Toplumu neye razı etmeye çalışıyorsunuz?-Zülal Kalkandelen (Cumhuriyet)
Son bir haftada açılım sürecinde neler oldu?
Erdoğan, Ahlat’taki konuşmasında yine “Türk, Kürt, Arap” vurgusu yaptı, “son düzlüğe vardığımızı” söyledi. Öyleyse sormalı: Son düzlük nedir?
TBMM’de kurulan komisyon tekrar toplandı ama baroların dinleneceği oturuma İstanbul ve Ankara (1 No’lu baroları) ile İzmir baroları katılmadı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Bu komisyonun amacı, Türkiye’de toplumsal rızanın artırılmasıdır” dedi. “Muhalif” sanılan ama her gün ekranları açılımcılarla dolduran medyanın da iktidarın hizmetinde bu rızayı üretmeye çalıştığı açık.
Diyarbakır Barosu Başkanı Abdülkadir Güleç, TBMM’de “1921 Anayasası’ndaki ademi merkeziyetçi ruhu esas alan bir anayasa gereklidir” diyerek yine Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz kurulmadığı bir işgal döneminde çıkarılan ve içinde ne cumhuriyet ne kadın hakları ne de laiklik olan bir metni masaya getirdi!
Bingöl Baro Başkanı Yusuf Ketenalp, “Eşit vatandaşlık, anayasal güvence altına alınmalı” dedi. Gerçekten hayret doğrusu. Bir baro başkanı demek ki vatandaşlığın zaten eşitlik üzerine oturan bir kavram olduğunu bilmiyor! Anayasanın 10. maddesinin “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” yazdığını bilmemesi olanaksız!
O zaman sanki anayasada “eşit vatandaşlık” yokmuş gibi bunu talep edenlerin amacı nedir? Belli ki amaç, anayasada Türklüğü vatandaşlık bağı ile tanımlayan 66. maddenin değiştirilmesi ve etnik kökenlere dayandırılmasıdır.
Komisyon toplantısında konuşulanları ayrıntısıyla ele alan haberlere baktığımızda görüyoruz ki asıl meseleyi, yani PKK’nin silah bırakmasını konuşan yok. Bunu tartışacakları yerde, masanın üzerinde sürekli anayasa değişikliğine gidecek konular tutuluyor ve aslında toplum buna razı edilmeye çalışılıyor.”
Emniyet’in Atatürksüz mesaj paylaşımında kabak kimin başına patladı?-Tolga Şardan (T24)
“Hemen her yerde gördüğünüz polislerin resmi kıyafetinde sekiz köşeli polis yıldızı vardır. Hem sekiz köşesinde hem de köşeler arasındaki kollarda, teşkilat mensuplarında bulunması gereken karakter, bilinç ve yaklaşımlar yer alır.
Üniformayı giyen her polisin, görev, rütbe, konum fark etmeksizin polis yıldızındaki ilkelere sahip olması ve görevinde uygulaması beklenir.
Büyüteç’te daha önce de polis yıldızını konu ettim. Yeni okurlar için bir kez daha aktarayım.
Sekiz köşedeki “ana” ilkeler; Atatürkçü, cumhuriyetçi olmak, yurt sevgisi, tarafsızlık, ulus sevgisi, bilgi, bayrağa saygılı ve üniformaya saygılı olmaktır.
Yıldızın 48 ara kollarında ise, sekiz ilkenin alt başlıkları mevcut.
Bu girişi yapmamın sebebi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 26 Ağustos sabahı erken saatlerdeki sosyal medya paylaşımı.
Cumhuriyet’in kuruluşuna giden yoldaki en önemli aşamalardan birisi, Ankara önlerine kadar gelen Yunan ordusuna karşı 26 Ağustos 1922 günü başlatılan “Büyük Taarruz”dur.
23 Nisan 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Ankara Hükümeti’ne bağlı askeri birlikler, Yunan ordusunu geri çekilmeye zorladı. 30 Ağustos 1922 günü, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Yunan ordusu, 9 Eylül günü işgal ettiği İzmir’i bırakarak toprakları terk etti.
30 Ağustos Zaferi, Sakarya Meydan Savaşı ve bağlantılı muharebelerde Atatürk’le birlikte güvendiği pek çok silah arkadaşı mücadele etti düşman kuvvetleriyle.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli köşe taşlarından Büyük Taarruz’un kutlaması sebebiyle Emniyet Genel Müdürlüğü’nün paylaşımı tek kelimeyle skandaldı.
Sabah erken saatlerde yapılan paylaşımda yer alan ve klasikleşmiş fotoğraftaki Atatürk’ün silüeti nedense Emniyet Genel Müdürlüğü’nce uygun bulunmadı
Tüm dünyanın bildiği fotoğraftaki Atatürk’ün silüetinin kaldırılmasının ortaya çıkması sosyal medya başta olmak üzere epeyce tepki çekti.
Tepkiler üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğü yayından kaldırdığı paylaşımı, aynı gün öğleden sonra bu kez “Atatürk”lü haliyle yayımladı.
Yaşananlar, Emniyet Genel Müdürlüğü için tam rezaletin daniskası.
Skandalın ortaya çıkmasından sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’nden ses yok. Herkes sus pus halinde.
Şimdilerde 350 binden fazla personelin yönetimini sağlamakla görevli Emniyet Genel Müdürlüğü var.
Görevdeki Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Ali Baştürk, Mustafa Çalışkan, Ömer Urhal, Caner Tayfur ve Mahmut Çorumlu.”
Usulsüz denklik tarifesi: 3000 dolara tıp, 5000 dolara hukuk-İsmail Saymaz (halktv.com.tr)
“Denklik belgesi skandalını dün bu köşede okudunuz.
Bir şebeke ‘eğitim danışmanlığı şirketi’ adı altında yurt dışında liseyi bitirmiş gibi gösterdiği kişilere usulsüz şekilde Yurtdışı Eğitim Denklik Belgesi alıyor, onları yabancı öğrencilere tanınan yüzde 10’luk kontenjandan yararlandırarak, Türkiye’deki özel üniversitelerin hukuk, eczacılık ve tıp bölümlerine yerleştiriyor.
Ankara’da 39, Bursa, Gaziantep ve Şanlıurfa’da ise 419 kişinin usulsüz denklik belgesi aldığı tespit edildi. Bu belgelerden 208’i Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde verildi. Şef Mustafa E. ve memur Emrah Ü.’nün işlemler için rüşvet aldığı iddia ediliyor.
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Medipol Üniversitesi’nin ihbarı üzerine 208 öğrenciye resmi belgede sahtecilikten dava açtı.
117 sayfalık iddianamede, Türkiye’de üniversiteyi kazanamayan kişilerin nasıl, hiç gitmedikleri Rusya, Ukrayna, Belarus, Moldova, Sırbistan ve Makedonya’daki liselere kaydedilip uzaktan eğitimle mezun olmuş gibi gösterilerek, Türkiye’de üniversiteli yapıldıkları anlatılıyor.
Usulsüz şekilde üniversiteli olmanın bir bedeli ve tarifesi var. Hemen her şirket bir ‘yurt dışından lise diploması, denklik belgesi ve üniversite kayıt paketi’ sunuyor.
3000 dolara tıp, 5000 dolara, 8000 dolara eczacılık fakültesine girebiliyorsunuz.
Abdülkadir C.
2017’de Şanlıurfa’da, 2018’de Sırbistan’da bir liseden mezun. olmuş görünüyor.
Diplomasını Sırbistan’a gitmeden satın almış.
Bankadan 6.000 dolar göndermiş, elden 3.000 dolar ve 46.000 TL’lik çek vermiş.
Medipol Üniversitesi Eczacılık Bölümü’ne kaydolmuş.”
Şeriat hukuku değişmez bir hukuk mudur?-Mehmet Ocaktan (Karar)
“İlk çağlardan bu yana insanlığın hikayesine baktığımızda, hep bir adalet ve düzen duygusunun var olduğunu görürüz. Henüz toplumsal ilişkilerin gelişmediği kurumsal yapıların oluşmadığı dönemlerde bile insanlar adaleti önemsemişlerdir.
Doğal olarak insanların fıtratında adalet, hakkaniyet ve iyilik duygusu zaten var olan bir özelliktir. İlahi kelam da insanın önüne, her insanın insan olmak hasebiyle, fıtratıyla idrak edebileceği varlıksal bir öğreti koymaktadır.
Allal el-Fasi’nin bu konudaki tespiti de bu yöndedir. “İnsan bu öğretilerde ihtiyaç duyduğu dini inanç, hukuk nizamı ve hayat yöntemini bulabilir. ‘İnsan doğası itibariyle medenidir’ dediğimizde insanın, insanlık fıtratına ilişkin fenomenlerden birini kabul etmiş oluruz ki bu da insanı aile ve kabile kurmaya, bunlara bir düzen vermeye, daha sonra bir toplum oluşturup sosyal kanunlar bulmaya, insanlar arası ilişkileri düzenleyen kanunlar elde etmeye yönlendiren ve insanları bu kanunlara uymaya tevcih eden güçtür ki bu da din ve hükümdür.” (İslam Hukuk Felsefesi, s.88)
Önemli olan, insanların zaten fıtratlarında var olan iyilik ve doğruluk özelliğini, Kur’an ve Sünnete aykırı olmamak kaydıyla akli melekelerini de kullanarak bir sistem oluşturabilmesidir. Nitekim İbn Sina, “İslam fıtrat dinidir” hadisinde kastedilen “akıl” diye isimlendirilen kuvvet olarak değerlendirir.
İslami kaynaklardan edindiğimiz bilgiler de bize göstermektedir ki ‘şeriat hukuku’, doğrudan Allah’ın vazettiği bir kanun değildir. Nitekim Emeviler ve Abbasiler döneminde, doğrudan halifenin denetimi altında bulunan kadılar, içinde bulundukları toplumsal şartlarda bir hukuk sistemi oluşturmuşlardır. Hatta öyle ki Abbasiler, “yeryüzünde Tanrı’nın hakimiyeti fikrini” kendi mutlak istibdatlarını tahkim eden bir formüle dönüştürmüşlerdir.”
Bütçeden eğitimden çok faize para harcıyoruz-Yalçın Karatepe (BirGün)
“8 Eylül sabahı milyonlarca çocuk sıralarına oturacak. Çantalarında defterler, kalemler, belki rengârenk silgiler… Ama yüreklerinde eşitsizliklerin ağırlığı. Türkiye’nin eğitim sistemi, uzun süredir sessiz bir alarmın gölgesinde. Eurostat’ın 2023 verileri, Türkiye’nin Avrupa’da öğretmen başına düşen öğrenci sayısında zirvede olduğunu söylüyor. Bu durum, aslında yıllardır göz ardı edilen bir gerçeğin kanıtı: kalabalık sınıflar, çocukların geleceğini de ülkenin yarınını da karartıyor.
Sorunun kaynağı sadece öğretmen açığı değil. Bütçe verileri, iktidarın eğitime bakışının en somut göstergesidir. 2016’da bütçenin yüzde 19’u eğitime ayrılırken bugün bu oran yüzde 13’e düşmüştür. Aynı yıllar içinde faiz ödemelerinin payı yüzde 16’ya yükseldi. Yani devletin kasası çocuklara değil, faiz kazananlara açık. “Kaynak yok” diyerek kamu hizmetlerini kısıtlayanların parayı nereye harcandığını açıkça görüyoruz. Eğitim harcamaları maliyet olarak değil, bir toplumun geleceğine yapılan yatırım harcaması olarak görülmelidir.
Bu tercihin sonucu, kalabalık sınıflarda nefes alamayan çocuklar ve tükenmiş öğretmenler. Her çocuğun gözlerine bakmak, ihtiyaçlarını fark etmek imkânsızlaşıyor. Türkiye’nin geleceği ekonomik imkânı olan ve olmayan ailelerin çocukları arasındaki uçurumun içinde kayboluyor. Bu uçurum, sadece eğitime değil, toplumsal barışa ve eşitliğe de büyük bir tehdit oluşturuyor.
Türkiye’de milyonlarca çocuk sabah aç karnına okula gidecek. Dünyanın pek çok ülkesinde ücretsiz okul yemeği bir sosyal hak olarak görülürken bizde bu uygulama tartışmalara bile konu edilmiyor. Oysa sağlıklı ve ücretsiz bir öğün, yalnızca yoksul ailelerin yükünü hafifletmez; çocukların akademik başarısını, psikolojik gelişimini ve sosyal uyumunu da doğrudan etkiler. Eğitim, açlıkla sınanan çocukların değil, potansiyeli desteklenen nesillerin hakkıdır.
Veliler için eğitim yılı, heyecandan çok stres kaynağına dönüşmüş durumda. Defter, çanta, kalem, kitap fiyatları milyonlarca ailenin bütçesini zorluyor. Çocuğu okula hazırlamak artık ciddi bir ekonomik yük getiriyor. Kamu kaynakları bu yükü ailelerin sırtından almak için kullanılmak zorunda. Eğitim, her çocuğun eşit biçimde sahip olması gereken bir haktır.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: