Kural yok, hukuk devrildi. Kendi oyununu kurma zamanı-Orhan Bursalı (Cumhuriyet)
“Ülkenin yönetim kuralları vardır. Bu kuralları anayasa ve yasalar belirler. Hiçbir kuralın olmadığı, kuralların iktidarın beştaş oyununa çevirdiği bir düzende sadece tek oyuncu vardır.
Kuralların berhava olması yeni bir şey değil.
Bırakın bu ülkeyi yöneten kişinin kaçıncı kez “Ben Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum” demesini, minik ortağının AYM kaldırılmalı isteğini, ilk akla gelen bir ilk derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı iki kez üst üste tanımadığını açıklamasıdır.
TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın kişisel başvurusunu AYM hak ihlalidir diyerek Atalay’ın serbest bırakılmasını istiyor. Ağır ceza mahkemesi sen “Sen de kim oliysun da” diyerek dosyayı Yargıtay’a havale ediyor. Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi, sıkı adeta ben sıkı reisçiyim diyerek, Anayasa Mahkemesi’nden üstün olduğunu belirterek AYM üyelerine suç duyurusunda bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin en yüksek mahkeme olduğu yasalarda yazılıdır. Yargıtay anayasaya ve hukuka bir darbe yapıyor. İktidarın sesi soluğu çıkmıyor. Adalet koltuğunda şeklen oturan kişinin de.
Uzun süredir hukuk devrilmiştir.
Selahattin Demirtaş ile devrilmiştir. Osman Kavala ile Gezi mahkûmları ile devrilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hiçbir kararını uygulamayarak devrilmiştir.
Ayşe Barım tutuklanması ile devrilmiştir.
İstanbul’a başsavcı olarak AKP’de üst düzey siyaset yapanı atayarak da CHP’yi tasfiye sürecini başlatarak devrilmiştir.
2017 referandumunda 2 milyon damgasız oyun kabulü ile devrilmiştir.
Hukukun devrilmiş olduğunu şuradan da anlıyoruz ki YSK, kendi kararını çiğneyen ısmarlama asliye mahkemelerinin dosya üzerinden CHP İstanbul İl Başkanlığı’nı görevden alması karşısında sessiz kalmaktadır.”
Fiilen rejim değişti-Yalçın Doğan (T24)
“İlk defa burada açıklıyorum” diye söze başlıyor Tayyip Erdoğan, 15 Mart 2015’te Balıkesir’de, devamında yargıyı uyarıyor:
“Partiler tüzel kişiliktir, gerçek kişi ile tüzel kişiyi birbirine karıştırmayalım. Tüzel kişiye ceza verilir mi? Gerçek kişiye verilmesi lazım. Bir partinin başkanı suç işlediyse ver, üyeleri suç işlediyse ver ama, bir partiye bu cezayı neden veriyorsun?”
Konu parti kapatmayla ilgili, yine yargıyı uyarmaya devam ediyor:
“Kapatılmak istenen partiye milyonlarca insan oy vermiş, siz o insanları cezalandırıyorsunuz. Bu adalet mi, böyle şey olur mu? Tekrar yenisi kurulur, ama o yanlış adımı neden atıyorsunuz?”
Ve noktayı koyuyor:
“Tabelayı cezalandırmakla bir yere varamazsın.”
Bir zamanlar uyardığı yargı, şimdi Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla CHP İstanbul İl Yönetimini görevinden alıyor, yerine kayyım atıyor.
Tam da “tabelayı”, yani CHP’yi cezalandırıyor.
Erdoğan parti kapatmaya karşı ya, aynı kapıya çıkan başka bir yol bulunuyor, doğrudan CHP’yi kapatmak yerine, yargı kararlarıyla CHP’ye el koymaya gidiliyor.
Erdoğan’ın bu konuşması tecrübenin ürünü.
“Milli Görüş” geleneğinden gelen Erdoğan, parti kapatmanın acısını en çok yaşayanlardan biri. Her biri kapatılıyor, yerine yenisi kuruluyor. Milli Nizam Partisi’nden Milli Selamet’e, oradan Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi zincirine…
Milli Görüş geleneğine bağlı partiler ne zaman kapatılırsa, yerine kurulan yeni partinin oyları her sefer artıyor.
Demek parti kapatmak, partiye el koymak meseleyi çözmüyor!
Fazilet Partisi 22 Haziran 2001’de kapatılıyor.
AKP iki ay sonra, 14 Ağustos 2001’de kuruluyor. Fazilet Partisi kapatılmadan önce Erdoğan bir grup arkadaşıyla oradan ayrılıyor, derken Fazilet’in kapatılmasının nimetinden yararlanıyor, ilk seçimde yüzde iktidara geliyor.
AKP’yi kurarken, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” dese de, son yıllardaki uygulamaları o görüşe birebir denk düşüyor, hatta aşıyor.
Erdoğan’ın siyasi macerasının kaba özetini aktarmamın nedeni belli.
Mahkemenin verdiği karar Özgür Özel ve arkadaşlarının seçildiği CHP kurultayının geçersiz sayılmasına, CHP’ye kayyım atanmasına, yargı yoluyla CHP’ye el konulmasına kadar gidebilir.
Bunun yeteri kadar işareti var.”
Kindar nesil projesi: Eğitimde ideolojik kuşatma-İsmail Pehlivan (halktv.com.tr)
““Okul bilir doğru yolu
Okuldur yurdun temeli
Mürşit ilimdir bilmeli
Bu ses Ata’nın sesidir”
Aşık Veysel Şatıroğlu
Türkiye’de eğitim sistemi artık sadece niteliksiz değil; aynı zamanda açıkça ideolojik bir kuşatma altındadır. Laik ve bilimsel temellerden adım adım uzaklaşılan bu süreçte, çocuklara bilgi verilmekle yetinilmiyor—aynı zamanda tek tip bir zihniyet dayatılıyor. Zorunlu din dersleriyle sınırlı kalmayan bu tablo, özünde zorunlu dincilik, tekçilik, itaat kültürü ve erkek egemen bir anlayış üzerine kurulu bir müfredatın sistematik biçimde uygulanması anlamına geliyor.
Eğitim bilimci Kemal Bülbül, bu değerlendirmesinde iktidarın “dindar ve kindar nesil” projesine karşı güçlü bir uyarıyı dile getiriyor. Eğitim politikalarının toplumsal ihtiyaçlardan tamamen koparıldığını, kapalı kapılar ardında siyasi hesaplarla şekillendirildiğini ve laiklik ilkesinin bilinçli olarak tasfiye edildiğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Bülbül’ün bu görüşleri, eğitimdeki dinselleşme eğilimlerine karşı sadece bir uyarı değil; aynı zamanda özgür, laik, bilimsel ve katılımcı bir eğitim sisteminin nasıl kurulması gerektiğine dair yol gösterici bir çağrıdır.
Bugün mesele yalnızca “zorunlu din derslerinin kaldırılması” değildir; esas mesele, eğitim sisteminin tamamının yeniden laik, demokratik ve bilimsel bir temel üzerine kurulup kurulmayacağıdır. Çünkü mevcut sistem, çocuklara ne düşünmeyi ne de sorgulamayı öğretiyor; yalnızca itaat etmeyi dayatıyor.
Günümüzde uygulanan eğitim politikalarının bir “Zorunlu Din Dersi” değil, “Zorunlu Biat Programı” çerçevesinde işlediğini vurgulayan Kemal Bülbül, görüşlerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Eğitimde laiklik, dinin veya inançsal bir vesayetin etkisinden tamamen arınmak demektir. Laik bir eğitim sisteminde, müfredat hiçbir dinin, inancın veya inançsızlığın üzerine inşa edilemez. Hiçbir ders Anayasa veya yasalarla zorunlu kılınamayacağı gibi, dolaylı ya da doğrudan dinî bir ima da içeremez. Laik eğitim ne dindarlığı ne de dinsizliği esas alır; temel amacı bireyin ve çocuğun yaşamsal çıkarlarını korumaktır.”
Boğma süreci-Ali Bayramoğlu (Karar)
“Sadece Eylül ayında CHP’ye ilgili, aralarında İmamoğlu diploma davası, Beykoz Belediyesi davası, Kurultay İptal davası, Kent Uzlaşısı davasının da olduğu 10’a yakın dava görülecek…
Son dönemde İstanbul savcılıkları tüm vakitlerini CHP’ye hasreder haldeler.
Ana muhalefet partisine yönelik iddialar, soruşturmalar, tutuklamalar akıl almaz bir boyuta ulaştı, bu siyasi partinin adeta tüm İstanbul belediyelerini ve teşkilatını kapsama sınırlarına geldi.
Ne olduğu belli…
Yaşanan siyasi iktidarın yönettiği ana muhalefete dönük bir “siyasi boğma süreci”…
İki gün önce bir mahkeme tarafından alınan CHP İl örgütünü görevden alma ve yerine kayyum atama kararı, bu süreci başka bir safhaya getirdi.
Bu safha açık bir şekilde “anayasanın ihlali” içermektedir.
Türkiye’de delege seçimlerinden il, ilçe seçimlerine, muhtarlık seçiminden cumhurbaşkanlığı seçimine kadar tüm seçim ve itiraz süreçleri anayasa (79.madde) ve kanunlarla düzenlenmiştir. Bu konularda yetkili olan tek merci Yüksek Seçim kurulu ve birimleridir. Genel mahkemelerin siyasi partilerin kongre süreçlerine müdahalesi, bunlarla iptal ve tedbir kararları alması, kayyum ataması ve hükümler vermesi anayasanın açık bir ihlalidir.
Daha da ötesi…
Böyle bir durum, seçim güvencesini de ortadan kaldırmakta, demokrasilerin en hassas, en dokunulmaz mekanizmasını bozmaktadır. Herhangi seçimin bir seçimin şu veya bu gerekçeyle” iktidar ve siyasi güçlerin” işaretiyle mahkemeler tarafından iptal edilmesinin kapısı açmaktadır.
Bu konuda söylenecek ilk ve son söz budur.
Başkaca tartışılacak bir husus yoktur.
AK Partililer bu bunları bilmezler mi?
Pek ala bilirler.
Erdoğan da bilir, Bahçeli de…
O zaman niyet nedir, hedef nedir?
Gerçekten nedir?
Ana muhalefetin siyasi alandan tasfiyesi, siyasi alanın daraltılması, dolaylı tek parti, tek ittifak iktidarına mahkum edilmesi mi?
Öyleyse bu, bir darbe girişimidir.”
Yok partili rejim-Berkant Gültekin (BirGün)
“CHP’ye yönelik siyasi darbe sürecinde sıra, en sarsıcı hamlelere geldi. Ekrem İmamoğlu’nun saf dışı bırakıldığı 19 Mart operasyonuyla başlayan bu süreç, CHP’nin tümden ele geçirildiği ve muhalefetin parçalara ayrıldığı bir noktaya doğru ilerletilmeye çalışılıyor. CHP İstanbul İl Yönetimi’ne kayyum atanmasını da bu doğrultuda ele almak gerek.
İktidar, toplumsal destek yarışında muhalefetin gerisinde kalmasına rağmen, genel olarak devlet, özelde de yargı üzerindeki kontrolü sayesinde kendi lehine bir siyasi güç asimetrisi yaratabiliyor. Siyasi alanın dizaynı, Anayasal düzende tarafsız olması gereken yargı erkinin eylemleriyle gerçekleştiriliyor. Yargının siyasi arenada seçtiği hedeflerle adeta iktidar için yol temizliği yapıyor. Alışılagelmiş siyasi mücadele yöntemleriyle bu düzeneğe karşı koymak oldukça güç.
İktidar sonuna kadar yargıdan gelen avantajını kullanmaktan geri durmuyor. Mayıs 2023 seçimlerinin ilk turunda yarış dışı kalan cumhurbaşkanı aday Sinan Oğan’ın, ikinci turda Erdoğan’a destek verme karşılığında şahsi menfaat sağlayıp sağlamadığını soruşturma konusu etmeyen, içinde milyon dolarların, arsaların, villaların geçtiği iddiaları önemsemeyen yargı, CHP’nin İstanbul İl Kongresi’nde delegelerin 150 bin lira ve cep telefonu aldığı söylentilerinden hareketle partinin il yönetimine kayyum atadı. Özgür Çelik ve CHP’nin İstanbul il yöneticilerini görevden uzaklaştırdı. Üstelik bunu daha davayı sonuçlandırmadan, “tedbir” gereği yaptı.
Çok katmanlı bir saldırı politikası izliyoruz. Ülkede milyonlarca yurttaş zorlu koşullarda yaşam savaşı verirken, yaşananların sorumlusu olan iktidar, anamuhalefeti adliye koridorlarına sıkıştırıyor. Muhalefet doğal olarak hücum pozisyonunda değil, savunma pozisyonunda kalıyor. Halkın yaşadığı ekonomik sorunlar da gündemin odağında değil anca detayında kendine yer bulabiliyor. Mevcut durum haliyle “CHP kendi sorunlarıyla meşgul oluyor” izlenimine yol açıyor. CHP yönetiminin aksi yöndeki kimi çabalarına karşın, yargı üzerinden kurgulanan plan akamete uğratılamıyor.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: