Yakın veya uzak tarih boyunca okuduğumuzda bizi çok şaşırtan, adeta “akıl tutulması” diyebileceğimiz kararları alan şirketler, devletler, hükümetler, spor kulüpleri vs. birçok oluşum görüyoruz.
Tarihte bir imparatorluğu yıkan yanlış savaş kararlarının yanı sıra günümüzde mesela pandemi döneminde dünyanın çeşitli yerlerinde salgına karşı alınan bazı uygulamaları, ekonomik kararları, hükümetlerin icraatları olan yapılan yol köprü yatırımlarının lokasyon, maliyet ve işletme rakamları gibi bir sürü şeyi bir mantığa oturtamıyorsunuz. Aniden çok yüksek rakamlara sansasyonel oyuncu transferi yapıp sportif ya da ekonomik olarak başarısızlığa uğrayan futbol kulüpleri yine benzer örnekler arasında. Yabancı literatürde sosyal psikoloji ve de uluslararası ilişkiler alanında bu fenomene “Group Think” deniyor. “Grup Düşünce” diye çevrilebilir Türkçeye.
“Grup Düşüncesi” teorisi ilk olarak sosyal psikolog Irving Janis tarafından 1972 yılında ortaya atılmıştır. Bu teori başarısız şekilde sonuçlanmış bazı dış politika kararlarının arkasındaki psikolojik mekanizmaya odaklandığı “Grup Düşüncenin Kurbanları: Dış Politika Kararları ve Fiyaskolar Üzerine Bir Psikolojik Çalışma” adlı eserinde etraflıca açıklanmıştır.
Janis’in son derece zeki bireylerden oluşan grupların neden genellikle kötü kararlar aldığını belirleme girişimi, grup davranışlarının, önyargılarının ve baskıların grup karar verme sürecini nasıl etkilediğine dair araştırması ilgi gördü ve “Grup Düşünce”, özellikle sosyal psikoloji, dış politika analizi, örgütsel teori, grup karar verme bilimleri ve yönetim alanlarında yaygın olarak kabul gören bir teori haline geldi.
Uluslararası İlişkiler disiplininde bu olgu bağlamında incelenmiş çok örnek olaylar vardır ki çok net olarak Grup Düşüncesinin aşamalarını bizlere sunar. Bunların en meşhuru “Domuzlar Körfezi” fiyaskosudur. ABD ile Sovyetler arasındaki gerginliğin en yüksek seviyede olduğu dönemlerden biri olan 1960’lı yıllar ve Küba krizi dönemi. Kennedy yönetimi Küba’dan kaçmış bulunan 1500 civarında mülteciye kısa bir dönem askeri eğitim verir ve silahlandır. Bu operasyonun amacı mülteci askerlerin adaya çıkıp halkın da desteğini alarak Castro hükümetini devirmesidir. Askerler 17 Nisan 1961 tarihinde Domuzlar Körfezi’ne çıkar. Küba’nın bunları çabuk tespit etmesi ve hava kuvvetleri ile müdahale etmesi sonucu zaten ilk saatlerde 200 kişiye yakını boğulur. Paraşüt ile atlayan özel bir grup ise yerin yanlış seçilmesi sonucu bataklık bir alana iner. Birkaç gün sonunda 1200 kişi teslim olur ve Domuzlar Körfezi tarihin en büyük askeri fiyaskolarından biri olarak kayıtlara geçer.
Birçoğu alanında uzman olan CIA yetkilileri Amerikan başkanı ve başkan yardımcıları, onlara ilave olarak danışmanlar ordusu nasıl olmuştu da bu fiyaskoyu öngörememişlerdi? Başka bir deyişle ellerindeki istihbaratı doğru ve bağımsız olarak değerlendirseler hiç başlamayacakları bu operasyona nasıl ikna olmuşlardı.
“Grup Düşüncesi” insanların bir grup içinde fikir birliği için çabaladıkları psikolojik bir fenomendir. Çoğu durumda, insanlar ortak grup kararı alınabilmesi için kendi kişisel düşüncelerini bir kenara bırakırlar veya grubun geri kalanının fikirlerini benimser. Bu tanımı biraz açarak ‘”Grup Düşünceyi” yaratan faktörlere kısaca bakalım. Bunların zihnimizde daha iyi oturması için toplumumuzda sık kullandığımız bazı tabirleri de ben ekledim başlarına…
Sen aslansın sen kaplansın: Grup temsil ettiği gücü ve kendi potansiyelini olduğundan çok daha yüksek değerlendiriyor.
Bizi kıskanıyorlar: Rakibin gücünü ve potansiyelini olduğundan çok daha yetersiz ve değersiz görüyor.
Ağanın sözü üzerine söz olmaz: Yönetici çoğunlukla kendi kararının yönünü belirtiyor. Bu durum grup üyelerini lidere paralel düşünmeye yöneltiyor.
O kadar kusur kadı kızında da olur: Riskler yeterince değerlendirilmiyor.
Hep destek tam destek: Eldeki bilgiler grubun eğilimini destekleyecek şekilde yanlı seçiliyor.
Bir olalım diri olalım: Fikir ve görüş birliği önemseniyor ve neredeyse tek amaç oluyor.
Aman bir çıkıntılık yapmayayım: Gruptan farklı düşünenler, grup tarafından dışlanmamak için kendi düşüncelerine sansür uyguluyor.
Tanıdık bildik helal süt etmiş arkadaşlar: Grup çok kere birbirine benzeyen insanlardan oluşuyor ve bu homojenlik üyelerin paralel görüş geliştirmesini kolaylaştırıyor.
Yukarıda sadece “Domuzlar Körfezi” örneğini verdim ama “Grup Düşünce” sendromundan dolayı gerçekleşmiş sayısız olay var dünyada. Yine Amerika’dan bir örnek, Japonların Pearl Harbour baskını. Amerikalılar ellerindeki tüm istihbaratın o yönde olmasına rağmen Japonların böyle bir baskın yapamayacağına kendilerini ikna etmişti. Japonlar da aynı semptomdan mustarip savaşı sona erdirecekleri öz güveniyle hareket etti. Sonuçlarını biliyorsunuz.
Özel şirketlerden örnek verirsek SwissAir’in iflasına giden yol ve Lehman Brothers finans grubunun sadece kendisini değil dünya finans ortamını krize sokan kararları ve bunun gibi birçokları. Bunlar literatüre giren örnekler, bu perspektiften baktığınızda bölgemizde ve ülkemizde yakın tarihlerde gerçekleşmiş benzer birçok olay görebilirsiniz. Bu fenomen liderlik kurumunun tarihsel olarak da daha etkin olduğu ve bireysel özgürlüğün bastırılmış olduğu toplumlarda çok daha etkili olabiliyor. Buna bir de kısa ve orta vadedeki çıkar beklentilerini eklediğinizde yönetimlerin fiyasko kararlar alma ve bunları uygulama ihtimali çok daha yükseliyor. Ahlaki ve ideolojik ikilemlerin bulunduğu durumlar da grup düşüncesinin oluşumunu arttıran faktörlerden birisi.
Peki bu fenomeni sadece şirketlerin yönetim kurullarında veya kabine toplantılarının kararlarında mı görüyoruz? Kesinlikle hayır. Sosyal medyadaki aktivitelerinize, Facebook gruplarınızdaki paylaşımlarınıza bir bakın bence çok benzer düşünce modelleri göreceksiniz. Eski bir yazımda bahsettiğim “Yankı Odaları” kavramı da buna benzer. Sadece kendi görüşünüze ait olan ve sizin istediğiniz düşünceleri paylaşan insanları takip ediyor veya ediliyorsunuz. Düşünceleriniz eko yaparak size aynı şekilde dönüyor. Siz de o düşüncenin doğruluğuna ikna olarak belirli kararlar alabiliyorsunuz.
Janis “Grup Düşünce” batağına düşmemek için yapılması gerekenleri ise şöyle belirtmiş:
“Grup üyelerine kendi fikirlerini edinmek için yeteri zaman tanımak. Şeytanın avukatını oynayacak birisini görevlendirmek. Tarafsız fikir almak için grubun fikirlerini dışarıdan bir üye ile tartışmak. Hâkim görüşe karşı eleştiri getirmeyi, muhalefeti ve meydan okumaları cesaretlendirmek. Lider olarak kararları aşırı etkilemekten kaçınmak için toplantılarda da az bulunmak.”
Kısaca diyor ki, düşüncelerinizi, fikirlerinizi sorgulayın sorgulatın. Çatlak seslere, farklı düşünenlere yaşam hakkı tanıyın, onları rakip olarak değil size daha iyiyi bulmanız yolundaki destekçiler olarak görün.