki siyasal kanat çıkarmasına tanık olunmadı. El yordamıyla aranan demokrasi çok yavaş ve sürekli hatalar yapılarak bulunmaya çalışıldı. 1960 askeri darbesi, 1971 askeri muhtırası, 1980 askeri darbesi halkın demokrasi arayışlarına vurulan ketler oldu aslında. Ama yine de 1960’lı yıllarda CHP Genel Başkanı İsmet İnönü şimdi anlaşılıyor ki kendisi de tam ne olduğunu bilmeden ortanın solu diye bir kavram attı ortaya.
1965 genel seçimlerinin hemen öncesinde 29 Temmuz 1965’te İnönü, gazeteci Abdi İpekçi’yle söyleşirken CHP’nin çizgisinin “ortanın solu” olduğunu ilk kez dillendirdi ve “CHP bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır… Aslında laikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız.” demişti.
Görüldüğü gibi Kemalizm’e siyasi yelpazede yer arayan İnönü’nün bir uydurması olarak siyasi yaşamımıza girdi ortanın solu. Kemalizm hiç de ortanın solu değildi. İnönü’nün daha sonra söyledikleriyse tüy diker gibiydi: Laikliği solculuk sanıyordu. İşin garibi üzerinden altmış yıl geçmesine rağmen hâlâ laikliğin solculuk olduğunu düşünen CHP’liler var hatta muhafazakârlar var. CHP’lilere ve muhafazakârlara “Naziler de laikti” demek isterdim.
Merkez sağ ve sol kavramları yanlış biçimde siyasal yaşamımıza girdi ama ne yapalım ki girmiş oldu artık. İçini doldurmak bize kaldı. Adalet Partisi merkez sağ kavramını sahiplendi merkez solu sahiplenmek ise ortanın solundayız diyen CHP’ye kaldı.Tabii ne Adalet Partisi merkez sağ bir partiydi ne de CHP merkez sol. Bu çok daha sonra 80’li yıllarda gerçekleşti. 1980 darbesi o kadar ağırdı ki hem Adalet Partililere, hem de CHP’lilere bazı şeyleri iyi öğretti: Demokrat olmayı, karşıt fikirlere saygı duymayı ve kavga etmeden tartışmayı.
2002 yılındaki seçimlere kadar merkez sağ ve merkez sol siyasal yaşamda kâh koalisyon kurarak kâh itişip kakışarak geldi. O seçimde seçmen merkez sağ ve solu yerle bir edip başka bir partinin yolunu açtı, yani AKP’nin.
O yıldan bu yana yaşananları biliyorsunuz, AKP merkez sağı bünyesinde eritti, daha doğrusu eritmeye çalıştı ama fıtratında sağcılık yoktu bu partinin. Şeriatçıydı ve toplumun Kuran’a göre yaşamasını istiyordu. Ama bunu söyleyemediği için lafı dolandırıp duruyordu. 2002 ile 2024 arasında merkez sağ boş kaldı. Merkez sol ise kendini laik olduğu için solda sanan veya Kemalizm’i solculuk sanan CHP’lilerin sayesinde öylesine durup durdu. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu başkanlıkları merkez solun alanını doldurmak için hemen hiçbir şey yapmadı.
İşte 2024 yerel seçim sonuçlarına ben bir de bu gözle bakıyorum. Şimdi merkez sağ ve merkez sol seçmen sanki aynı partiye oy verir gibi oldu. “Gibi” diyorum çünkü daha tam olarak vermedi. Son seçim sonuçlarına ilişkin bir iki yazı yazdım bu yüzden yineleme yapmayacağım. Ama Ekrem İmamoğlu’nun yarattğı kelebek etkisinin diğer birçok etmenle birlikte CHP’nin inanılmaz başarısında payı olduğunu düşünüyorum. Ama CHP’nin önüne başka bir yol da açıldı bu seçimle birlikte, merkez sağ ve merkez sol seçmeni bünyesinde birleştirmek. Saçma bir birliktelik gibi gelebilir ama yaşadığımız dönem bunun pekalâ mümkün olduğunu gösteriyor. Çünkü “laiklik ortak cephesi”ni her iki gruptaki seçmen de savunuyor. Şeriatçılığa her iki grup da şiddetle karşı. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğine her ikisi de inanıyor. Demokratik haklar konusunda da yine her iki grup ortak kanılara sahip.
Bu Türkiye’ye özgü bir durum ve Türkiye’nin de çok özel bir dönemine özgü bir durum. AP’liler ile CHP’lilerin boğaz boğaza kavga ettiği günlerin çocuklarıdır benim kuşağım. Şimdi savunulacak birkaç şey kalınca birlikte hareket etmek zorunda hissediyorlar. İşte bu da CHP’ye yepyeni bir yol açıyor kanımca. Eğer CHP yöneticileri, önümüzdeki dört yılda hep haklının, hep ezilenin ve hep hor görülenin yanında olursa, demokrasiyi savunmaya devam ederse 2028 genel seçimlerinde yüzde 50’yi rahatlıkla aşabilir.
AKP tehlikesi geçmeyecek gibi göründüğü için CHP’nin bu yolda daha rahat yürüyeceğini sanıyorum. Eğer demokratik bir ortam olsa bu o kadar kolay olmayabilirdi. Ama despotik bir ortam olduğu için CHP’nin demokrasiyi savunan tek etkili güç olması çok kolay. Hiçbir ayrımcılık yapmadan, yani etnik, dinsel ve cinsel ayrımcılık yapmadan insanlara sahip çıkarsa CHP’nin oyunun hızla yükseleceğini düşünüyorum. Kolay bir şey olmadığının farkındayım ama hiç bu kadar da uygun bir ortam olmamıştı. Bana kalırsa Tayyip Erdoğan başta kaldığı müddetçe CHP’nin de önü açık olacaktır. Ne komik değil mi, Erdoğan bu gidişle CHP’yi yüzde 50’nin üzerine çıkaracak. Tanrı uzun ömürler versin…
Herkese keyifli günler dilerim.
Fotoğraf: chp.org.tr