Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 21 Temmuz 2025 19:52
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Türkiye’ye bakıyor, Suriye görüyor-Namık Tan (T24)

“Erdoğan, Türkiye’nin iktisadi imkânlarını ve kabiliyetlerini ne kadar yetersiz hale getirdiğinin haliyle bilincinde. Dolayısıyla, “gerçeklerden kopuk olduğu” iddiası gerçeği yansıtmıyor. Aksine gerçeklerle her aynaya bakışında göz göze geliyor. Sorunun ne olduğunu da aynadaki sureti kadar açık seçik görüyor.

Ancak, Erdoğan yüzleşmek yerine gerçeklerden kaçmayı, gerçekleri eğip bükmeyi ve dışarıya dönük yetersizliğini içeriye dönük hıncıyla örtmeyi yeğliyor. Başka seçeneği kalmadığını, elinde kalan bu tek seçeneğin de nihâyet pek inanmadığı bir çözümden ibaret olduğunu da biliyor.

Erdoğan’ın ne anlatacak öyküsü ne yürüyecek siyaset yolu kaldı. Siyasal ömrünün gurup vaktinde olduğunu, ardında ne bir parti ne bir kurulu düzen bırakacağını kendi de anlıyor. Gerçek çözümün seçime gitmekte ve kendini siyasetten mezun edip köşesine çekilmekte olduğunu görmek onu adeta dehşete düşürüyor ve yanlıştan yanlışa sürüklüyor.

Dış politika ve özellikle Orta Doğu konuları Erdoğan için böyle istim salma alanı. Nasıl olsa atış serbest: Kimsenin adalet, eğitim ve ekonomi bu haldeyken dönüp de Suriye’ye, Irak’a bakacak mecali yok. AB’den, sığınmacıları tutma ve adaylıktan fiilen vazgeçme karşılığında tahsis edilen ödeme düzenli alınıyor. ABD’den de İsrail’in güvenliği eksenli yeni Orta Doğu’ya karşı çıkmamak için aldığı “aferin” ona yetiyor.  

Bu bağlamda PKK’nın simgesel veya göstermelik silah bırakma töreni bile Kürt yurttaşlarımız dâhil kimsede çarpıcı bir coşku yaratmadı. Bunun bir nedeni çeyrek yüzyıllık deneyimiyle halkın Erdoğan’ın bel kıran çalımlarından bezginliği, U-dönüşlerinden yılgınlığı; bir diğer nedeni de onun güvenilmez hale gelmiş olması. Çünkü meselenin ülkenin geleceği değil, Erdoğan’ın siyasî ikbali olduğunun herkes farkında.

Şu tarihî (!) denilen konuşmasında Erdoğan, neden bayrakların asılmadığını sorgulayarak kendi destekçilerini de azarladı. Ondan sonra yine o bildik fetih, ecdad, ezan, bayrak söylemine sarıldı. Daha ilk günden gereğini yapmaktan, “musafaha” gibi ağdalı Arapça sözcükler kullanarak kucaklaşmaktan değil, esasen elini öptürmekten bahsetti. Demokrasi, hak ve özgürlükler onun sözcük dağarcığında yer almıyor.

Onun yerine anlamı ve içeriği belirsiz bir “ümmet” örtüsü çıkarıyor. Tarih süpermarketinin rafları arasında, kafasına göre zikzaklar çizerek alışverişini alelacele tamamlayıp, kendi mutfağında yine kendi uydurduğu bir reçeteyle ağza konamayacak bir bulamaç hazırlıyor. Cumhuriyetten zinhar söz edemiyor, ona ancak “istiklâl savaşı nüvesi” diyerek uzaktan bakıyor.

Çünkü Erdoğan aklınca saatleri Cumhuriyet tarihimizin sıfır anına, o Osmanlı’nın yıkıldığı ama Cumhuriyet’in henüz kurulmadığı “boşluk” durumuna geri almayı amaçlıyor. Oysa, tarihin sıfır anında olan biz değiliz, komşumuz Suriye Arap Cumhuriyeti. Nitekim Erdoğan’ın konuşması da Türkiye değil Suriye Cumhurbaşkanı havasında. Sanki Ahmed El Şara’yı vantrolog gibi karnından konuşturmaya çalıştığı izlenimi veriyor.”  

Altan Öymen-Örsan K. Öymen (Cumhuriyet)

“Türkiye’nin en değerli gazetecilerinden, yazarlarından ve siyasetçilerinden birisi olan Altan Öymen’i, 19 Temmuz 2025 tarihinde kaybettik.

1932 yılında İstanbul’da doğan, aslen Trabzonlu olan Altan Öymen, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1950 yılında gazetecilik mesleğine başlayan Altan Öymen, Ulus, Yeni Ulus, Halkçı, Tercüman, Akşam, Yeni Gün, Öncü, Cumhuriyet, Milliyet, Radikal gazetelerinde çalıştı; muhabirlik, haber müdürlüğü, yayın yönetmenliği, yazarlık gibi birçok görev üstlendi; Türkiye’nin en önemli haber ajanslarından birisi olan ANKA Ajansı’nı kurdu.

Altan Öymen, 1950 yılından 2025 yılına kadar, 75 yıl boyunca, medyada sorumluluk üstlenerek ve emek harcayarak, nadir rastlanan bir başarıya imza attı.

Altan Öymen, bu kadar uzun bir süre medyaya hizmet etmekle kalmadı, mesleğini yürütürken, meslek ilkelerine ve meslek ahlakına da sahip çıktı; nicelikle birlikte, nitelik bağlamında da medyaya büyük katkılar sağladı.

Altan Öymen, “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar”, “…Ve İhtilal” adlı kitaplarında da, bir yandan kendi yaşamını, bir yandan da yaşadığı yıllardaki siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel gelişmeleri kaleme alarak, gelecek kuşaklara çok önemli eserler bıraktı.

Altan Öymen, hayat hikâyesinden de anlaşılacağı gibi, yaşama, insanlığa, vatanına, halkına tutkuyla bağlı, mücadele gücü yüksek bir insandı.

Altan Öymen hiçbir zaman emekli olmadı, ölene kadar Türkiye için emek verdi.

Altan Öymen bu özellikleriyle birlikte, nezaketi, iyimserliği, soğukkanlılığı, hoşgörüsü, sabrı, insancıllığı, aklı, zekâsı ve bilgisiyle de ön plana çıktı.

Altan Öymen yarın, çok sevdiği kardeşi gazeteci-yazar Örsan Öymen’in 38. ölüm yıldönümünde, onun yattığı mezarlıkta, çok sevdiği eşi Aysel Öymen’in yanında toprağa verilirken, ölüme meydan okumak, geleceğe umutla bakmak, en doğrusudur.”

LGS 2025: Algılar, gerçekler ve iç muhasebe-Yusuf Kaplan (Yeni Şafak)

“LGS sonuçları üzerine oluşturulan çarpık algı, ortalığı karıştırmaya yetti: Algı, aklı çarmıha gerdi, demiştim postmodern toplumu özlü bir şekilde tanımlarken. Post-truth / hakikat-sonrası çağında, yalanı doğru’dan daha hızlı yaymanız ve oluşturduğunuz algı’nın hızla taraftar toplaması şaşırtıcı değil.

Koskoca ülke bir anda yalana teslim olabiliyor! MEB yetkilileri açık ve net bir şekilde böyle bir hâdisenin olmadığını, olmasının da mümkün olamayacağını açıkça açıklamalarına rağmen bu algı doğruymuş gibi kabul edilebiliyor ve yalan üzerinden bir söylem inşa edilebiliyor hâlâ!

Bugün sütunumu bu konuyu açıklığa kavuşturan güzel bir yazıya ayırıyorum. MTO talebesi Mehmet Varıcı hocamızın yazısı her şeyi bütün yönleriyle izah ediyor.

2025 LGS sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte eğitim kamuoyunda sevinçle kuşatılmış ama sorularla yoğrulmuş bir atmosfer doğdu. Sosyal medyada dolaşıma giren ve bazı köşe yazılarına da taşınan dikkat çekici bir iddia öne çıktı: “Tam puan alan öğrencilerin çoğu imam hatipli.” Sansasyonel görünümlü bu iddia, şaşırtıcı bir hızla yayıldı; sınavın güvenilirliğine gölge düşüren, halkın zihninde şüphe doğuran bir algı operasyonuna dönüştü.

Bu tür spekülatif anlatıların hangi sosyolojik zeminde bu kadar kolay karşılık bulduğunu anlamak gerek. LGS gibi yüksek ölçekli bir sınavda 500 tam puan alan öğrenci sayısı bir önceki yıla göre iki katı aşkın artış gösterdi: 2024’te 352 olan sayı, bu yıl 719’a ulaştı. Bu olağandışı artış, kimi çevrelerde “sorular sızdırıldı mı?”, “ölçme geçerliği zayıf mıydı?” gibi soruların doğmasına neden oldu. Özellikle imam hatip okulları etrafında dönen geçmiş tartışmalar da bu yeni iddiayı doğrudan ideolojik bir zemine çekti.

İddiaların merkezinde Bursa›daki bir imam hatip ortaokulunun sosyal medya paylaşımı yer alıyordu. Söz konusu okul, Türkiye genelindeki 63 imam hatipli tam puan alan öğrenciden 36’sının fotoğrafını içeren bir tebrik afişi hazırlamıştı. Ancak bu paylaşım, yanlış bir algıya yol açtı: Sanki tek bir okuldan 36 birinci çıkmıştı! Bu görsel yanılgıyı temel alan bazı siyasetçiler, sosyal medya paylaşımlarında sınavın meşruiyetini sorgulayan cümleler kurdu. Tartışma hızla büyüdü.

Ancak MEB’in yayımladığı istatistikler bu iddiaları açık bir biçimde yalanladı. Bursa’da sadece 20 öğrenci tam puan almıştı ve bunların yalnızca ikisi imam hatip kökenliydi. Ortaya atılan algının tamamen yanlış olduğu netleşti. Fakat burada üzerinde durulması gereken asıl mesele şu: Yanlış bilgi neden bu kadar kolay yayıldı? Doğru olan, neden daha az duyuldu?”

Ümmet nutukları güzel de keşke katili durduracak bir de gücümüz olsaydı-Mehmet Ocaktan (Karar)

“Müslüman toplumların içinde bulunduğu acıklı ve çaresiz tabloyu tarif etmekte kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Gazze’de yüzyılın en büyük soykırımı yaşanıyor, yeni çağın Hitler’i için bebekleri katletmek bile yeterli olmuyor ve Suriye’ye saldırarak kendine yeni katliam alanları yaratıyor. Bu gidişle katilin nerede duracağını da kimse bilmiyor…

Batı dünyasının yönetici elitinin katliam ortaklığını hepimiz biliyoruz. Ama her şeye rağmen, Batı başkentlerinde vicdanları kararmamış milyonlar Gazze için isyan çığlıklarını yükseltmeye devam ediyorlar.

Ancak Türkiye dahil bütün Müslüman ülkeler bu insanlık dışı katliamları sadece seyrediyor ve Müslüman ahalinin kılı bile kıpırdamıyor. Şimdilik bol bol dua ediyorlar, bir de Cola döküp, cafe basmayı ihmal etmiyorlar.

Artık çok iyi biliyoruz ki başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkeler katile karşı zerrece somut bir adım atamamalarına rağmen, yüksek perdeden hamaset dolu ümmet nutukları atmayı pek seviyorlar.

Bu konuda öylesine örnekler var ki gösteriden öte bir anlam ifade etmeyen hamaset cümlelerini duydukça, insanın utancından yerin dibine geçesi geliyor… “Ortadoğu bizden sorulur”, “Libya’ya, Karabağ’a nasıl girdiysek, gerekirse İsrail’e de aynısını yaparız.” Ümmeti gaza getirecek bu tür nutuklar güzel de keşke bir de katili durduracak gücümüz olsaydı…

Hiçbir somut adım atmadan topluma hamasi hayaller pompalamak sadece iktidar erkinden gelmiyor elbette. Bir de iktidar medyası var ki onların durumu, kelimenin tam anlamıyla zavallıca bir görüntü arz ediyor. Şu ifadeler nasıl bir aklın ürünü olabilir ki: “PKK’dan sonra sıra İsrail’de. Bu kader kaçınılmaz. Ne kadar tehdit ederse etsin İsrail korkuyu kendi evinde yaşayacaktır. Ya Türkiye’nin önünde diz çökecek ya da intihar edecektir!”

Biraz tarihten, jeopolitikten haberdar ve de Allah’ın bahşettiği akıl nimetine sahip olan bir medya mensubu bu ifadeleri kullanabilir mi? Ama artık Gazze mücahitliği de Kudüs sevdası da bu tür ucuz ve sadece ayran kabartan gösterişli cümlelerle sergileniyor.

İsrail’e karşı “Bir gece ansızın…”, “Sen bittin, Türkiye’nin önünde diz çök” benzeri cümleler kurmayı çok seviyoruz ama ne hikmetse katilin bizim bu kükrememizden haberi yok… Bu yüzden Suriye’yi bombalıyor, biz de bol bol konuşuyoruz.

Çünkü katili durdurabilecek ne bir gücümüz ne de diplomatik kabiliyetimiz var. Ama bu çorbada bizim de bir tuzumuz var, bebekler katledilirken yedi ay boyunca İsrail’le ticarete devam ettik, eğer bu mücahitlikten sayılırsa…

Peki neden Müslüman toplumlar böyle çaresiz ve sefil durumda?

Genelde şöyle bir anlayış var; “Aslında Müslüman ülkeler ümmet bilincine sahip olsalar ve de ibadetlerini bihakkın yerine getirseler bütün bunlar başımıza gelmezdi…” Neden biz dini sadece ritüellere indirgeyerek bu kadar dar bir alana hapsediyoruz, doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Ayrıca mesele din ya da ümmet meselesi değil ki… Bir insanlık dramı ile karşı karşıyayız, vicdanlarımızı kanatan katliamlar karşısında nasıl bir insani durum sergiliyoruz, önemli olan o…

Çok dua edersek, hatta toplu namazlar kılarsak İsrail katliamdan vaz mı geçecek? Elbette Müslümanlar dua eder, ibadet eder ama bu Allah’la kul arasındaki bir mesele. Evet çok dua ediyoruz ama katliamlar durmuyor.”

Erdoğan, Bahçeli, Öcalan: Ümmet, millet, reel siyaset-Yaşar Aydın (BirGün)

“MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan, sürekli artan bir dozda gündelik siyasette kendini hissettirmeye başladı. İmralı tutanakları, örgüte ve farklı siyasi parti liderlerine yolladığı mektuplar kamuoyunun gündeminde. Kapılar tamamen açıldığında, İmralı da tıpkı Beştepe ve Balgat gibi siyasetin ağırlık merkezlerinden biri olmaya aday. Bunda kuşkusuz Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden, ülkenin ihtiyaçlarına kadar tüm siyasi okumalarının birbirine bu kadar yakın olması gerçekten çok şaşırtıcı. Hiç temas etmeden, neredeyse birbirini tamamlar tarzda açıklamaların gelmesi, aynı kitabı okuyan ya da aynı öğretmenden ders alan öğrencilerin bile zor başaracağı bir mevzu.

Ortak çağrıların arka planını değerlendirmeden, geçen hafta yaşanan birkaç başlığa kısaca bir göz atmakta fayda var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce Ortadoğu üzerinden Kürt, Türk, Arap ittifakını ümmet birliği olarak açıkladı. Sonra MHP lideri Bahçeli, yeni bir fikir ortaya atarak “Cumhurbaşkanı yardımcılarının biri Alevi, diğeri Kürt olsun” açıklaması yaptığı iddia edildi. İddia edildi diyoruz çünkü İsmail Saymaz’ın haberi yalanlanmamakla beraber şu saate kadar bir açıklama da gelmedi.

Son olarak da DEM Eş Başkanı Bakırhan, T24’e verdiği röportajda “CHP masaya gelirse belki de İmamoğlu serbest kalır” diyerek, dolaylı da olsa oluşan üçlü ittifaka ana muhalefet partisini de davet etti. Hem de bunu çok talihsiz örnekler vererek yaptı.”

Sıcak para stoku beş ayda 15,9 milyar dolar eridi-Naki Bakır (Dünya)

“İçeride siyasilere yöne­lik yargı süreçleri, dışarı­da küresel ticaret savaş­ları, jeopolitik riskler, bölge­sel istikrarsızlık ve savaşların damgasını vurduğu yılın ilk beş ayında Türkiye’ye yöne­lik karşılıklı sıcak para hare­ketlerinde net bazda 13,8 mil­yar dolarlık çıkış yaşandı. Bu dönemde, yabancıların Tür­kiye’deki sıcak para stokunun piyasa değerinde 15,9 milyar dolarlık bir erime yaşandı.

Yabancı yatırımcıların ka­lıcı nitelikteki doğrudan ya­tırımlarının aksine, risk algı­sı durumlarında ani çıkışı ile ekonomide dalgalanmalara ve krizlere yol açma tehlikesi bulunan söz konusu kısa va­deli spekülatif yabancı serma­ye yatırımlarında geçen yılın tümünde 22 milyar dolar do­layında net giriş yaşanmış, sı­cak para stokunun piyasa de­ğeri de 2024 sonu itibarıyla 307,3 milyar dolara ulaşmıştı. Stokun piyasa değeri bu yıl ilk beş ayda hem yaşanan çıkışlar hem de portföydeki enstrü­manların fiyat değişimlerine bağlı olarak yaşanan erimey­le mayıs sonu itibarıyla 291,4 milyar dolara indi.

Merkez Bankası’nın önce­ki hafta açıkladığı ödemeler dengesi tablosundaki akım verilerine göre ocak-mayıs döneminde ülkeden net sıcak para çıkışlarının büyük bölü­mü tahvil, bono gibi borçlan­ma senetleri ile yabancıların Merkez Bankası’ndaki kısa vadeli mevduatları ve Türki­ye’ye açtıkları kısa vadeli kre­dilerde gerçekleşti.

Beş ayda devlet tahvillerin­den 4 milyar 372 milyon, ban­ka kağıtlarında 62 milyon do­lar net çıkışa karşın, yaban­cılar özel sektör borçlanma senetlerinde net 1 milyar 155 milyon dolar alım yaptılar ve bu hareketler toplamda net 3 milyar 284 milyon dolarlık bir çıkışla sonuçlandı. Borsa’da özel sektör hisselerinde net 350 milyon dolarlık alıma kar­şılık banka hisselerinden 463 milyon dolarlık net satıcı olan yabancıların bu işlemlerinde ise net 113 milyon dolarlık bir çıkış yaşandı. Bu gelişmelerle toplam portföy yatırımlarının netinde 3 milyar 397 milyon dolarlık bir çıkış gerçekleşti.

Merkez Bankası’ndaki kısa vadeli mevduat hesapların­dan beş ayda net 6 milyar 115 milyon dolar çeken yabancı­ların, bankalardaki TL mev­duatları ise net 3 milyar 569 milyon, yabancı para mevdu­atları da 3 milyar 651 milyon dolar arttı.

Beş ayda Türk bankaları yurt dışından kullandığı kı­sa vadeli kredilerde 8 milyar 590 milyon dolarla net ödeyici olurken, diğer sektörlerce net bazda 1 milyar 137 milyon do­lar yeni kısa vadeli kredi kul­lanımı gerçekleşti. Yabancılar anılan dönemde ayrıca özel sektöre net 1 milyar 880 mil­yon dolarlık da kısa vadeli ti­cari kredi açtı.

Bu gelişmelerle ocak-ma­yıs döneminde akım veri ola­rak ülkeden net 7 milyar 875 milyon dolarlık bir sıcak pa­ra çıkışı yaşandı. Ödemeler dengesi tablosunda net hata ve noksan kaleminde görülen 5 milyar 906 milyon dolarlık kaynağı belirsiz çıkışla birlik­te, beş ayda fiilen kaydedilen toplam net çıkış 13 milyar 718 milyon dolara ulaştı.”

Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale “Türk sorunu” yaratmak
Sonraki Makale “WhatsApp Üniversitesi” mezunları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Schengen’de yeni sistem

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Gökyüzünden İHA yağıyor

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

“Menemen enflasyonu”

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?