TC’yi komisyona havale etmek-Işık Kansu (Cumhuriyet)
“Üniter yapı ile dertleri var. Ulus ve yurttaşlık tanımıyla didişiyorlar. ABD’nin bölgeye atadığı sömürge valisi ne derse, onun peşinden gidiyorlar.
Hedef belli: Saray anayasası yapmak.
O hedefe kilitlenenlerin PKK ile yürüttükleri pazarlığın “İmralı’dakinin çevresini tahliye etme” aşamasına geçildi.
Ne büyük rastlantı ki ilk tahliye edilen, verdiği ifadelerle CHP’li belediye başkan ve çalışanlarını içeri attıran etkin pişmancının kuzeni oldu!
Gelin görün ki terör örgütü el yükseltiyor.
Örneğin, terör örgütünün başındaki Cemil Bayık, “İzlediğimiz tarz, Türkiye’ye adım attırma tarzıdır. Ya adım atacaklar ya da başka türlü bitecek. Türkiye savaşı kazanamadı, iflas etti” diye konuşuyor.
Örgüt, Türkiye’ye diz çöktürdüğünü ileri sürerken iktidardakiler bu sözleri gönül rahatlığı ile yutup koltuklarında oturmaya devam ediyorlar. Akıllarınca, Türkiye Cumhuriyeti’ni komisyona havale edecek, yerine kendi öngördükleri Osmanlı millet modeline dayalı etnikçi, ümmetçi Saray rejimini getirecekler.
Her ne kadar CHP’nin kurulan komisyona katılması eleştirilse de Özgür Özel’in açıklamalarından anlaşılıyor ki CHP, bu noktada pek kül yutmak niyetinde değil.
Özgür Özel, “Tayyip Erdoğan’ın tuhaf beklentileri” diye tanımladığı, ömür boyu Saray’dan inmeme ısrarına karşı olduklarını söylüyor. Anayasaya uymayanla anayasa yapılmaz sözünün halen arkasında olduğunun altını çiziyor ve “Komisyon, anayasa yapacak bir komisyon değil. Ona niyetlenen bizi yanında bulamaz” diyor.
CHP’nin olduğu değil, olmadığı bir komisyondan korkulması gerektiğini belirtip “Biz, Cumhuriyetin muhafızlarıyız” diyerek iddialı bir sorumluluk güvencesi veriyor.”
Büyükelçi’nin DNA’sına bakarken, ‘Amerikan DNA’nızı mı kullanıyorsunuz?-Nedred Ersanel (Yeni Şafak)
“er seferinde tuğla gibi titri yazıp-okumaktan herkes sıkılmış olmalı, son olsun, bundan sonra ‘Bay Barrack’ diye analım…
ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, perşembe günü şöyle bir harita çizdi; “Başkan Trump, çok sayıda ülke ve farklı planlar arasında yaşanan karmaşayı ayırmaya, ‘refah içinde yaşayabilirsiniz’ diyerek ilerlemeye çalışıyor. Düşünün, sadece İbrahim Anlaşmaları’nı bölgenin güçlü oyuncularından Türkiye’yi -ki, Türkiye bölgedeki önemini her geçen gün artırıyor- birleştirdiğinizi. Ama sadece Türkiye değil, Arap olmayan nüfusu, Müslüman ağırlıklı bir ülke olarak Türkiye, İsrail, Körfez ülkeleri, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkarak Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar. Neden olmasın?”
Amerika’nın aklındakini, planını yazmaya çalışılırken, parsel parsel hep bu harita üzerinden gittik ve ‘ne yazdıysak o’ demek zorundayım, birebirdir. İsim isim aynı haritayı aylardır paylaşmaya, yetmedi, hep göze sürme teferruatla uğraşan bizim medyayı/akademyayı aynı vektöre iteklemeye gayret ediyorum. Allah’tan siz şahitsiniz…
Bay Barrack’ın tek eksiği var, o da Pakistan’dır. Unuttuğu açık, çünkü bizzat ‘patronu’ aynı gün eklemiş bulunuyor…
“Pakistan ile bir anlaşma imzaladık. Bu anlaşma kapsamında ABD ile Pakistan, onların devasa petrol rezervlerini geliştirmek için birlikte çalışacak. Kim bilir, belki bir gün Pakistan, petrolünü Hindistan’a satar…”
Askere gönderecek çocuk… Askerden gelemeyen çocuk!-Umur Talu (T24)
“Aile Bakanı hanımefendi çok önemli bir noktaya dikkati çekti; “Bugün alarm seviyesindeyiz. Doğurganlık hızı düştü. Nüfus yaşlanıyor. 20 yıl sonra askere gönderecek çocuk bulamayabiliriz.”
Burası “Ne söylediğin değil kim olduğun önemli” ülkesi ya, hemencecik tepki de çekti! Tepkiler, Aile Bakanı hanımefendinin, “Belçika vatandaşı da olduğu, çocuklarının da bir yandan Belçikalı olduğu” noktasında yoğunlaştı. Oysa Belçika da NATO üyesi, değil mi ki! Hatta “kurucu üye” yani!
Ben duyar duymaz ilk başta şöyle anladım; “Askere gönderdiğiniz çocuğunuzu bulamayabilirsiniz.”
Nitekim Karaman ve Erdoğan aileleri, ailecek askere gönderdikleri çocuklarını “canlı” bulamadılar! “Karaman ve Erdoğan ailesi” derken, karıştırmayalım, çocuğu askere giden, evladını askere gönderen birçok Karaman ve Erdoğan ailesinden biri onlar.
İskenderun Deniz Er Eğitim Komutanlığı’nda “şehit” oldu Hayrullah Hamit ve Semih Erdoğan. Nasıl “şehit” oldular? Savaşarak değil, liman kentinde, bedenleri susuz kaldığı için. Hatırlatmak için söyleyeyim: Bir mağaraya emirle ve muhtemelen gerekli teçhizatsız sokulan 12 askerin gaz yüzünden “şehit” olmasından bir süre sonra.
“Askeriye”de iki er, “acemilik”ten çıkmak üzereyken, Milli Savunma Bakanlığı’nın otopsi raporuna göre “aşırı sıvı kaybına (dehidratasyon) bağlı kandaki sodyum düzeyinin sebep olduğu çoklu organ yetmezliği” yüzünden neden ve nasıl ölüme gider acaba? Gencecik bedenler ne sebeple “dehidrate” olabilir ki? Hani Aile Bakanı hanımefendinin dediği gibi “yaşlı nüfus” da değiller, tam tersine, istediği gibi “askere gönderecek çocuk” bile değil, askere gönderilen çocuk onlar! Gönderilmiş ama sağ salim geri gidememişler.
Şimdi “tahkikat” yapılıyormuş. Tahkikat öncesi tatbikat mı vardı acaba? O kavurucu sıcakta, “yemin töreni provası” mı vardı? Ne kadar sürdü? Ceza ekstrası da var mıydı, hani düzgün yapamadılar diye? Bilmiyorum, soruyorum işte: Emri kim verdi? Hangi sıralı amir? Emri ilk veren yerine arada emri alıp emir veren bir “ast”, bir “alt” mı, sorumlu mu ilan edilir ki? Emri veren komutan, çok sık rastlanabildiği gibi, aynı zamanda “tahkikat”ı da mı yapıyor? Peki savcılık? Savcılık müdahil değil mi? Neden ki?
Hiyerarşi, emir-komuta içinde alınacak “rütbeli-rütbesiz ifadeler” gerçeği bulmaya yetecek mi?”
Gazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders-Mustafa Karaalioğlu (Karar)
“Gazze aylardır bombalar altında yok olurken ve şimdi de açlıktan ölürken öte yandan İsrail, ABD’nin sınırsız desteğiyle bölgede nüfuzunu artırırken; neredeyse hiçbir dış faktör olup bitene müdahale etmedi. 7 Ekim 2023’ten bugüne, şöyle böyle iki yıla yakın süredir İsrail’i durduracak, Gazze’yi rahatlatacak hiçbir anlamlı girişim olmadı.
Körfez rejimleri İslam dünyasını, ABD ise bütün dünyayı bloke etti. Çin ve Rusya gibi güçlü ülkeler ise Gazze’yi uğruna çaba gösterilecek, pazarlık yapılacak bir yer olarak hiç görmediler. Umurlarında olmadı…
Katliama seyirci kalan yönetimler listesi bir hayli uzundur. Tarih hamaset ve sloganla gözlenmeye çalışılan bu büyük ayıbı da kayıtlara geçirmiştir. Hiçbir şey yapamayan ülkeler bugün en azından Gazze’nin açlıktan ölümüne engel olabilirdi. Bunun için bile harekete geçmediler. Geçemediler değil, geçmediler. Böyle onur kırıcı bir dönem yakın tarihte yaşanmadı ve başta İslam dünyası olmak üzere bu dönemin yönetimleri ve liderleri için hikaye hiç iyi yazılmayacak.
Ama iyi yazılacak ve hatta yazılmaya başlanan bir hikaye var.
Batı kamuoyunun Filistin ve Gazze için bitmek tükenmez bir enerjiyle sergilediği dayanışma gibi… İlk haftadan itibaren eylemler hiç kesilmedi, uluslararası organizasyonlar devam etti ve Gazze, Hamas tartışmaları parantezinden çıkarılıp insanlık meselesi haline getirildi. Gazze bugün yeryüzünün her dinden, ırktan ve milletten en geniş katılımla sahip çıktığı bir ortak davasıdır. Benzeri de yoktur. İsrail’e en çok destek veren ABD toplumunun da, İsrail’e yan gözle dahi bakamayan Almanya halkının da ve hatta birçok İsrailli sivil toplum kuruluşunun da ortak paydası Gazze’deki insanlık dramına karşı itirazdır. Biden/Trump-Netanyahu ittifakının eşi benzeri görülmemiş yanlış stratejisi ve Filistin’i yok etme niyeti tam aksine Filistin kimliğini yeniden ve en güçlü şekilde doğurmuştur.
Küresel Gazze ittifakı, “Demokrasi öldü bitti” diyenlere de bir ders vermektedir. Tarihi, ekonomisi, diplomasisi, silahı ne kadar güçlü ve köklü olursa olsun hiçbir ülkenin yönetimi artık “bir bildiği vardır” palavrasına sığınamıyor. Çünkü, bir bildikleri olmadığı anlaşıldı. Stratejiler, analizler, güvenlik vizyonları çöktü…
ABD, Fransa, İngiltere, Almanya yönetimleri ısrarla yanlış yaparken toplumları ısrarla doğru yerde durarak onları yola getirmeyi başardı. Fransa, İngiltere, Kanada, Portekiz ve hatta Almanya -bile- Filistin’i tanıma yolunda… İspanya zaten baştan beri bu yolun liderliğini yapıyordu. Hollanda, İsrail’in suça bulaşmış bakanlarını yargılamayı bekliyor, Slovenya silah satışını yasakladı. Birçok ülke her platformda İsrail’i dışlıyor ve unutmayalım İsrail ve Netanyahu da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde soykırım suçlamasıyla yargılanıyor.”
“Aylardır gündem bombardımanı altında yaşıyoruz. Her gün “İsrail saldıracak, Ortadoğu’da büyük oyun var, Türkiye yüzyılı başlıyor, yeni anayasa lazım, komisyon kuruldu kimler girdi kim girmedi, İmralı iyi Kandil kötü, CHP’ye kayyım atanacak mı, İBB’ye yeni operasyon ne zaman” gibi onlarca başlığı kucağımızda buluyoruz. Memleket gerçek anlamda yangın yeri ve ülkede bunlar konuşuluyor.
Son 100 yılın en kötü, en başarısız, en zalim, en emek ve doğa düşmanı iktidarının yönettiği bir ülkenin gündeminin yukarıdaki başlıklar olması akıl alır gibi değil. Bununla birlikte kabul edilmeli ki bu fotoğraf bir iktidar başarısıdır. Ama yine biliyoruz ki bu başarının mimarı tek başına Saray’da oturanlar da değil. Ülkeye istikamet biçen emperyal güçlerin iktidara çok fazla destek attıklarını Saray şürekası bile itiraf etmiş durumda. Öyle ya da böyle, siyaset ve ülkenin gündemi onların belirlediği başlıklar üzerinde dönüyor. Futbol terimiyle söylersek top bir türlü Erdoğan’ın sahasına geçmiyor.
Memleketin hali ve ülke insanın konuştukları yukardaki başlıklardan çok farklı. Tek adam rejimi Trump’ın yarattığı konfor alanının keyfini sürerken, ülkenin yüzde 80’in canıyla boğuşuyor.
Eğitim, sağlık çökmüş durumda. LGS skandalı bile tek başına herhangi bir ülkede hükümet düşürür. Enflasyon durmuyor. İstanbul Temmuz ayında 12 ayın zirvesini yaşadı.
Tarımı öldürdüler. Buğday, fındık, çay, patates üreticisi hepsi birden “yandık” diye feryat ediyor. Aynı anda marketlerde incirin tanesi 25 liraya satılıyor. Çocuklar birçok meyvenin tadını bilmeden büyüyor.
İşçilerin elindeki tek silah olan grev Erdoğan’ın imzasıyla yasaklanıyor. İktidarın önerdiği rakamın kabul edilmesi için sendikalara baskı yapılıyor. Memurlara sadaka gibi toplu sözleşme öneriliyor.
Bir memleket düşünün çalışabilir durumda olan her üç kişiden biri işsiz olsun ve bu rakam 12 milyonu aşsın. Her doğa olayı afete dönüşüyor. Ormanlar yangınlarda yok ediliyor. Yangından kurtulan ağaçlar (zeytinlikler dahil) iktidarın rant iştahına kurban gidiyor.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: