Tutuklu bulunan Tele1 Genel Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın yazısı BirGün’de yayımlandı. 13 gündür tutuklu olan Yanardağ’ın “Silivri’den sevgilerle” başlıklı yazısı şöyle:
“Eğer ulaştırabilirsem bu Silivri’den gönderdiğim ilk BirGün yazısı olacak. Artık durum cezaevi normallerine döndü sayılır. Kasıtlı olarak bayram tatiline denk getirildiğini düşündüğüm tutukluluğun ilk günlerinde ortalık ‘Kerbela’ gibiydi. Bütün yetkililer izinde ve kantin de kapalı olduğu için temel ihtiyaçlar bile ancak buradaki dostlarımızın büyük çabayla verdiği destek ve personelin iyi niyetli yaklaşımlarıyla çözdük. Yaklaşık bir hafta boyunca ne gazete ne kitap ne televizyon ne de saat vardı. Peçete, tuvalet kâğıdı gibi temizlik ve diğer ihtiyaç maddelerine bile ulaşmak zordu. Ancak bütün sorunları dayanışma ve dostluklarımızla aştık. Bu bizim büyük gücümüzdür.
Artık kâğıt, kalem de var kitap, televizyon da… Yani yazabilirim. O ‘tecrit’ günleri geride kaldı diyebiliriz. Geriye bir özgürlük kaldı elbette. Merdan Yanardağ da tutuklandığına, cezaevine atıldığına göre rejimin başı göğe ermiştir. Ülke daha demokratik, adil, mutlu ve zengin olmuştur. Kutluyorum kendilerini…
Silivri bu rejimin imgesidir. Zulmün, baskının, kumpas davalarının cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye ve insanlığın ilerici birikimine saldırının simgesi. Buradan geçmek de bu rejim koşullarında neredeyse ülkenin aydınlarının, yurtseverlerinin, demokratlarının, sosyalistlerinin kaderi oldu adeta. Öyle ki bir gün gelecek burada kalmak bir prestij konusu olma halini alacak.
BİR TUTUKLAMA HİKÂYESİNİN ANATOMİSİ
Tutuklanma hikâyem sanırım genel çizgileri ile biliniyor. Ben de yaptığım açıklamalarla olayı nasıl değerlendirdiğimi anlattım. Şimdi bu yerde tutuklama operasyonunun arka planını ve oyununa ilişkin kimi noktalara dikkat çekmeye ve bazı notlar düşmeye çalışacağım. Bir anlatım ve okuma konusu olsun diye maddeler halinde sıralayacağım.
1. Kuşkusuz bu operasyonun öncelikli hedeflerinden biri bağımsız medyaya gözdağı vererek otosansür uygulamasına zorlamak, hatta susturmaya çalışmaktır. Toplumu sindirmeye, seçimlerde ortaya çıkan büyük direniş potansiyelini geri çekilmeye yöneltmek, tehdit etmektir.
2. Tele1 yayınlarının çok geniş bir toplum kesimine ulaşması, siyasal yaşam ve mücadele süreçleri üzerinde etkili olması da bu operasyonun nedenlerinden biridir. Özellikle seçim öncesi ve sonrasındaki yayınların bu bakımdan radara girdiğini düşünüyorum. Sosyalistlerin, solcuların, emekten yana olanların, yurtseverlerin yoktan var ettiği bir televizyon kanalının başarılı olmasını hazmedemeyeceklerdi, öyle de oldu. İktidarı en çok zorlayan bir kitle iletişim kuruluşunu susturmak isteyeceklerdi. Ama başaramayacaklar, bunu herkes görecek…
3. Seçim sonrasında muhalif, bağımsız medyanın büyük bir bölümünün, iktidarın iftiralarını, kara propagandasını bir yana bırakıp, hile ve sahtekârlıkları unutup ülkenin demokratik ittifakına ‘neden kazanamadın’ diye sormasını da doğru bulmadık. Biz dikkati adil olmayan, anti-demokratik koşullarda yapılan seçimlere ve çalınan halk iradesine çektik. Yüzde 48’lik (gerçekte daha fazla) muhalefet ve direniş potansiyelinin değersizleştirilmesine itiraz ettik. İktidarı sınırlayacak tek güç olan (başka kalmadı) bu önemli demokratik blokunun dağıtılması operasyonuna direndik. Bu girişimin iktidar güdümlü olduğunu ortaya koyduk. Bu tutum ve yayın çizgimizin iktidarı çok rahatsız ettiğini biliyoruz. Bize söylediler, olmayınca uyardılar, olmayınca tehdit ettiler. Geri çekilmedik. Geniş cumhuriyetçi kesimlere (merkez sağdan sola kadar) ulaşmamız, bu büyük demokratik potansiyeli içermemiz iktidarı çok tedirgin ediyordu. Operasyonun, tutuklamanın bir nedeni de budur diye düşünüyorum.”
Yazının devamını okumak için tıklayın