Cumartesi, 28 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Cengâver Katrancı’nın ölümü

Emre Dilek
Son güncelleme: 25 Ekim 2023 00:30
Emre Dilek
Paylaş
Paylaş

3 Ekim tarihi Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinin 33. yıl dönümüydü. “Soğuk Savaş” dönemi çocukluk ve ergenlik hafızamda çok belirgin olarak duruyor. O dönemdeki hislerimi ve endişelerimi hâlâ dün gibi hatırlıyorum. İki kutuplu dünya o kadar “de facto” (fiili) bir durumdu ki, sanki doğal bir gerçeklikmiş ve değişmezmiş gibi geliyordu.

Ülkeleri savaşın kıyısına getiren korkulu dönemde politik çekişmeler, ajan öyküleri, spor karşılaşmalarındaki rekabetler bize “Dünya hep bu iki kutup arasında dönmeye mahkûm” diyor gibiydi. Bir çıkış yolu yokmuş gibi bir kabul etmişlik vardı.

Ülkemizde de 12 Eylül öncesi dediğimiz dönemden iyi bildiğimiz şekliyle, makro ölçekteki bu bölünmüşlük mikro alanlarda da yaşanıyordu. Bireylerin yaşamlarını birebir etkileyen, hayatların akışını başka yönlere sürükleyen lokal ayrışmalar hissediliyordu.

Kutuplaşma ve ayrışma toplumları öyle bir noktaya getiriyor ki, ortaya çıkan alacakaranlık insani değerlerinizi ve mantığınızı yok edebiliyor. Onların her yaptığı yanlıştır ama sizinkiler her zaman kayıtsız şartsız doğrudur. Hele bir de bunlar üzerlerine ulvi değerler atfedilip tabulaştırılmışsa geriye dönüşü artık çok zordur ama Almanya örneğinde görüldüğü gibi imkânsız da değildir.

İkinci Dünya Savaşı sonunda kazananların bölüştüğü Almanya’da müttefiklerin birleşerek Batı Almanya’yı oluşturmasına karşı olarak Sovyet kontrolündeki bölgede Doğu Almanya kuruldu. 13 Ağustos 1961 tarihinde ise Berlin Duvarı bir gecede örüldü. Başta tel örgülü olan duvar zamanla yükseltildi, sonra dikenli teller, mayınlı alanlar ve gözcü kuleleri eklendi. Böylece soyut “Soğuk Savaş” kavramı bu duvarla iyice ete kemiğe bürünerek somut bir simge oldu.

Duvar sadece Berlin’i ya da Almanları bölmüyordu. O artık iki ayrı dünyanın tekrar bir araya gelemeyeceğini herkesin gözüne sokmak isteyen bir anıttı. İki ayrı dünyanın birbirine dokunduğu bu noktada 30 Ekim 1972 günü, 8 yaşındaki Cengâver Katrancı (manşet fotoğrafı üst sıra soldan üçüncü) arkadaşları ile Doğu ile Batı’yı ayıran Spree Nehri’nin kıyısında oyun oynuyordu.

Cengâver bir sebeple dengesini kaybediyor ve suya düşüyor. Yüzme bilmediği anlaşılan çocuk, soğuk havanın da etkisi ile çırpınmaya başlıyor. Yakınlarda olan bir balıkçı, nehrin tamamına sahip olduğunu iddia eden Doğu Almanların silahlı gözetleme kulesi bekçilerinden çekinerek müdahale etmiyor.

Haber verilen Batı Berlin İtfaiyesi kurtarma ekipleri gereken izinlerin bürokratik işlemlerin yapılmasını bekledikleri için kurtarma işlemine de başlayamıyorlar. Doğu Alman nehir devriye botu da ya verilen emirden dolayı ya da görmediği için müdahale etmeden geçip gidiyor.

Oberbaum Köprüsü’nde sınır görevlilerinin görüşmeleri neticesinde Cengaver’in suya düşmesinden 1,5 saate yakın bir zaman sonra 14.30 civarında işe koyulan Doğu Alman kurtarma botu, onun cansız bedenini yaklaşık yarım saatlik bir aramadan sonra sudan çıkarır. Annesi ancak akşam saatlerinde cesedi alması için Doğu tarafına geçecek izne sahip olur ve cenaze onun isteği üzerine Ankara’ya defnedilir.

Cengâver orada aynı sebeple hayatını kaybetmiş ilk ve tek çocuk değil. 1966’dan 1975 yılına kadar yaklaşık aynı noktada sonuncusu 11 Mayıs 1975’te 5 yaşındaki Çetin Mert olmak üzere 5 çocuk hayatını kaybeder. Ancak ondan sonra iki taraf arasında bazı önlemler ve yeni acil durum prosedürleri uygulamaya konur.

O çocuklar esasında Spree’de değil, aklını ve mantığını ideolojilere, bürokrasiye ve üzerine ulvi değerler atfedilmiş kavramlara ipotek etmiş, kutuplaşmış zihinlerin karanlığında boğulmuş oldu.

Gorbaçov’un 1980’lerde uyguladığı siyasi açıklık ve ekonominin yeniden yapılanması politikaları (Glasnost ve Perestroyka) Doğu Bloku’nu etkiledi. Avrupa tarihinin kırılma noktalarından biri olarak düşünülen 1989 yılında Sovyetler Birliğinin güdümündeki rejimlere sahip Avrupa ülkelerinde bir bir çözülmeler yaşandı.

Romanya’nın komünist lideri Nikolay Çavuşesku devrilerek idam edildi. Çekoslovakya “Kadife Devrim” ile komünist yönetimi devirdi. Polonya ve Macaristan’da da olaylar benzer yoldan şekillendi. Gorbaçov yönetimindeki Sovyetler Birliği ise Avrupa’da kontrolü altındaki bu  devletlerde meydana gelen devrim hareketlerine ve rejim değişikliklerine taraf olmadı.

Aynı dönemde Doğu Almanya’da insanlar özgürlük için sokaklara çıktı. Gorbaçov’un Doğu Berlin ziyareti sonrası Doğu Alman yönetimi 9 Kasım 1989 akşamı seyahat kanunlarında değişiklik yaptığını bildirdi. Basın açıklamasını duyan eden binlerce insan Berlin Duvarı’na akın etti. Duvarın her iki yanında toplananlar ellerindeki aletler ile duvarı yıkmaya başladı.

24 saat içinde Batı Almanya’ya tam 100 bin kişi geçerken Batı Almanya Şansölyesi Helmut Kohl “Biz tek bir milletiz” açıklamasını yapıyordu. Berlin Duvarı’nın yıkılması “Soğuk Savaş”ın da sonu demekti. Doğu ve Batı Almanya arasındaki görüşmeler, 1990 yılında “Birleşme Anlaşması” ile sonuçlandı. Almanya, 3 Ekim 1990’da resmi olarak yeniden birleşti.

Günümüzde de gerek küresel gerekse de bölgesel anlamda ayrışmalar kutuplaşmalar ivme kazanmış durumda. Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından ortaya çıkan iyimser beklentilerin çoğu hâlâ ya gerçekleşmedi ya da çok yavaş ilerliyor. Belki Almanya’nın birleşmesi ve Berlin Duvarı’nın ortadan kalkması ile sembolik bir duvar yıkılmış oldu ama zihinlerde örülmüş duvarlar maalesef aynı hız ve kararlılıkla yıkılamıyor.

EtiketlendiSeçilen
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanEmre Dilek
Takip et:
1968 yılında Ankara’da doğdu, İstanbul’da büyüdü ve İsveç’te olgunlaştı. Turizm yöneticiliği ve uluslararası ilişkiler konusunda lisans ve yüksek lisans yaptı. Şimdilerde klasik filolojiye merak sardı, bu sebeple üniversiteye tekrar başladı. Genel kültür ve tarih ve dile merakı var. Bu konuda bildiklerini ve öğrendiklerini gerek sözlü gerekse de yazılı olarak paylaşmaktan mutlu oluyor...
Önceki Makale Bu ayıp hepimize yeter!
Sonraki Makale ‘Düalizm’ üzerine düşünceler

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Köşe Yazıları

Bufalo, bizon ve “bizim manda”

Dr. Nevin Sütlaş
28 Haziran 2025
Köşe Yazıları

İran’da kadınlar, savaş ve rejim

İsmail Boy
25 Haziran 2025
Köşe Yazıları

İran’da sol nasıl kaybetti?

Ulaş Başar Gezgin
24 Haziran 2025
Köşe Yazıları

Sakız’daki gizemli Türk yatı

Cenk Başlamış
22 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?