Cumhuriyet kadın devrimidir-Mustafa Balbay (Cumhuriyet)
“Özlem Çerçioğlu’nun sonuçları itibarıyla etkin pişmanlıktan yararlanıp cumhurbaşkanının himayelerinde AKP’ye katılmasıyla birlikte özellikle sosyal medyada “kadın” kimliğine dayalı bir furya başladı. Tansu Çiller ve Meral Akşener’in yanına Çerçioğlu’nu koyup altına yakıştırmalar yapılıyor.
Oysa sorun kadın ya da erkek olmak değil, insan olmak, ilkeli olmak. Çerçioğlu, denetimli serbestlikle AKP’ye tahliye olduktan sonra yaptığı açıklamalar, kendisini değil CHP’yi tartışma konusu yapmaya yönelik. Bir insan fikir değiştirebilir. Gerekçelerini ortaya koyar, bu aşamadan sonra düşüncelerim şu yönde değişti der. Buna döneklik de denmez. Bize göre dönekliğin tarifi şudur:
Bir kişi başka bir tarafa geçtikten sonra dönüp dönüp geldiği yere saldırıyorsa bunun başka bir tarifi yoktur!
Başlığı ilk 2023 yılında Cumhuriyetin 100. yılı çerçevesinde kullanmıştık. Cumhuriyet ikinci yüzyıla girdi, gerek ülkemizde gerekse çevremizde yaşanan olaylar, “Cumhuriyet bir kadın devrimidir” tanımını daha güçlü, daha güncel hale getirdi.
Türkiye, çağdaş dünyanın bir parçası olarak yönünü uygarlığa dönük tutmak için çaba harcıyorsa bunda en büyük pay kadınlarındır.
Cumhuriyet Devrimlerinin ruhu, kadınların da erkeklerle eşit koşullarda hayata atılması için gerekli adımları içerir. Kadınlar kimi alanlarda bu hakkı zorluyorlar ama hâlâ çok eksik var. En dengeli alan öğretmenlik. Öğretmenlerin yüzde 60’ı kadın. Ancak iş, okul yönetimine gelince kadının oranı yüzde 10’ların altına iniyor. Akademisyenlikte oran yüzde 60’a 40 kadınların aleyhine. Doktorların yüzde 45’i, tüm sağlık çalışanlarının ise yüzde 65’i kadın.
Güncel konumuz belediye başkanlarına gelince oran tıpkı okul yönetimi gibi yüzde 10’un da altında. 922 ilçede 64, 81 ilde 11 kadın belediye başkanı var. Bu sayı arttığı oranda daha insancıl bir ülke olacağız.
CHP’nin büyükşehir ve il belediye başkanları Ayşe Ünlüce (Eskişehir), Candan Yüceer (Tekirdağ), Burcu Köksal (Afyonkarahisar), Melek Mızrak Subaşı (Bilecik), Filiz Gencan Akın (Edirne) halen yüzde 50’yi aşan bir kabulle görevlerini yapıyorlar. 64 kadın ilçe belediye başkanından 25’i CHP’li.
Kadın belediye başkanı oranı yüzde 2’lerden bugünkü sayılara geldi ama yetmez. Demokrasi, eşitlik için daha fazlası gerek.”
Yenikler, ezikler, gizli müttefikler-Nedret Ersanel (Yeni Şafak)
“Görüntü şu değil mi?..
Bir, ABD ile Rusya arasında bir kare var.. Bir de, ABD ile Avrupa arasında bir kare var…
Evvelsi gün Batı’nın içindeki kareyi gayet net gördük; Beyaz Saray’da hepsi kuzu gibi sıraya girdiler ve sızlana sızlana patron ne dediyse alkışladılar…
Hatta biri ağzından kaçırdı; “Ukrayna barışı adına üç yılda yapılamayanlar iki haftada yapıldı”…
Talepleri o kadar zavallı gerilemeler yaşadı ki, son hali, “tamam barış olsun ama önce ateşkes olsun”…
Bu dramatik tablo, Trump’ın seçilmesiyle birlikte, İngiltere, Almanya, Fransa, AB ve diğer üyeleri yeniden “hizaya” geldiler. Daha önce hizadan çıktıkları için değil; o başka bir Amerikan cetveliydi, şimdi tıpkı Zelenski gibi Trump’ın beğendiği elbiseyi giydiler…
Kiev kaybedilmiş bir savaşın hem kendi hem dünya kamuoyuna pazarlanması ile Zelenski’nin koltuğunu nasıl koruyacağı üzerine hangi göz alıcı kurdeleyi takacağının derdine düştü…
Gerçekler bunlar ve savaşın üzerinden geçen yılların ve yüz binlerce ölünün ardından bu barışı “yutacaklar”…
Demokrasi, insanlar hakları, özgürlükler ve dünyada “iyilik” adına ne varsa hepsinin sözde sahibi Avrupa ülkeleri de artık yılda bir, barışın imza gününde, yeni “meçhul asker” anıtının önünde timsah gözyaşları dökerler…
Ellinci kere ders olsun için akılda tutulması gereken ise, Oval Ofis’te, Trump ve Zelenski’nin bir Ukrayna, pardon, yarım bir Ukrayna haritası önünde verdikleri siyah-beyaz karedir.
Gerisi, anlık gelişmeleri izlemeye meraklı iseniz ve bunların “dünyayı” izah ettiğine inanıyorsanız, televizyonlardaki tartışma programlarını seyredip, sabah gazeteleri okursunuz. Ama oralar geçildi. Geçilen bölümün perdesini de kapattık. (‘Alaska Zirvesi: Rusya’yı Çin’e karşı davet’, 16/08.)
Bundan gayrısı veya ‘çıkmış bölümün özeti’ şudur; Ukrayna yenildi! Avrupa, NATO, AB, ‘eski ABD’ kaybetti. Acı gelmesin. Böyle olacağı belliydi. Rusya kazandı mı? Toprak olarak evet…”
Memlekette kim mutlu?-Metin Yılmaz (Nefes)
“Emekli mutsuz.
İşçi mutsuz.
Memur mutsuz.
İşveren mutsuz.
Çiftçi mutsuz.
Öğrenci mutsuz.
Ana-baba mutsuz.
Çocuklar mutsuz.
Peki, kim mutlu bu ülkede?
Bak etrafına…
Ay sonunu getiremeyen emekli perişan, marketten çıkamayan ev hanımı dertli, kirayı ödeyemeyen genç çift bunalımda.
Çocuğuna harçlık veremeyen baba içi parçalanıyor.
Üniversite bitiren iş bulamıyor, iş bulan geçinemiyor.
Tarlaya giren çiftçi mazotun, gübrenin, ilacın altında eziliyor.
Kısacası, milletin yüzünde gülen yok.
Ama var birileri, hep keyfi yerinde olan.
Kim bunlar?
İhale kovalayanlar, beş maaş alan bürokratlar, ballı yönetim kurulu üyeliklerine oturanlar, bir de siyasetçinin gölgesine sığınıp saltanat sürenler.”
Kim bu Avukat Semra Ilık? Alanya-KKTC arası helikopter trafiği-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
“İBB soruşturmasında savcılığın ana ‘itirafçısı’ olan Aziz İhsan Aktaş’a suikast düzenleneceği iddiasıyla yapılan bir ‘çete’ operasyonu, ilginç figürleri karşımıza çıkardı. Bunlardan birisi Avukat Semra Ilık. ‘Çete yöneticisi’ suçlamasıyla tutuklanan Ilık bir avukat ama savunma sanayiinden havacılığa, inşaattan biyoteknolojiye pek çok şirketi bulunuyor. Ortakları da dikkat çekici.
Peki kim bu Semra Ilık? Kimlerle iş yapıyor?
Önce olayı kısaca hatırlayalım…
Sabah gazetesi, 17 Ağustos’ta bir iddia ortaya attı. Buna göre, Aziz İhsan Aktaş’a suikast düzenlenecekti. Azmettirici Ekrem İmamoğlu’ydu. Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski İBB Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş’e talimat vermiş, o da bir organize suç örgütüne haber göndermişti.
Keleş, avukatı aracılığıyla iddiayı yalanladı. Ve yeni kumpas kurulduğunu açıkladı. Açıklamasında, 5 Ağustos gece yarısı 23.00’da gelen iki avukatın “İstenen ifadeyi ver. Yüklü para öde. Tahliye ol” teklifinde bulunduğunu, kabul etmeyince “Aktaş’ı öldürmeye teşebbüs” ile suçlanacağını söylediklerini anlattı. Buna dair suç duyurusunu da paylaştı.
Sabah’ın haberinin ardından bir çete operasyonu düzenlendi. MHP’ye yakınlığı ile bilinen Selahattin Yılmaz, “Aktaş’a suikastı düzenleyeceği ileri sürülen organize suç örgütünün lideri olmak” suçlamasıyla dün tutuklandı. Operasyonda ‘örgüt yöneticisi’ oldukları savunulan iki de avukat tutuklandı.
Bunlardan birisi Cem Duman. Kısa süre önce kıyafetleri, lüks yaşamı, Recep Tayyip Erdoğan’la sıkı ilişkisi olduğunu ima eden sosyal medya paylaşımlarıyla gündeme gelmişti.
Diğer isim ise Avukat Semra Ilık.
2013’te Şanlıurfa’da AKP’den siyasete atıldı, Ilık. İktidara yakın çok sayıda sivil toplum kuruluşuna üye. Şanlıurfa merkezli yayın yapan medyada onu öven haberler bol bol çıkıyor. Akit TV’de programlar yaptı. CNN Türk’ün, TV 100’ün yayınlarına sık sık konuk oldu. CV’sinde ‘yılın avukatı’, ‘yılın kamuoyu araştırmacısı’ gibi ödüller yer alıyor.
Semra Ilık yalnızca bir avukat değil. Farklı sektörlerde şirketleri barındıran SMR Grup’un da sahibi.
SMR Grup’un bünyesinde Bodrum’da lüks villa projeleri olduğu söylenen SMR Yapı yer alıyor. Diğer şirketi, özel bir üniversitenin dördüncü sınıfında okurken bir öğrencinin kurduğu Zirvegen Biyoteknoloji. SMR Araştırma adlı kamuoyu araştırmaları yapan bir firması da var.”
Çek bir fetva! Günahlarımız sevap hanesine yazılsın-Mehmet Ocaktan (Karar)
“Müslüman dünyanın ilk dönemlerinden bu yana, özellikle kendi aralarında iktidar mücadelesine tutuştukları her olayda bir fetva üretilerek, haklı-haksız ayrımı yapılmaksızın olay meşrulaştırılmıştır.
Ne yazık ki bu fetva geleneği, hemen bütün Müslüman toplumları dinin asıllarından uzaklaştırarak adeta yapay bir din algısı oluşturmuş ve dini Kur’an ve Sünnetin hilafına olan olayları bile meşrulaştıran bir araca dönüştürmüştür.
Bugün Türkiye dahil, pek çok İslam ülkesinde İslam’ın özünü oluşturan temel değerlerle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan hurafeci tarikat yapıları içinde üretilen fetvalar, insanların dinle olan bağlarını zayıflatan tehlikeli bir aparata dönüşmüş bulunuyor.
Mesela, geçmişin Arap toplumlarının örfü ve kültürü içinde toplumsal bir kabul gören 6 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesi meselesini, bugünün merdiven altı fetvalarıyla dine onaylatmaya kalkarsanız, bunun adı din değil, başka bir şey olur…
Esas itibariyle dinin özüyle irtibatını kaybetmiş, dini reel hayattan koparan öylesine fetvalar var ki bu tablo karşısında, insanların zihninde bir takım soru işaretlerinin doğmasına şaşırmamak lazım.
Düşünün ki ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Dini Kavramlar Sözlüğü”nde “İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir” ifadeleri yer alıyor. Kimse kusura bakmasın, bu ifadeleri gören akıl sahibi olan makul insanlar, “Bu nasıl bir din anlayışı” diye sorma ihtiyacı hissederler.Ama insanların dine bakışını zedeleyen fetva faciaları bu kadarla sınırlı değil elbette.Mesela Diyanet’in “Fetvalar” kitabında, “aile hayatı” başlığı altında yer alan 824 numaralı fetvada, “kişi, karısının ölümü veya onu boşaması halinde karısının kız kardeşi, teyzesi ya da halası ile evlenebilir” deniliyor. Fetvalar değil, saçmalıklar kitabı mübarek…”
Fikirsizler krallığında bir kum tanesi-Kaan Sezyum (BirGün)
“Çok uzaklardaki bir ülkede, çok da bilinmeyen bir zamanda seçilen belediye başkanlarının tek tek tutuklanması gibi bir varmış bir yokmuş. Cahillerin yetki sahibi olduğu, adını yazamayanların, iki kelimeyi bir araya getiremeyenlerin, kendi dillerine uzak olanların vekil olduğu, halk fakirlikten çatlarken şatafatın ve lüksün görgüsüzce makam odalarına ve kıçları ısıtan, tüm vücuda masaj yapan makam arabalarına harcandığı, bir varmış bir yokmuş… Fakire hep yokmuş, zengine ise hep varmış.
Bu ülkede neler varmış, neler mi yokmuş? Mesela ormanlar varmış, çok güzel yeşilin her renginin olduğu, bin bir türlü canlısıyla, kuşuyla, böceğiyle, kirpisiyle, ceylanıyla, domuzuyla milyonlarca hayvana yuva olan ekosistemiyle dev ormanlar, o ormanların beslediği dereler, derelerin beslediği balıklar ve türlü türlü adını bile bilmediğimiz canlılar varmış. Sonra bu ülkeye her şeyi bildiğini zanneden ama nasıl oluyorsa sadece kendi cebindeki paranın hesabını bilen birileri gelmiş.
Çok uzaklardaki bir ülkede, çok da bilinmeyen bir zamanda seçilen belediye başkanlarının tek tek tutuklanması gibi bir varmış bir yokmuş. Cahillerin yetki sahibi olduğu, adını yazamayanların, iki kelimeyi bir araya getiremeyenlerin, kendi dillerine uzak olanların vekil olduğu, halk fakirlikten çatlarken şatafatın ve lüksün görgüsüzce makam odalarına ve kıçları ısıtan, tüm vücuda masaj yapan makam arabalarına harcandığı, bir varmış bir yokmuş… Fakire hep yokmuş, zengine ise hep varmış.
Bu ülkede neler varmış, neler mi yokmuş? Mesela ormanlar varmış, çok güzel yeşilin her renginin olduğu, bin bir türlü canlısıyla, kuşuyla, böceğiyle, kirpisiyle, ceylanıyla, domuzuyla milyonlarca hayvana yuva olan ekosistemiyle dev ormanlar, o ormanların beslediği dereler, derelerin beslediği balıklar ve türlü türlü adını bile bilmediğimiz canlılar varmış. Sonra bu ülkeye her şeyi bildiğini zanneden ama nasıl oluyorsa sadece kendi cebindeki paranın hesabını bilen birileri gelmiş.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: