Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 28 Temmuz 2025 07:31
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Sözde büyüme, gerçekte fakirleşme: Bir derecelendirme hikâyesi-Veysel Ulusoy (Cumhuriyet)

“Sizi yönetenlerin ülke notumuz yükseldi kelimesi kapsamında sevindiklerine bakmayın. Ülke üretim gücümüzde son dönemdeki erozyon artıyor ve gelecek için de tehlikeli sinyaller veriyor.

Bir ülkenin notunun yükselmesi çoğu zaman çok bozulan finansal dengelerin bir nebze olsun düzelmesiyle olur. Dibe vurmuş bir ekonomide örneğin cari açık, bütçe de hafif derecede iyileşme, kur dalgalanmalarının azalması, dış borç çevirmede sorun yaşanmaması, siyasi risklerin ve gerilimlerin ortadan kalkması gibi nedenleri ileri sürüp ülke notunu artırmanın anlamının ne olduğunu da sorgulamak sanırım gerekecektir.

Kredi notunuza bakılırken üretim gücü ve onun değişimi pek göz önünde bulundurulmaz. Ne kadar da yapısal reform sözcükleri bu kuruluşların raporlarında yer alsa da bu yapının sadece finansal kısımdaki göreceli düzelmeye denk geldiğini, üretimde yapısal sorunlarla ve onların çözüm yöntemleriyle ilgili olmadığı gayet nettir.

Ülkemizde toplam dış borcun 550 milyar dolar civarında gerçekleştiği ve bunun da üçte birinin kısa vadeli olduğu, bir de rezerv kompozisyonunda bir iyileşme olmadığı gerçeği ile kredi notunun yükselmesini bayram havasına çevirmek sadece bir algı, tüketiciye güven verme amacında bir algı olarak yorumlamak gerekir.

Gerekir çünkü reel sektörlerde fotoğraf bu algının tam tersine inanılmaz bir erimeyi gösteriyor. Bunun en yalın göstergesi “Tablo 1”de Merkez Bankası tarafından verilmiştir. Verilerin ölçüm ve sunum şüphelerini bile bir kenara koyduğumuzda bile 2025 yılının başlarında bu yana sürekli azalan bir imalat sanayi üretim gücü ve onun kapasite kullanım oranı (KKO) ile yüz yüze geliyoruz.

KKO’daki sürekli düşüş ekonomik durgunluğun kanıtıdır.”

Bu metinle dünyanın neresinde merkez bankacılığı yapılır?-Yusuf Dinç (Yeni Şafak)

“Merkez Bankası’nın çok belirgin bir karakteristiği var. Faiz artırımı söz konusu olduğunda gram tereddüt göstermezken indirim fırsatlarını istisnasız ıskalıyor. Böyle yaparak kendini sıkıştırıyor. Alanını daraltıyor, yönetme kapasitesini zayi ediyor. Powellvari bir merkez bankacılığı deneyimi sergiliyor.

İndirim fırsatlarını yerinde ve miktarında kullanabilse esnekliği kıvam bulabilecek ama katılığı sermaye sanıyor.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın Avrupa’nın geleceğine odaklı yaklaşımını görüp de imrenmemek bu şartlarda ne kabil? Draghi de öyleydi… Aktüeldense düşünsel tarafta merkez bankacılığını ele almıştı.

Merkez Bankası Garanti Bankası Genel Müdürü Akten’in tahmin ettiği miktarda faizi indirdi. Ancak öyle bir metinle çıktı ki indirim gönülsüzlüğünü her satırında vurguladı.

Jeopolitik mi dersiniz, bakanın alanı olan maliye politikasına atıflar mı dersiniz, evvelce “irrasyonel” olarak etiketlenen makro ihtiyatı politikalara sarılmak mı dersiniz, üstüne bir de ekonomiyi tam istop etme anlamı taşıyan %5 orta vadeli enflasyon hedefinin altını çizmek mi dersiniz…

Bu metni biri alsa dünyanın her yerinde merkez bankacısı diploması olarak ibraz edebilir. Ama yeni bir düzene ilerleyen ve konumunu arayan dünyanın herhangi bir yerinde bu metinle merkez bankacılığı yapılabileceğini sanmak yanıltıcı olur.”

Duydum ki iflas etmişsin “Moskova fatihi” S. Bey-Hakan Aksay (T24)

“Seninle yıllardır görüşmedik.

Görüşmemiz de şart değildi zaten.

Ama seyrek de olsa ortak tanıdıklardan haber aldığım oluyordu.

Sağlığının bozulduğunu, işlerinin kötü gittiğini, daha ciddi sağlık sorunlarını ve şirketinin çöküşün eşiğinde olduğunu duymuştum.

Dün iflas ettiğini ve moralinin çok kötü olduğunu öğrendim.

Elbette sevinmedim ama üzülmedim de.

Sen vaktiyle benim hayatımda farklı bir renk olmuştun.

Senin sayende birbirine yakın sanılan bazı özelliklerin aslında ne kadar farklı olduklarını anlamıştım.

Mesela dürüstlük ve açık sözlülük.

Sen hiç dürüst değildin, çıkarın olmadığında kimseye yardım etmezdin, bazen de durup dururken öylesine kötülük yaptığın ve bundan keyif aldığın oluyordu.

Ama akıllıydın. Ve şaşılacak kadar açık sözlüydün.

Hangi konuda ne düşündüğünü, neden öyle değil de böyle davrandığını kim ne der diye kaygılanmadan olduğu gibi açıklayabiliyordun.

Neden kötü olduğunu, kime nasıl kazık attığını senden benzeri olmayan mükemmel öykülerle dinlemiştim.

Başlangıçta – gençliğimin de etkisiyle – sana hayat ve dürüstlük dersleri vermeye çalışmıştım ama sen bunları çok kolay savuşturmuştun. Anlattığın rezillikler ile seni değil kendimi eğitme şansım olduğunu kısa sürede kavramıştım.

90’ların başındaydı. Sovyetler Birliği yıkılmıştı. Rusya’da büyük bir ekonomik ve ahlaki kriz vardı.

Benim hayatım da krizsiz geçmiyordu. Bir gazeteden atıldıktan kısa süre sonra bir televizyon kanalıyla anlaşmazlıklarım çıkıyordu. İşsiz kaldığım zamanlarda tercümanlık yaparak idare etmeye çalışıyordum.

O sıralarda benzersiz deneyimler kazandım. Birçok önemli Türk iş adamı ile tanıştım (gördüğüm iş insanlarının hemen hepsi erkekti, iş kadını yok denecek kadar azdı). Onların “bazı yönlerini” yakından tanıdım.

“Bazı yönler” derken ne kastettiğimi tahmin edebilirsiniz.

“Gerçek yüzlerini” de diyebilirdim.

Bu tablonun birkaç faktörü vardı.

Birincisi, seyahatler idi. İş seyahati bile olsa, her zamanki sıkıcı ortamlarından çıktıkları için yüzlerindeki maskeleri kolayca çıkarabiliyorlardı.

İkincisi, içki. Görece serbest ortam, Rus votkası ile sınırsız ve önceden asla öngörülemeyecek ufuklara uzanabiliyordu.

Üçüncüsü, kadın. Kadınlar. Rus kadınlar. Seyahat ve içkiden çok daha etkili bir faktördü bu. Hele hele seyahat ve içkiyle birleştiğinde “atom bombası” etkisi yaratabiliyordu.

Başlangıçta kimisi son derece “namuslu ve ailesine sadık”, kimisi “dindar, harama el uzatmayan”, kimisi siyasete veya felsefeye meraklı ve “küçük insani zaafları küçümseyen” çok sayıda patron ve şirket yöneticisi gördüm.

Bu “büyük adamlar”ın çoğu, birlikte içki içtiğimiz masalarda olağanüstü kısa sürelerde aslına dönerek görülmeyecek kadar küçülüveriyordu.

Sakın yanlış anlamayın, ben insanların içki içip eğlenmesine, canının istediği kişilerle tanışmasına ve ilişki kurmasına falan karşı değilim.

Ama bu “değişimin” nasıl gerçekleştiği ve çevreye nasıl “atıklar” bıraktığı önemliydi.

En yakından tanıma şansı bulduğum ve diğerlerine de tepeden bakan S. Bey ile enteresan bir ahbaplığımız olmuştu. Onunla uzun ve açık sözlü konuşmalar, benim yalnızca kendisini değil, tüm bu “cebi para dolu ama sürekli aç ve küstah” kitleyi daha iyi tanımamı sağlamıştı.

Ben bu arkadaşlara “Moskova fatihleri” adını koymuştum. Uzun yıllar önce bu başlıkla yazı da yazmıştım.”

Sayın Devlet Bahçeli’ye açık mektup-İsmail Pehlivan (halktv.com.tr)

“Dostum Necati Şahin sanatçı kişiliğini yine konuşturmuş.

Bir süre önce MİT Başkanı İbrahim Kalın’a yazdığı ve köşemde yayımladığım mektubu ses getirmişti. Kalın, ‘hassasiyet’ gösterip, gereğini yapacağına söz vermişti. Hatta sevgili İsmail Küçükkaya’ya mesaj göndererek Suriye’deki Alevi soykırımına sessiz kalmayacağını söylemişti.

Lakin nafile!..

Suriye’de Alevi soykırımı dur durak bilmiyor. Emevi artığı Selefi HTŞ canileri Alevi katliamına devam ediyor hala!

Şimdi de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bir sanatçı, bir Alevi, bir insan olarak yazdığı mektuba yer veriyorum.

İçten ve duygulu olduğu kadar gerçekçi bir yaklaşımla meramını dile getirmiş sevgili Necati…

Dilerim Devlet Bahçeli bu samimi sesi kulak arkası etmez…

Sevgili Necati bakın Alevi gönül gözüyle muradını nasıl da içtenlikli dile getirmiş:

“Sayın Genel Başkan,

“Cumhurbaşkanı Yardımcıları biri Kürt, biri Alevi olsun” düşüncenizi Alevi “gönül gözü”yle yorumlama muradıyla yazıyorum bu mektubu.

Sizin, Alevi toplumunun sosyal örgüsünü bildiğinizi, ancak derine inmediğinizi seziyorum.

Şöyle; Alevi Toplumu’ndan bir “İnanç Önderi” Cumhurbaşkanı olursa, Devlet o kişi ile Alevi toplumunu denetim altına alır, yönlendirir, niyeti gerçekçi değildir.

Çünkü Alevilik’te “İnanç Önderi” yoktur.

Kimi Aleviler’in kendilerini öyle lanse etmeleri sizleri yanıltmasın.

Yoktur.

Alevilikte “Yol Hizmetkarı” vardır.

Dedeler de “Yol” hizmetkarıdır.

Her Dede kendi ocak taliplerinin hizmetkarıdır.

Bektaşi Babalığı da böyledir…

Devlete hizmet ile Yol’a hizmet bir arada olmaz.

Yol’a uygun düşmez…

Alevi Yol Hizmetkarı’na bırakın böyle bir makamı, eli teraziye bile değmemeli…

Alevilerin sosyal geni tek kişiye biat etmeye elverişli değildir.

Kaldı ki, Aleviler’de “Biat Kültürü” de yoktur…“

Dünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor?-Fehmi Koru (Karar)

“Dünya yakın zamanda köklü bir değişime girdi; buna kuşku yok. İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan ‘Yeni Dünya Düzeni’ çoktandır çatırdıyordu; şimdilerde onun yerine oluşacak yeni düzenin sancıları çekiliyor.

Bizdeki ‘Terörsüz Türkiye’ hedefi gibi, 60 milyon insanın canına mal olmuş savaştan sonra, 1945 yılı dolayımında, global platformda, ’savaşsız bir dünya’ özlemi yükselmişti; o günden günümüze Avrupa’da can yakıcı savaşlar çıkmaması, dönemin hedefine uygun bir sonuçtur.

Küçük-büyük ihtilafların savaşa dönüşmemesi için pek çok alanda kurumsal tedbirler alındığı biliniyor.

Şimdi ise, alttan alta, ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ beklentisi köpürtülüyor.

Gazze’de yaşatılanlara bakılırsa, önümüzdeki dönem acımasız ve kanlı geçecek…

Kimileri, son cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda da olsa partilerinin de desteklediği Tayyip Erdoğan’ın kazanması üzerine, 28 Mayıs 2023 akşamı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sarf ettiği cümleyi, o anın coşkusuyla verilmiş sıradan bir mesaj olarak değerlendirme eğiliminde…

“Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez” cümlesini…

Türkiye de değişiyor, hem de yine MHP liderinin başlattığı hamlelerle…

Ne zaman o cümlesini yazımda veya ekranda tekrarlasam, ben de Bahçeli gibi,  “İnşallah” temennisini ekleme ihtiyacı duyuyorum.

İhtiyatımın sebebi, dünyada kendisini fark ettiren gelişmelerin ne kadarında Türkiye’nin değiştirici aktörler içerisinde yer aldığını veya hiç değilse değişimin hangi yöne doğru evrileceğini öngörebilecek durumda olduğunu bilmemem…

Aklıma bu konuyu getiren, Karar’ın dünkü “Suriye’de hava niye değişti?” manşet haberi oldu.

Suriye’de, Ankara’nın yerinde kalmasını istemediği Beşşar Esad’ı kaçmaya zorlayan değişmeyle, Esad’ın yerine Ankara’nın olumlu baktığı biri – Ahmed el-Şara – iş başına geldi.

Ahmed el-Şara, Heyet Tahrir-üş Şam (HTŞ) adlı, BM, ABD, AB ve Türkiye tarafından ‘terörist’ kabul edilen bir örgütün Ebu Muhammed Colani kod adıyla bilinen lideriyken, nasıl oldu ise oldu, Suriye Cumhurbaşkanı haline geliverdi.

Sahi, bu değişim nasıl oldu?

YouTube’da karşıma çıkan bir videoda ‘Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılında Suriye büyükelçiliği görevine getirilmiş Robert S. Ford adlı Amerikalı diplomatın açıklamaları, bu ara soruya kısmen de olsa aydınlık getiriyor.

Amerikalı emekli diplomat, 2023 yılı Mart ayında, çatışmacı ortamlarda arabuluculuk görevi üstlenen bir İngiliz sivil toplum kurumu tarafından aranmış. Kendisinden beklenen yardım, İdlib’te hakimiyet kurmuş olan HTŞ’nin lideriyle görüşerek, onu terörist ortamdan normal politik ortama gelmeye ikna etmesi…

Ford iki kez görüşmüş Colani ile.

İlkinde, militan kıyafetli, uzun sakallı Colani’yle karşılaştığında, ona, Arapça olarak “Senin gibi biriyle böyle bir görüşme yapabileceğim aklımın köşesinden bile geçmezdi” dediğinde, onun da “Benim de öyle” cevabını verdiğini aktarıyor Amerikalı büyükelçi.

Mart 2024’te.

Bu ilk görüşmeyi Eylül ayında ikincisi izlemiş.

İkna etkili olmuş olmalı ki, aynı yılın Aralık ayı başlarında, Colani liderliğindeki HTŞ, Halep’ten başlayıp Hama yoluyla Şam’a ulaştı ve ertesinde de sakalını kısaltmış Colani’yi, takım elbiseli, kravatlı Ahmed el-Şara’ya dönüşmüş olarak gördük.”

Kısa bir üniversite tercih rehberi-Hayri Kozanğlu (BirGün)

“Sevgili gençler YKS sonuçları açıklandı. Şimdi sıra tercihlere geldi. Belki yaşamınızın en önemli kararlarından birini vermenin eşiğindesiniz. Öncelikle; yakınlarınızın, arkadaşlarınızın önerilerini can kulağıyla dinleyin, üniversitelerin tanıtım faaliyetlerini dikkatle izleyin, ama bir birey olarak son kararı kendi iradenizle verin. Çünkü bu sizin kariyeriniz; önünüzde yaşanacak uzun bir ömür, çalışma yaşamında geçirilecek nice yıllar, yapılacak yanlış bir tercihte çekilecek zahmetler  var.

Genç arkadaşlarımıza yardımcı olması umuduyla, tercihte bulunurken göz önünde bulundurulması gereken başlıca etmenleri, sorulmasında yarar olan soruları 15 maddede özetledim.

1) Yeteneklerim beni hangi alana yönlendiriyor? 

Kişinin çalışma yaşamında seferber edebileceği yetenekler çok önemlidir. Sayısal konulara çok yatkın bir insanın el becerileri gelişkin olmayabilir. Dil becerileri üst düzeyde bir gencin, matematikte başarı düzeyi düşük seyredebilir.

Yeteneklerim beni hangi alana yönlendiriyor? Sosyal bilimlere mi yatkınım, yoksa fen bilimlerine mi? El becerilerim mi daha gelişkin, yoksa bilişsel becerilerim mi? Matematik mi, Mimarlık mı? Yoksa müzik veya spor eğitimi mi? Bu sorulara cevap aramadan bir tercihte bulunmayın.

2) Gönlümden ne okumak geçiyor? 

Tüm diğer faktörler bir yana, insanın en sevdiği işi yapması, günün sonunda kendini mutlu hissetmesi, gönül huzuruyla işine odaklanması da büyük önem taşır.

Fazla para getirmese de felsefe mi okumalıyım? Hayvan sevgim nedeniyle veterinerliğe mi yazılmalıyım? Yoksa çocukluğumdan beri bilgisayar oyunları oynadığım için yazılımcılığı mı seçmeliyim? İstediğim bölüme puanım tutmasa da sonra yatay geçiş olanaklarını da zorlayarak; inşaat mühendisliğinden endüstriye, tarihten sosyolojiye kayma fırsatlarını göz ardı etmemeliyim. Sosyolojiye girsem, puanını tutturamadığım psikolojiden seçmeli ders alabilir miyim? Yan dal, çift anadal olanaklarını kullanarak hayalimdeki alana sarkabilir miyim?

3) Hangi üniversiteye gitmeliyim? 

Bazı üniversitelerin ünü okuduğunuz branşın önüne geçebilir. Oradan aldığınız diploma ömür boyu tüm kapıları açabilir. Oranın mezunu olmak, bulunduğunuz sosyal ortamda bir anda prestijinizi yükseltebilir. Sizi doğrudan kurumun ilişki ağlarına, dayanışma bağlarına  dahil edebilir. Araştırmalar,  “sinyal etkisi” denilen o üniversitenin imajının, işe alırken çoğu zaman eğitimde  insanın üretkenliğini artıran bilgi ve becerilerin önüne geçtiğini gösteriyor. Tercihlerinizde, okuyacağınız bölümün yanı sıra, okulun tarihini, misyonunu, hoca sayısı ve kalitesini de göz önüne almalısınız.

Örneğin İngiltere’de Oxford, Cambridge; ABD’de Harvard, Stanford, MIT, Yale; Fransa’da Sorbonne bu kapsamdaki üniversitelerdir. Bizde ise ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ mezuniyeti bu nitelikte kabul edilebilir. Veya Ankara’da Mülkiye, İstanbul Hukuk Fakültesi köklü kurum imajı verebilir. Hacettepe Tıp diploması parlak bir öğrenci olduğunuzun teminatı sayılabilir. Vakıf üniversiteleri arasında Bilkent, Koç, Sabancı kurumsallaşma özellikleriyle öne çıkabilir.

Üniversite seçerken, Üniversite Memnuniyet Araştırması sonuçlarına bakmanız, o üniversitenin (bölümün )  mezunlarının hangi sektörlerde, ne koşullarda iş bulduğunu da irdelemeniz tavsiye edilir. Ayrıca seçeceğiniz  okulda, değişim programlarının yaygınlığı ve staj olanakları da giderek önemi daha fazla anlaşılan etmenlerdir.”

Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Şalvarını sevdiğim…
Sonraki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Schengen’de yeni sistem

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Gökyüzünden İHA yağıyor

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

“Menemen enflasyonu”

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?