Salı, 28 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
GünlükManşet

Casusluk üzerine uçuşmalar

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 28 Ekim 2025 17:49
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Engin Solakoğlu‘nun soL Haber’de yayımlanan “Casusluk üzerine uçuşmalar ve gerçek hayat” başlıklı yazısı:

Etimoloji sözlüklerine bakarsanız Arapça bir sözcük. İzci, ordunun önünden giderek bilgi toplayan kişi anlamına geliyor. Aslında sözcüğün kökenini düşünürken ses benzeşmesinden ötürü eskiden öğrenme merakı anlamında kullanılan “tecessüs” sözcüğüyle de bir akrabalığı olduğunu düşünmüştüm. Gerçekten de öyleymiş. Her iki sözcüğün de kökü “cass”, Arapça arama, el yordamıyla araştırma gibi anlamlar taşıyor.

“Casus” sözcüğünün Türkçeye geçişinin 14. yüzyıl civarında olduğu tahmin ediliyor. Ondan önce “çaşıt” var. Suat Yalaz’ın Karaoğlan maceralarından aşina olduğum bir sözcük. Divan-ı Lügat-it Türk’e “çaşut” olarak girmiş. Eski Türkçede yalan söyleyen, suçlayan, itham eden anlamına geliyor.

Benim eş anlamlı sandığım iki sözcüğün anlamları arasında biraz fark var aslında. Arapçadaki casus sözcüğünde araştırma, öğrenme öne çıkarken, Türkçe çaşıt sözcüğünde aldatma, kandırma, yalan söyleme var.

Aslında bu iki sözcüğün bir de Batı’dan gelen kardeşi var dilimizde ama bir miktar anlam kaymasına uğramış bizim topraklarda. İspiyon. Fransızcada casus anlamında kullanılan “espion” sözcüğünün Türkçeleştirmiş hali. İspiyon, ispiyonlama gibi sözcükler Türkçede casusluğun eşanlamlısı gibi kullanılmıyor. Bilinen ama birisine söylenmemesi gereken bir şeyi o kişiye ifşa etmek, ya da birisinin yaptığını bir başkasına bildirmek gibi bir anlamı var. İspiyonlamak, ispiyonculuk hiç iyi bir şey değil.

Üç sözcüğe birden bakınca “casus” yine en masumu gibi görünüyor. Ancak Türk Ceza Kanunu olaya böyle saf, entelektüel bir çerçeveden bakmıyor tabii. Casusluk ağır bir mesele, ağır bir suçlama. Türkiye’de de, başka ülkelerde de.

Geçenlerde bir vesileyle Orhan Gökdemir hatırlatmıştı ismini. Tarihte casuslukla suçlanan en önemli isimlerden biri Alfred Dreyfus’tur. Fransa’daki tarihsel Yahudi düşmanlığının, komşu Almanya’ya olan düşmanlıkla kesiştiği adli görünümlü bir skandalın kahramanıdır Dreyfus. Çok uzatmayalım ama Dreyfus dendiğinde akla Emile Zola ve onun çok ünlü “Suçluyorum (J’accuse)” başlıklı açık mektubu gelir. Zola Dreyfus’a sahip çıkar, bu yüzden kendisi de yargılanır ama yarattığı etki 12 yıl sonra da olsa Dreyfus’un masumiyetinin ortaya çıkmasını sağlar. Bu örnek de gösterir ki, casusluk ithamı kimi zaman suçlanan kişinin değil suçlayanların tarih önünde mahkûmiyetiyle sonuçlanır.

Günümüzde casusluk, bir suç olduğu kadar, bir meslektir de. Devletler hesabına yapıldığı gibi, şirketler hesabına da yapılır. 30 yıla yakın mesleğim olan diplomasi de kimi işlevler bakımından casuslukla benzeşir. O yüzden de diplomatlar casus muamelesi görürler zaman zaman. Temelsiz değildir. Casusluk yapan diplomatlar olduğu gibi, diplomatın görevi de tıpkı casus gibi bilgi derlemeyi içerir. İlke olarak, kullanılan yöntemler ve bilgi kaynakları farklıdır ama iki meslek grubu arasındaki çizgi öteden beri ilk bakışta ayırt edilemeyebilecek ölçüde bulanıktır.

Diplomasinin casusluk tarafı olduğunu söyledik ya, casusluğun diplomasisi de vardır.
Son dönemde çok sık rastladığımız gibi, klasik diplomasinin türlü sebeplerle uygulanamadığı durumlarda kurumsal casusluğun, yani istihbarat örgütlerinin diplomasisi devreye girer. Birbirleriyle açıktan temas etmeyi uygun görmeyen ülkeler istihbarat servisleri aracılığıyla görüşürler. Kurumsal casusluğun meşruiyet zeminine kavuşmasının tek örneği bu değildir. Neredeyse yüz yıldır, ülkelerin istihbarat servisleri başka ülkelerde gerçek kimlikleriyle görev yapan temsilciler bulundururlar. Üstelik bu sadece “dost” veya “ittifak ortağı” ülkelerde olmaz. Bu tür bir bağı bulunmayan ülkelerde de istihbarat görevlilerinin, ev sahibi ülkenin servisleriyle düzenli temas amacıyla herhangi bir gizlilik kisvesine bürünmeden görev yapmaları olağandır. Elbette böyle bir kurumsal ilişkin varlığı, o ülkede farklı kanallardan casusluk yapılmadığı anlamına da gelmez.

İşte zurnanın zırt dediği yer bu kurumsal çerçevenin ve görünür meşruiyetin dışına çıkan uygulamalardır. 

Hayatın gerçeğidir. Bütün casuslar bir kuruma bağlı, emeklilik hakkı bulunan devlet memurları değildir. Dünyanın bütün istihbarat servisleri “free lance” diyebileceğimiz kurumsal bağlantılarının bulunmadığı kişilerden hizmet alma yoluna giderler. Bu “hizmet alımı” tek seferlik olabileceği gibi, uzun vadeli bir anlaşmaya da dayanabilir. 

Bu faaliyet genellikle faaliyetin hedefi olan veya olduğunu düşünen devlet tarafından kovuşturmaya tabidir. Türkiye’de bu konuyu Ceza Kanunu’nun 328. Maddesi düzenlemektedir.

Madde casusluğu iki başlık altında tarif eder. Birincisi askeri casusluktur. Bunun tanımı mealen “yabancı bir devlet yararına ve Türkiye zararına askeri bilgi toplanması”dır. İkinci başlık olan siyasi casusluk ise “yabancı bir devlet yararına, Türkiye Devletinin veya vatandaşlarının veya Türkiye’de ikamet eden başka kişilerin zararına olarak bilgi toplanması” şeklinde tanımlanır. Casusluğa konu bilgilere “kamu sağlığına ilişkin, malî veya milletin maneviyatına ilişkin gizli kalması gereken” şeklinde bir kapsam tanımlanmıştır.

Hukukçu olmamakla birlikte, gerek eğitimim gerek mesleki deneyimim bağlamında şu kadarını söyleyebilirim. 328. Madde ve emsal Yargıtay kararları iktidara geniş bir hareket alanı tanımaktadır. Zaten hukuku genelde iktidarlar yaptığı için kendilerine bu olanağı sağlayacak yazımları tercih ederler.

Bununla birlikte uluslararası hukukun olduğu kadar çağdaş hukuk düzenlerinin de temelini oluşturan ilkelerden biri “bona fide” yani iyi niyet ilkesidir. Çok karmaşıklaştırmadan söylersek, niyetini bozan, birini, birilerini veya bütün toplumu sindirmek isteyen bir iktidar sizi Hal Kanunu’ndan bile içeri atıp bir daha çıkartmayabilir. Mesele kurdun kuzuyu yemeğe niyetlenmiş olmasıdır. Kuzunun derenin alt bölümünden veya üst bölümünden su içmesinin önemi yoktur.

Tele1’in ve Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın başına gelenlerin özlü açıklaması budur.

Yazının devamını okumak için tıklayın

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor
Sonraki Makale Geldikleri gibi gittiler…

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Günlük

Erdi Cumhuriyetim 102 yaşına…

Medya Günlüğü
28 Ekim 2025
Köşe YazılarıManşet

“O”nun yolunda nice bayramlara

İlhan İlmenöz
28 Ekim 2025
Köşe YazılarıManşet

Geldikleri gibi gittiler…

Hasan Sevilir Aşan
28 Ekim 2025
EditörGünlük

Cumhuriyet demek demokrasi demek

Medya Günlüğü
28 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?