Ne Yıkıldı da Yenisini Kuruyorsunuz?-Işık Kansu (Cumhuriyet)
“Devlet Bahçeli, “Bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” diyor.
İktidar ortakları, neyi yıkmışlar da yenisini kuracaklarını sanıyorlar?
Bu sorunun yanıtı, Saray’ın propaganda bakanlığının Cumhuriyetin 100. yılını kutlamamak için uydurduğu “Türkiye Yüzyılı” tekerlemesinde gizli.
Biliriz ki masallar tekerlemeyle başlar. Saray ve ortaklarının padişah masalı da öyle bir şey.
Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet Devrimi’ni karalayarak yok saymak için yaslandıkları masalın kurguları belli:
Saray’ın eski ortağı, casusluk örgütü FETÖ’nün yaptığı darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması, topluma adeta bir “kurtuluş savaşı” gibi anlatılıyor. Oysa o darbe ortamına gelinmesinin baş sorumlusu yine Saray’ın kendisi. Casusluk örgütünün devletin hemen hemen her alanına sızmasına, Cumhuriyetin değer ve kurumlarının aynı örgüt eliyle kemirilmesine çıkarı adına göz yuman da kendisi.
Ne zaman FETÖ ile kurdukları çıkar ortaklığı bozuldu, casusluk cemaati terör örgütünün darbe girişiminin önlenmesi de o zaman “kurtuluş savaşı” oldu.
Benzer süreç, şu anda diğer cemaatlerle sürdürülüyor. Okullarda tarikat örgütleri, üfürükçüler, cinciler, örümcek kafalılar ders vermeye devam ediyor. Devlet dairelerinde tarikatlar, yandaş vakıflar cirit atıyor.
İktidar, öbür yanda da üniter yapıyı, ulusal birliği yıkmaya yönelmiş, tıpkı FETÖ gibi dünya egemenlerinin bölgedeki çıkarları için kullanılan bölücü örgüt PKK’nin başı ile kol kola giriyor. Ülkeyi yönettiklerini söyleyenler, eşkıya başını “kurucu önder” olarak tanımlıyorlar.”
Yahudi devletinin pis işler diyeti-Hüseyin Likoğlu (Yeni Şafak)
“İslam dünyasının merkezine habis ur gibi yerleştirilen Siyonist teröristler, bir asırdır bölgeyi kan ve gözyaşı gölüne çevirdi. Sapkın Yahudiler, Filistin topraklarında bir devlet kurmak için, Avrupa’nın tüm coğrafyasında her türlü fitne ve fesada başvurdu.
Azgın Siyonistler, uzun yıllar sürdürdükleri örtülü faaliyetlerinde sapkın-lıklarına rıza göstermeyen Yahudileri bile hedef aldılar. İngilizlerin 1. Dünya Savaşı sonrasında Filistin topraklarını işgal etmesiyle hedeflerine çok yaklaşan Siyonist Yahudiler, amaçlarına ancak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ulaşabildiler.
Hitler’in Avrupa’yı kasıp kavurmasını fırsat bilen Siyonistler, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşayan Yahudilerin İngiliz işgali altında bulunan Filistin topraklarına göç ettirilmeleri için harekete geçti.
Hitler’i göç etmek istemeyen Yahudilere kötü muameleyi teşvik eden, hatta isim isim bildiren Siyonistler bir taşla iki kuş vurdu. Birincisi Hitler’in zulmünden korkan Yahudiler, tam da sapkın Siyonistlerin istediği gibi Filistin’e göç etmek mecburiyetinde kaldı. İkincisi ise antisemitizm kavramı ile Siyonistler tüm dünyada dokunulmazlık zırhına kavuştu.”
Bildiğiniz hayatın acısından kaçıyorlar-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
“Marmaris Emniyet Müdürlüğü’nün, Marmaris’teki barlarda üstleri çıplak genç erkeklerin yaptığı dans gösterilerini “hayasız hareket” olarak değerlendirip işlem yaptığı haberini okuduğumda “Kabataş’ta bir görünüp kaybolan adamlar şimdi de Marmaris’i mi mesken tutmuşlar” diye endişelendim.
Hatırlarsınız, Gezi protestoları sırasında “üstleri çıplak, deri pantolonlu ve başları bandanalı kalabalık bir erkek grubunun eylemlerinden” söz edilmiş ancak İstanbul Emniyeti bütün imkanlarını seferber etmesine rağmen bu kalabalık grup hiç iz bırakmadan yok olup gitmişti.
İstanbul’da bir tür Bermuda Şeytan Üçgeni’ne benzer bir oluşum varmış da bu grup, onun içinde yok olmuş gibi!
Mesleki bir hastalık da diyebilirsiniz, bulunduğum yerdeki yerel gazetelere göz gezdirmek gibi bir huyum var.
Artık kağıt gazete peşine düşmem de gerekmiyor, yerel internet siteleri son derece başarılı.
Bu haberi de bir arkadaşımın teknesinde Marmaris civarında dolanırken okudum.
Ancak “olaydan” daha önce haberdar olmuştum.
Altlarında bacaklarına yapışmış kot pantolonlar olan, üstleri çıplak genç adamlar, Marmaris’teki bazı barlarda, dışarıdan izleyene çok acayip görünen hareketler ile dans ediyorlar.
Instagram ve TikTok’ta belki yüzlerce video var ve iki tanesini izledikten sonra deyim yerindeyse üzerime yağmur gibi yağmaya başladılar.
Bu tuhaf dansa “voguing” deniliyor. En gelişmiş örneğini izlemek isterseniz Madonna’nın 1990’da yayımlanan Vogue şarkısının video klibini izleyebilirsiniz.
Podyumdaki mankenlerin ya da poz veren fotomodellerin hareketlerini stilize ederek, keskin el, kol ve vücut hareketleriyle yapılan bir dans bu.
Vücut bir sabit pozisyondan diğerine hızla geçerken, kollar ve bacaklar keskin hareketler sergiliyor.
Doğası gereği cinsel çağrışımlar yaratması kaçınılmaz bir performans diyelim.”
İçimizdeki maşalar-Fuat Bol (Hürriyet)
“Bir ülke yani Türkiye, üstelik de (İran hariç) kendi eski topraklarının yaklaşık sadece yüzyıl önce parçalanarak elinden alınmasından sonra, bugün dökülen kanı görünce, ‘oyunun’ da ana amacını ve (hayal edilen) final sahnesini de ezbere bilince, neden kendini koruyucu davranmayacak ki?
Bu topraklara büyük Kafkas soykırımı, Balkan Savaşları, 1. Cihan Savaşı sonrası ve türlü diğer mecburiyetleri ile sığınan kuşaklar, kitleler, ‘vatan’ değerini, vatansız kalma travmasını çok iyi bilirler. Vatanseverlikleri, yaşadıklarıyla pekişmiştir.
Bu ülkede ‘kifayetsiz muhteris’ kişilerle siyasete müdahale edenler, görünürde milliyetçi söylemlerle içeride toplumu birbirine ters bakar, kavga eder, çatışır hale getiren, getirmek isteyenler, illa maaşlı ve görevli olmasalar dahi sonuçta kullanılan maşadırlar.
Şimdi Cumhuriyet’in az öncesi ve sonrasında, kimisi hiçbir vicdana sığmayacak suçlama ve yargılamalarla İstiklal Mahkemesi eliyle asılmış, infaz edilmiş kişiler varken bugünkü ‘adi suçlulardan’ kahraman çıkartmaya ve toplumu kargaşaya sokmaya çalışmayı kim, şuuru yerinde vatanseverlere yutturabilir ki?
Kurtuluş Savaşı veren bir ülkede Yunan’a sığınmak zorunda bırakılan Çerkez Ethem’i suçlayanlar, Şeyh Sait’i İngiliz aparatı olarak niteleyenler, bugün ‘etki ajanı’ görevini akademik sıfat ve siyasi kimlikle süsleyerek tam da Suriye’de rejim düşerken, tam da İsrail İran’a saldıracak iken yapanlar, dozajını arttıranlar nasıl masum olabilirler?”
Kürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü-Ali Bayramoğlu (Karar)
“CHP, Kürt meselesinde bir kaplumbağa hızında yol alıyor.
Öyküyü 2013’le başlatalım.
CHP bu evreye tutucu bir mirasla başlamıştı.
2013-2015 döneminde çözüm fikrine şüpheyle yaklaşıyor, bu sürecin getirdiği bazı durumlara tepki gösteriyordu. Öcalan’ın görünür olmasından duyduğu tedirginliği dile getiriyor, PKK’yla masaya oturma ve şeffaf olmayan müzakereleri eleştiriyordu.
Bu tavır, 2015 Hendek hadiseleri sonrası AK Parti’nin değişen politikasına verdiği destekle devam etti. Dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki asayişçi tutuma verdiği destek, bu bakımdan önemli bir kilometre taşıdır.
Kaplumbağanın hareket geçmesi, CHP’nin Kürt meselesini siyasi anlamda gündeminde üst sıralara taşıması 2016-2017 aralığında oldu.
Bu aralık, çözüm sürecinin tarihe karıştığı, askeri operasyonların hız kazandığı, özgürlük alanını sınırlayan Güneydoğu bölgesine yönelik bir dizi sert kanunun çıkarıldığı günlerin hemen sonrasına denk gelir. Aynı zamanda, 15 Temmuz askeri darbe girişimini takiben keyfi bir olağanüstü hal rejiminin yerleştiği, siyasi iktidarın yasal Kürt hareketini PKK ve terörle özdeş ilan ettiği, Türkiye’de siyasi iklimin sert olarak değiştiği bir zaman dilimidir. Ayrıca, siyasi yelpaze ittifakları farklılaşmış, açık ve kapalı toplum, Kürt sorununa ilişkin siyaset-çatışma eksenlerinde aktörler yer değiştirmeye başlamıştır.”
Sanayi-okul, cami-okul modeli ile okulun tasfiyesi-Feray Aytekin Aydoğan
“Dün öğrenciler karnelerini aldı. Önümüzdeki yıl ile artık okulun, kamusal, bilimsel eğitimin tamamen kaldırılmasının amaçlandığı adım öncesi öğrenciler, son karnelerini almış oldu.
Eğitim-öğretim yılının başında dört yeni okul modeli (sektör içi, sektöre entegre, bölge, ihtisas okulları) ve mesleki ve teknik eğitim politika belgesi, müjde vaveylaları eşliğinde duyuruldu. Meslek ortaokullarının açılışı ile birlikte çocuk işçiliğin ortaokul sıralarına indirildiği, tüm meslek liselerinin Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) çevrildiği, kamu okullarının sermaye için çocuk işçi bulma kurumları haline getirilmesinin amaçlandığı adımlar yıl içinde hayata geçirildi.
Dün öğrenciler karnelerini aldı. Önümüzdeki yıl ile artık okulun, kamusal, bilimsel eğitimin tamamen kaldırılmasının amaçlandığı adım öncesi öğrenciler, son karnelerini almış oldu.
Eğitim-öğretim yılının başında dört yeni okul modeli (sektör içi, sektöre entegre, bölge, ihtisas okulları) ve mesleki ve teknik eğitim politika belgesi, müjde vaveylaları eşliğinde duyuruldu. Meslek ortaokullarının açılışı ile birlikte çocuk işçiliğin ortaokul sıralarına indirildiği, tüm meslek liselerinin Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) çevrildiği, kamu okullarının sermaye için çocuk işçi bulma kurumları haline getirilmesinin amaçlandığı adımlar yıl içinde hayata geçirildi.
Bu adımların daha köklü atılması için 21’inci Milli Eğitim Şurası yapılacağını, bir Şura’nın gerçekleşeceğini de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan değil Maarif Platformu, Eğitim Bir Sen gibi yapılardan öğrendik.
Çeşitli sermaye gruplarından, şirketleşmiş tarikat yapılarından oluşan yapıların hazırladıkları raporlarda zorunlu, parasız eğitim süresinin kısaltılmasına gerekçe olarak üç temel vurgu ile karşılaştık. Birincisi eğitimin devlet için büyük masraf olduğu ifadeleri ile eğitimin artık hak olmaktan çıkarılacağı, parayla satın alınan meta haline getirileceği açıklamalarıydı. İkincisi eğitimin temel amacının piyasa için çocukları erken, ucuz iş gücü haline getirilmesinin hedeflenmesiydi. Üçüncüsü ise karma eğitimin kaldırılması ve evlilik yaşının düşürülmesinin gerektiği açıklamalarıydı.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: