Savcıları bile kandırmaya kalkıştılar-Murat Ağırel (Cumhuriyet)
“Dolandırıcılık dediğimiz şey genelde sıradan vatandaşın bir telefonla tuzağa düşmesiyle sınırlı kalır. Ama bu kez tablo bambaşka.
Karşımızda yalnızca vatandaşın parasını değil, yargı mensuplarını bile ağına düşürmeye çalışan bir şebeke var.
Cumartesi günü yazdım ve gündeme oturdu. “Berlin Büyükelçiliği dolandırıcılığı” başlıklı yazımda Eskişehir’de iki kişinin borsa yatırımı vaadiyle yıllarca biriktirdikleri paradan nasıl edildiğini ve işin İstanbul’a kadar uzandığını anlatmıştım.
Hatta İstanbul cumhuriyet başsavcısını bile arayıp dolandırmaya çalışan bir örgütten bahsediyorum. Bu örgüt, yasadışı bahis gelirleriyle birlikte elde ettiği parayı, mağdurların üzerine açtıkları şirketler üzerinden aklıyordu.
İddianamede adı geçen isimlerden biri de Ramazan Erkul’du. Bir kişi çıkıyor, Anadolu Adliyesi’ndeki savcıyı “Berlin Büyükelçiliği’nden arıyorum” diyerek kandırmaya çalışıyor. Erkul hakkında bilgi istiyor. MASAK raporu geldiğinde savcının kanaatini öğrenmeye çalışıyor.
Erkul’un ailesinin kendisine ulaştığını, suçsuz olduğunu savcıya bildiriyor. Savcı dosyanın gizli olduğunu söyleyip bilgi vermiyor ama şüpheleniyor. Numarasını isteyen bu kişiye, “Belki tekrar arar” düşüncesiyle kendi cep telefonunu veriyor.
Ve tahmin ettiği gibi ertesi gün +49’la başlayan bir numaradan tekrar aranıyor. Bu görüşme tutanağa bağlanıyor ve başsavcılığa bildiriliyor. Sadece Anadolu Adliyesi değil…
Antalya, Bakırköy ve İstanbul başsavcılıklarının da benzer şekilde arandığı ortaya çıkıyor. Daha ilginci var. Yalnızca Berlin değil, Çin Büyükelçiliği adına da aramalar yapılmış.”
Erk şiddetinden erkek şiddetine!-Umur Talu (T24)
“Hilal 15 yaşındaymış. 15 yaşında, bir üniversitede. Benim üniversitemde. Üniversite bahçesindeki düğünde mi görevliymiş?
15 yaşında bir Hilal, 15 yaşında bir dolu “hayal”dir aslında.
“Hayal”i o sırada ne olabilirdi? Garsonluk yaptığı söylenen düğün gibi bir düğün mü? Garsonluk yaptığı söylenen düğünün mekanı olan üniversitede “keşke” öğrenci olabilmek mi?
Hilal’in hayalinin ne olduğunu bilmiyoruz. Aslında Hilal’i de bilmiyorduk. Hilaller’i nasıl biliyoruz? Öldürülünce!
Öldürülünce biliyoruz ve geçip gidiyoruz.
Hilal, 15 yaşında, üniversite bahçesindeki düğünde, “erkek arkadaşı” olduğu söylenen Ayberk tarafından silahla vurularak öldürüldü. Düğünde. Üniversite bahçesinde. 15 yaşındaki Hilaller ile “hayaller” böyle kolay yok edilebiliyor. Üstelik bir düğünde, üstelik bir üniversitedeki düğünde!
Boğaziçi Üniversitesi yönetimi “menfur olay” konusunda bir açıklama yaptı ve “sivil bir vatandaşın hayatını kaybettiği”ni bildirdi. Üniversite yönetimi Hilal’e “sivil vatandaş” dedi yani.
Ne adını andı üniversite yönetimi, ne yaşını saydı. Ne de orada 15 yaşında bir “çocuk”un nasıl çalıştırıldığını, sabıkalı ve silahlı birisinin üniversite kampüsüne nasıl girebildiğini açıkladı.
Oysa biliyoruz ki, aynı “kayyum yönetimi” üniversitede öğrenci veya öğretim üyesi “sivil vatandaşlar”ı vatandaşlık haklarından mahrum bırakan bir emir-komuta yapısı. “Sivil vatandaşlar”ın bazılarını kazıyan, akademik hayatlarını bitirmeye uğraşan; öğrenci olan “sivil vatandaşlar”ın üzerine “resmi vatandaş” polisleri gönderip gönderip onların “sivil ve vatandaşlık hakları”nı coplattıran, yerlerde süründüren bir zihniyet.
Düğünden cenaze çıkması da aynı zihniyetin mi neticesi? Öğrencine, öğretim üyene “cennet gibi bir üniversite”yi cehennem yap… Sonra aynı cehennemde ticaret yap, düğün dernek yap, “silahını kapan” da dalabilsin içeri.
Bu zihniyet kendinden daha büyük, çok güçlü zihniyetin, “siyasi erk”in, “devlet erki”nin hem eseri hem esiri. O yüzden, öğrencisini hırpalatır ama 15 yaşında bir çocuğun ne orada çalıştırılmasını engeller ne de mezunlarını, öğrencilerini bile kapısından zor geçiren kampüse silahlı birinin girmesine mani olabilir.”
Moda’daki milyarlık vakıf arazisi kime peşkeş çekilecek?-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
“Deprem korkusuyla yaşayan, merkezinde nefes alacak yeri kalmamış İstanbul’da, gündemin yoğunluğu da fırsat bilinerek, büyük bir vurgun hazırlanıyor. Kentin en değerli yerlerinden olan Kadıköy Caferağa Mahallesi’nde Moda semtinin kamunun kullanımına açık 12 bin metrekarelik dev arsası ihaleye çıkarıldı. İhalenin şartı dört blokluk lüks konut inşa etmek…
Moda’nın sahil kısmı boydan boya parktan oluşuyor. Tam merkezinde ise boş alan olarak kalmış kocaman bir bölge var. Mülkiyeti mazbut Ali Osman Hüseyin Vakfı’na ait. Yani yöneticisi ve mirasçısı yok. Devlete geçen bir vakıf bu.
Arazi yıllardır halkın ve kamunun kullanımında. İçine Moda Cami var. Ayrıca çocuk parkı, otopark, muhtarlık binası, aile sağlık merkezi, temizlik işleri hizmet binası, 112 istasyonu bulunuyor. Bir kısmı da bostan. Üstelik burası resmi olarak afet toplanma alanı. Tapuda ‘tarla ve ahır’ olarak geçiyor.
İşte bu arsaya göz diktiler şimdi…
Vakıflar Meclisi, 16 Temmuz 2025 günü aldığı bir kararla araziyi ihaleye çıkardığını duyurdu. İhale 11 Eylül’de yapılacak. Mahalleli isyan ediyor. Satışa karşı imza kampanyası da başlattılar. Olay geçen hafta haber oldu. Çünkü ihale açıkça bir peşkeş. Bunun için ihale şartnamesine bakmak yeterli.
Vakıflar Meclisi’nin kararında “kat karşılığı yapım işi” deniliyor. İhalenin şartı ise dört bloktan oluşan lüks bir site inşa etmek. Buradan 4+1’lik toplam 50 daire ve 10 bin TL vakfın hesabına geçecek. İhalenin muhammen bedeli 1 milyar 503 milyon 510 bin lira.
Yani vakfa verilecek daireler dikkate alınırsa müteahhit buraya milyarlarca lira kar elde edeceği lüks bir site inşa edecek.”
Meğerse cennetteymişiz-İbrahim Kahveci (Karar)
“Daha 4 yıl önceydi. (2021- II.Ç)
Kişi başına gelirimiz 9.368 $’dı.
Şimdi ise 17.195 $. (2025- II.Ç)
Sadece 4 yılda kişi başına gelirini %83,6 artıran hangi ülke vardır?
Muazzam başarı!
Bugün yıllık GSYH 52 trilyon 441 milyar liraya yükselmiş. Bu yükselişin yüzde 2,7’lik kısmı revizyondan geliyor. Kağıt üstünde bir artış yani…
Sadece revizyonla zenginleşmedik. Bakın nasıl zenginleştik?
52 trilyon 441 milyar lira demek kişi başına 611 bin 888 lira yıllık gelir demektir. Bu gelirle 4 kişilik bir aile 27,9 ay açlık için gıda harcaması yapabiliyor.
2021 yılında da (II. Ç yıllık) aynı aile gıda harcaması için 27,7 ay gelire sahipmiş. Yani 4 yılda dolar bazında %83,6 artan ulusal gelirimizin refaha katkısı kocaman bir SIFIRMIŞ.
Neden mi?
Çünkü 2021 yılı II. Ç dönemde açlık için gereken para 339,5 $ iken bu yıl haziran ayında 614,9 $ ‘a yükselmiş.
Yani ülkemin gelir artışı sadece ve sadece fiyatların dolar bazında şişmesinden geliyormuş.”
Ekonomide algılanamayan büyüme-Hayri Kozanoğlu (BirGün)
“Nisan-Haziran 2025 dönemini kapsayan Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) bir önceki yılın aynı dönemine göre beklentilerin üzerinde yüzde 4,8 arttığı açıklandı. Yılın ilk çeyrek büyümesi de yüzde 2’den yüzde 2,3’e revize edildi.
Zincirlenmiş hacim endeksi olarak inşaattaki büyüme yüzde 10,9’u, sanayi sektöründe yüzde 6,1’i, ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmetlerinde yüzde 5,6’yı buldu. Tarım ise yüzde 3,5 daraldı.
Yine inşaat çekişli yani beton ağırlıklı bir büyümeden söz edebiliriz. İlk çeyrekte yüzde 1,8 daralan sanayinin yüzde 6,1 genişlemesi dikkat çekici. Elimizde alt kırılımlar olmamakla birlikte sanayideki bu sıçramanın savunma sektöründen kaynaklandığı tahmin ediliyor. Savunma fazla istihdam yaratmayan, üretimi ortalama insanın refahına olumlu yansımayan bir üretim kolu. Türkiye gibi bir ülkenin silah üretimine ağırlık vermesi, yurtdışında askeri maceralara girmesini de davetiye çıkarıyor. Bütçede sosyal harcamalara yönelecek kaynakları yutmasına da yol açıyor. Ücretli çalışanların yaşamlarında büyümeyi hissetmemelerinin başlıca nedenlerinden biri de bu.
Dikkati çeken bir konu da 2025’in ilk çeyreğinde yüzde 2,0 küçülen tarımın bu dönemde yüzde 3,5’lik sert bir daralmayla karşılaşması. Bu berbat performansta küresel iklim değişikliğinin getirdiği don, kuraklık gibi etmenlerin yanı sıra ülkenin tarımının yapısal sorunlarının, küçük üreticilerin mağdur edilmesinin de rolü olduğu ortada.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: