Cuma, 8 Ağu 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 20 Temmuz 2025 18:02
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Altan abisiz gazetecilik-Ahmet Tan (Cumhuriyet)

““Gazeteci olunmaz. Gazeteci doğulur” gerçeğine inanan kuşaktandı.

Gerçek sözcüğünü parantez içine almaya gerek yok.

Buna yürekten inanıyordu.

Babası Hıfzırrahman Raşit Öymen’in izinde CHP’de siyaset de yapmıştı.

Ama gazeteciliğin dünyanın en güzel mesleği olduğunu her fırsatta söylüyordu.

Mesleğe girişte genç gazetecinin yazgısını usta meslektaşlar belirlerdi. (Şimdi gazetecilik gibi tüm mesleklerin kaderini malum usta belirliyor.)

“Mesleğe iyi sarılmışsan ya senden önce ya da birlikte yola çıktıklarınla bir gazetede karşılaşır durursun. Yeter ki mesleğin hakkını vermeye çalış” böyle derdi.

“Mesleğin hakkını vermek” ucu açık bir hedef.

Tutturmak kolay değil.

Ülke siyasetindeki fırtınalar, iniş çıkışlar, darbeler, sıkıyönetimlere rağmen alnının akı ile sürdürebilenlerin başında geliyordu.

Yurtsever ve hakça gazeteciliğin bu gerçeğe inanmış gazetecilerle birlikte yapılabileceğine inanıyordu.

Bunu 12 Mart 1971 muhtırası sonrasının zor ortamında hayata geçirmeye yöneldi.

“Devletin” sakıncalı saydığı birçok aydını 1950’lerde kurulup sonra kapatılan Anka Haber Ajansı bünyesinde bir araya getirdi.

Yazdığı yazı yüzünden Akşam gazetesi ile ilişiği kesilmişti.

ANKA’yı yeniden canlandırmaya yöneltti.

Yanına üç kalem emekçisi Sevgi Soysal, Gül Önet ve Ali Polat’ı da alarak Kızılay’da tek odalı bir ofis tuttu, abonelerine Ankara haberi geçmeye başladı.

Bu dört kişilik ANKA daha sonraki yıllarda bir gazetecilik okulu oldu.

Uğur Mumcu, Örsan Öymen, Sevgi Soysal, Hasan Cemal, Oktay Kurtböke, Kuvvet Başarır, Hikmet Bilâ, Adem Yavuz, Zekai Durmuş, Osman Arolat, Ahmet Tan, Rafet Genç, Teoman Erel, Nuri Çolakoğlu, Uluç Gürkan, Varlık Özmenek, Yalçın Küçük, Füsun Özbilgen, İsmet Solak, Yazgülü Aldoğan, Zafer Mutlu, Derya Sazak, Sevim Baran, Metin Aksoy, Ahmet Ünal Dilekçi (Delikçi), Timur Türkan, Conxita Işık, Özer Esmer, Koray Düzgören, Enver Delikçi, Fahrettin Fidan, Ali Çağatay, Mümtaz İdil, Vahap Munyar, Mustafa Sönmez, Ahmet Abakay, Abbas Güçlü, Veli Özdemir, Atilla Akay, Ragıp Erten, Raşit Gürdilek, Nursel Gürdilek, İsmet Demirdöğen, Kamuran Zeren, Haldun Armağan, Fatih Güllapoğlu, Cenap Kayasü, Fevzi Argun, Ali Tarık Hatipoğlu, Rahmi Yıldırım, Adnan Keskin, Sedat Bozkurt, Alaattin Aktaş, Önder Doğan, Nuray Babacan, Sevkuthan Nevsuhan, Nurcan Gökdemir, Celal Yıldırım, Genco Dönmez, Mehmet Öngeoğlu, Erdem Gül, Eylem Düzyol, Naki Bakır, Esin Yıldırım, Nesrin Hocaoğlu, Sebahat Karakoyun, Zübeyde Yalçın, Saliha Çolak, Tuncay Keser, Mansur Çelik, Sibel Hürtaş, Ruhdan Uzun, Meltem Özgenç, Murat Eşkinat, Bora Selek, Mustafa Akbaş, Can Güleryüzlü.

Bugün kutladığımız Kıbrıs Barış Harekâtı’nı izleyen haber emekçisi Adem Yavuz şehit düştü.”

Yüzde 70’le kazanacak adaydan sonra birinci parti polemiği-İhsan Aktaş (Yeni Şafak)

“Cumhuriyet Halk Partililer, yerel yönetimlerde siyaset adına dahiyane bir yöntem keşfettiler. Belediyelerde çivi çakmadan, kılını kıpırdatmadan siyaset yaptıkları için ellerinde kalan boş vakti ve yatırımdan arta kalan parayı kendi iletişimlerine harcıyorlar. Böylece İzmir gibi dünyanın en kötü yönetilen belediyelerini bile tekrar tekrar kazanabiliyorlar.

Cumhuriyet Halk Partisinin aksine AK Parti ise kalkınmacı, yatırımcı ve hizmet partisi olduğu için yatırım, kalkınma ve yerel yönetimlerde hizmet kültürüne aşırı dozda sarıldı. Bu yüksek hizmet motivasyonu, AK Parti’ye sosyolojiyi unutturdu. AK Parti, yaklaşık 15 yıl boyunca belediyelerde uçsuz bucaksız hizmet sunarak, güçlü ekonomi ve güçlü liderlik sayesinde halkla konuşmaya, kendisini anlatmaya neredeyse ihtiyaç duymadı. Dünyada hiçbir hükümete nasip olmayacak şekilde, yüzde 50’ye yakın oy zaten “hakk-ı müktesep” gibi AK Parti’ye geliyordu.

Bu nedenle 2019 seçimlerine giderken partinin kendi içinde en çok tartıştığı konu, partililerde oluşan halktan kopukluk ve kibir meselesiydi. Sayın Cumhurbaşkanı, taksici görünce “Hasan abi” der, yaşlı birini görünce elini öper, şehit annesiyle birlikte ağlar, derdi olan kişinin derdine ortak olurken; o dönemde parti teşkilatlarının halktan uzak ve mesafeli tutumunu asla kabullenememişti.

CHP’ye dönecek olursak, 2019 seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kazanan CHP; İzmir, Kadıköy, Beşiktaş, Çankaya, Bakırköy ve Karşıyaka’daki belediyecilik anlayışından farklı bir yöntem izlemedi. İmamoğlu, kendi ifadesiyle “Kadir Topbaş, İstanbul’un altyapısını 2030 yılına kadar tamamladı. Ben böyle büyük yatırımlarla uğraşmadan doğrudan halkla ilişkiler, reklam ve siyaset yapacağım” demişti ve bunu da uyguladı.

Bütün eleştirilere rağmen -ki AK Parti İstanbul’da alışılmışın dışında güçlü bir muhalefet yürüttü ve İBB Meclisi’ndeki tartışmalar TBMM tartışmalarından daha çok gündem oldu- “Bu adam hizmet etmiyor, yatırım yapmıyor, İstanbul’un kaynaklarını hizmet yerine reklama harcıyor. Çivi çakmadan belediye başkanlığı yapıyor” eleştirileri dün gibi aklımızda. Ancak AK Parti’nin bu güçlü muhalefetine rağmen CHP, İstanbul’da yüzde 40 bandının altına düşmedi. İstanbul seçimlerine iki parti CHP yüzde 40, AK Parti yüzde 40 olarak başladı. Seçim atmosferi dengeleri değiştirdi. Özellikle emekliler ve dar gelirli kesimden yüzde 5’lik seçmen grubu sandığa gitmeyince, bu durum rakibe yüzde 10 avantaj olarak yansıdı.

CHP, İzmir’de ve Kadıköy’de ne yaptıysa İstanbul’da da aynısını yaptı. Milyar dolarlık kaynakları reklam, medya satın alma ve seçmen satın alma yöntemleriyle İstanbul ve Türkiye genelinde bir seçim başarısına dönüştürdü. İstanbul ilçelerinde yapılan kampanyalarda CHP, her birimde AK Parti’nin yaklaşık dört katı harcama yaptı.”

Makbul Kürt.. Makbul Alevi… Bahçeli’nin yeni teklifi ne anlama geliyor?-İsmail Pehlivan (halktv.com.tr)

“Gazeteci kardeşim İsmail Saymaz, halktv.com.tr’deki yazısında MHP lideri Bahçeli’nin birkaç ay önce milletvekilleriyle gerçekleştirdiği toplantıda “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun” ifadelerini kullandığını duyurdu.

Sevgili İsmail Saymaz, Bahçeli’nin “milli bütünlüğü ve kardeşliği pekiştirmek için” bu öneriyi dile getirdiğini ifade etti.

“Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun”

Kulaklarımıza ne de hoş geliyor.

Alevi olacak olan cumhurbaşkanı yardımcısı Türkmen mi olacak yoksa Zaza mı olacak? Örneğin Alevi Arap da Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilecek mi? Kürt olacaksa sanırım Alevi Kürt olmaz, Sünni Kürt olur!

Peki, Sayın Devlet Bahçeli’ye sormak istiyorum:

Cumhurbaşkanı hep aynı mezhepten, yani Sünni mi olacak? Sünni olacaksa etnik kökeni ne olacak? Türk mü, Kürt mü, Çerkez mi, Gürcü mü olacak. Onu da söyle bilelim!

Önerideki iki Cumhurbaşkanı yardımcısının biri halihazırda Kürt… Diğer cumhurbaşkanı yardımcısı Alevi olursa;

Alevi Katliamları ile yüzleşilecek mi? Zaman aşımı kaldırılarak gerçek failleri bulunup yargılanacak mı?

Aleviler, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi rahat bir nefes alabilecek mi?

Cemevleri diğer inanç kesimlerinin ibadethaneleri ile aynı yasal statüye kavuşacak mı?

Alevi çocukları zorunlu Sünni din derslerinden muaf olacak mı?

Alevilerin kutsal mekanları olan tekkeler, dergahlar gibi ibadethaneleri külliyeleriyle birlikte Alevilere devredilecek mi?

Madımak ‘Utanç Müzesi’ olacak mı?

Bölücü ve asimilasyoncu bir odak olan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kapatılacak mı?

Bugün Selefi Emevi din anlayışının fetva kurumu gibi görev yapan, Alevi düşmanı Diyanet İşleri Başkanlığı kamu kurumu olmaktan çıkarılıp Sünni inanç sahiplerine devredilecek mi?”

Sizi bu kadınlar yıkacak-Ahmet Taşgetiren (Karar)

“Nereye gittiğinizin farkında değilsiniz.

Bazı şeyleri “inadına” yapıyorsunuz.

Kanal İstanbul’u “inadına” yapacağınızı en yukardan ilân ettiniz.

Şimdi zeytinliklere karşı ekolojik jenosid uygulama işini de “inadına” yapacağınızı bizzat komisyon başkanı ağzından seslendirdiniz. “Siz yaptırmayız demeseniz biz yaptıracağız demeyiz, siz geçirmeyiz demeseniz bir geçiririz demeyiz.”

Böyle yürütüyorsunuz memleketin işlerini.

“Ben ekonomistim” diye diye de geldi memleket ekonomisi bu hale. “Onların kafası basmazdı!”

“Nas var nas”ı da “inadına” üslûbuyla seslendirdiniz “Nas”taki hikmetten habersiz. Öyle inadına işler yapmasaydınız bugün faiz, sanki size isyan ediyormuş gibi bu seviyelerde olmazdı.

Epeyce bir zamandan beri “Yargı” alanında da “inadına” işler oluyor. Oysa en olmayacak alan o. O alanda adaleti geri planda bırakırsanız, o alanda “bir topluluğa olan kin” ile hareket edilirse, ki onun altında ilkel öfkeler, hesaplaşmalar vardır, arz titrer yaptıklarınızdan…

“Ekolojik jenosid” dedim. Türkçesi “Çevre soy kırımı” demek. Zeytinliklere yönelik kök kazıma hazırlığı var ya, işte onun gerçek adı “ekolojik jenosid – çevre soykırımı”dır.

Kadınların çığlığını duymuyorsunuz. Kapınıza kadar, Meclis’in kapısına kadar geldiler, boğazları yırtılırcasına bağırıyorlar, ki duyun diye, duymuyorsunuz.

Adrese teslim düzenlemelerde ısrar ediyorsunuz. 80 bin zeytin ağacının kökü kazınacak, sözüm ona başka yerlere taşınacak diye kamuoyu avutulacak, neymiş o zeytinliklerin altında kömür madeni varmış, onlar işletilecek de elektrik üretilecekmiş…

Zeytini anlatıyor bölgenin köylü – şehirli kadınları…

Yollara düşüyorlar, çoğunun yaşları ilerlemiş, kiminin ayağında şalvar, Meclis’in kapısına dayanıyorlar, “Bu cinayeti işlemeyin” diye yalvarıyorlar. “Kendi coğrafyanıza karşı, dağlarınıza karşı, toprağınıza karşı bu cinayeti işlemeyin. Yangınlar zaten yapıyor jenosidi. Siz yapmayın. ”

Geçen gün (7 temmuz) t24’te Cansu Çamlıbel’in TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç’la mülâkatını okudum. Bana göre TEMA Vakfı, taa “Toprak Dedemiz” diye tanımlanan Hayrettin Karaca’dan beri bir çığlıktır Türkiye adına. Şimdi de Deniz hanım çığlık atıyor. Bakın ne diyor:

“… Şu anda Afşin’deki termik santralde acayip bir durum var. Yine özelleştirilmiş bir termik santralde ne filtre çalışıyor ne bir şey. Oradaki insanlar çatır çatır kanser oluyor, akciğer problemleri tavan yapmış. Biz şimdi bu konuda TEMA olarak bir belgesel film hazırlıyoruz. O kadar etkisindeyim ki ben neredeyse akşamları elektrik yakamıyorum evde. Çünkü yaktığım her ampul ya da fişe taktığım her alet bir insanın canı anlamına geliyor. İnsanların canı pahasına öyle bir kirlilik içinde enerji üretiliyor. Böyle bir şey olmamalı. İstanbul’da yaşayanlar hiçbir şey görmüyor. Ben Zonguldak Çatalağzı’nı bir gördüm, o gün dünyam değişti. Kadının teki “Siz İstanbul’da lamba yakacaksınız diye benim çocuğum kanser oluyor” diye ağlıyordu. Çünkü İstanbul’a elektrik oradan geliyor. Bilmediğin zaman, birey olarak sorumluluğunu da anlamıyorsun. Ama işte santrallerin, madenlerin yanında yaşayanlar biliyor çünkü sonuçlarını dramatik olarak yaşıyor her gün.”

Her ahval ve şeraitte beyefendi-Ayça Atikoğlu (T24)

“Pınar Kür’ün ölümünü yazarken Altan Öymen’in haberi geldi. Babamı kaybettiğimdeki kadar derin   bir acı duydum.

Herkes için büyük bir kayıp, insan yazmaya bile çekiniyor böylesi bir kıymeti. Ne yazsak eksik olacak zira ama biz eski Milliyet çalışanları için, onunla geçirdiğimiz onlarca yıl benzersiz hayat dersleri ile hafızamızın en kıymetli köşesinde hep duracak.

Altan Öymen’in en büyük özelliklerinden bir tanesi iktidar, güç, para, şöhret falan ile tanımlanamamasıydı, hepsinin ötesindeydi.

Yeni yayın yönetmeni olmuş, odasına çağırmıştı, dış haberlerde değişiklik yapmak istiyordu. Yabancı diller üzerine sohbet ediyorduk ki Fransızcayı nasıl öğrendiğini anlattı. Uçak kaçırmak suçlaması ile hapse atıldığı dönem, hücrede geçirdiği uzun ıssız günlerden sonra bir gece işkenceden perişan bir genci atmışlar yanına. Genç çocuk bütün gece inleyip durmuş. Ertesi sabah kendine geldiğinde ‘Nesin, kimlerdensin’ yerine ‘ne biliyorsun’ diye sormuş Altan Abi, genç de Galatasaray Lisesi mezunuyum, Fransızca biliyorum demiş. “Bana yüz kelime ve fiilleri yaz. Seni buradan alıp götürürler, ben yine yalnız kalırım. Bir şey öğreneyim bari” demiş. Dediği gibi de olmuş. Genci yanından almışlar, o hapisten Fransızca öğrenerek çıkmış.

Bakanlık yapmış birisinin, hapiste hayıflanıp ‘bana ha’ diye kahredeceğine o yeni bir dilin keyfinin peşine düşmüş. Bu Altan Abi’den öğrendiğim ilk ders oldu, hiç kimse onu alaşağı edemezdi çünkü o kendini bu sıfatların ötesinde yerleştirmişti.

Yayın yönetmenliğinden alınıp, tuvaletin yanında küçücük odaya konulduğunda da aynı Altan Öymen’di.

Toplantıya girerken haber merkezinde kimin açıkta kalmış poğaçası varsa alıp yerdi, yadırgamaz, yargılamazdı. İnsana dair hiçbir şey ona yabancı değildi.

Sekreteri Birkan Hanım’ın yaş günü için toplandığımız ucuz bir Sirkeci meyhanesinde gıcır lacivert takım elbisesi içinde, inanılmaz bir zarafet ile Birkan Hanım ile vals yapmıştı. Sirkeci’de meyhane, Viyana’da saray onun için fark etmiyordu, o hep aynı zarafet ile davranıyordu.

Karısı ameliyat olduğunda koridorda volta atarken de gördüm, CHP’nin bir kongresinde (küçük bir grup tarafından) yuhalanırken de hiç istifini bozmuyordu, sözünü mutlaka yerine ulaştırıyordu.

Milliyet’ten sonra da hep görüştük, bazı yaş günlerini birlikte kutladık, evimize geldi, evine gittik, her ahval ve şeraitte beyefendi olan, bu dünyada tanıdığım tek insandı.”

Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Arkeoloji Müzesi TBMM gündeminde
Sonraki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

“Trump Koridoru” geliyor

Medya Günlüğü
8 Ağustos 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
8 Ağustos 2025
GünlükManşet

İran’dan Zengezur tehdidi

Medya Günlüğü
8 Ağustos 2025
GünlükManşet

Tanımak ya da tanımamak

Medya Günlüğü
8 Ağustos 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?