Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 17 Temmuz 2025 19:57
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

FETÖ’ye desteklerinin sonucundan ders çıkarmadılar-Mehmet Y. Yılmaz (T24)

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz’un yıldönümünde yaptığı konuşmada “hâlâ FETÖ virüsünü bünyeden söküp atamadık” dedi.

“Tedbiri elden bırakmayarak, FETÖ’yü, Türkiye için bir tehdit unsuru olmaktan çıkaracağına” da söz verdi.

Darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçti.

Bu süre zarfında hukuken tartışmalı birçok yetki de kullanılarak Bank Asya’nın önüne araba park etmiş olanlar bile soruşturmadan geçirildi.

Ama Cumhurbaşkanı virüsün bünyeden sökülüp atılamadığı kanısında.

Nasıl oldu da bu örgüt böyle dallanıp budaklanabildi?

Fetullahçı örgütlenmenin 1970’lerin başında tek tük açılan Işık Evleri ile başladığını biliyoruz.

Ancak bu örgütün, askeri darbe yapmaya cüret edecek kadar büyümesi AKP iktidarı dönemine rastlıyor.

AKP iktidarı döneminde, Fetullahçı çeteye bağlılıklarını bildirmek için Pensilvanya’ya kadar giden bürokrat, politikacı ve iş adamı sayısının ulaştığı muazzam rakamlar bunun bir göstergesi.

Öyle bir dönem yaşandı ki bu çetenin onayı ya da izni olmadan, devlette kimse iş yapamaz hale gelmişti.

Bunun bir numaralı sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi.

20 Mayıs 2014 günü söylediği bu sözde vurguladığı gibi:

“Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.”

Millet onu seçip, ülkeyi yönetme görevini verdi ve o bu görevini yerine getirmek için bu çeteden medet umdu.

“Aynı menzili maksuda yürüdüklerini” zannediyormuş, daha sonra böyle söyleyecekti.

Sonradan “rabbim ve milletim affetsin” dedi ama görüyorsunuz kendisi de itiraf ediyor; darbe girişiminin ardından 9 sene geçti, örgüt hâlâ tamamen sökülüp atılmış değil.

2010 yılında Fetullahçılar, devlet içindeki örgütlenmelerini bir adım daha ileriye taşımak için KPSS sorularını, kendi toplulukları içinde dağıttılar.

Daha önceden beri meğerse devlet içinde bu yolla örgütleniyorlarmış, olay kurcalandıkça ortaya çıktı.”

Öcalan, Ramazan, Altaylı-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)

“Memlekette “süreç bayramı” var. Gelgelelim “hukuk ve özgürlük bayramı” yok. İşte bu yüzden belki de kimse ne çözene ne çözüme inanıyor!

Hani tarihte her şey iki kez tekrar eder ya… İlki trajedi, ikincisi komedi. İmralı’daki görüşme notları sızınca DEM Parti’den hızlı bir açıklama geldi. Metnin tahrif edilmiş olduğu söylendi. 28 sayfalık notları okudum. Diyelim gerçekten tahrif edildi. O halde bile açık bir gerçek ortada duruyor: İmralı’da Öcalan ile PKK yöneticilerinin temas kurmasına izin verilmiş! Üstelik hem yüz yüze hem de uzaktan bağlantıyla.

İşte tam da bu sırada Adalet Bakanlığı’na Silivri’den giden bir dilekçe konuşuluyordu. İBB İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanı Ramazan Gülten’den bahsediyorum. Hakkında rüşvet aldığına dair tek bir delil olmayan Gülten, 26 Nisan’dan beri özgürlüğünden mahrum.

Daha önce hikâyesini anlatmıştım. Bu seferki konu ise doğmak üzere olan çocuğu.

37 haftalık kız bebeğin, normal doğum tarihi 6 Ağustos. Sağlıklı doğarsa adı Maya olacak bebek, doktor raporlarına göre “riskli gebelik” durumunda. İşte bu yüzden, Ramazan Gülten iki kez cezaevi idaresine, bir kez de savcılığa doğum izni talebinde bulundu, reddedildi. Şimdi de Adalet Bakanlığı’na yazdı.

Gülten’in dayanağı, 2012 yılında getirilen, kamuoyunda “Haberal düzenlemesi” olarak bilinen yönetmelik. Ergenekon kumpasında tutuklanan Mehmet Haberal’ın ölüm döşeğindeki annesini ziyaret edebilmesi için oluşan kamuoyu baskısı sayesinde, Meclis, “mahpus yakınlarının yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır hastalık hallerinin bulunması halinde yakınlarını ziyaret edebilme” düzenlemesi yapmıştı. İşin ilginç yanı, aynı pakette bir de “Öcalan düzenlemesi” gelmişti. Buna göre, hükümlü örgüt liderlerinin avukatları aracılığıyla örgüt yönetmesi durumunda avukat görüşü engellenebiliyordu.

Devir değişti.

İktidar, Öcalan ile yeni çözüm sürecini başlattı. Sırf Öcalan için getirilen görüş yasağı bitti.”

Sonunu düşünmeyen rezil olabilir-Ali Saydam (Yeni Şafak)

“Özgür Özel bir televizyon kanalında 15 Temmuz özel yayını için konuk olmuş. Haftalık Oksijen gazetesi de konuşmanın tamamını yayınlamış. Bu şekilde CHP’nin ifadelerindeki tenakuzların tarihine bir yenisi eklenmiş.

Öyle şeyler söylemiş ki, adeta CHP herkesten çok darbeye karşı çıkmış ve o gece başta Özel bir kahramanlık öyküsü yazmışlar. Erinmeyin; şu adresten Özel’in tarihi nasıl çarptırmaya çalıştığına tanıklık edin: https://shorturl.at/dfzVi

15 Temmuz’un ertesinde ne demişti bunlar? “Bu bir tiyatrodur”, “15 Temmuz kontrollü darbe girişimidir”, “AKP biliyordu. Sonuçları kendi işine yarayacağı için sesini çıkarmadı”. Her ne kadar Özgür Bey, darbe girişiminden bir hayli zaman geçtikten sonra: “15 Temmuz bazı yerlerde ‘tiyatroydu’ deniliyor, tiyatro miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi; rejime, Meclis’e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediyordu” demiş olsa da, ‘tiyatro’ iddiasını ortadan kaldırmak için ciddi bir çaba harcamadı.

CHP’nin dış politikada bütünsel, tutarlı bir yaklaşıma sahip olup olmadığına yönelik bol miktarda şüphe vardı. Buna dair birçok örnek vermek mümkün. Zeytin Dalı Harekâtı sırasında “şehir merkezine girmeyin” çağrısı, Libya’da “ne işimiz var” tepkisi, Dağlık Karabağ savaşının en kritik aşamasında Suriye’den mücahit götürüldüğüne yönelik çıkış, Mavi Marmara meselesinde alınan pozisyon, yüzümüzü ABD’ye dönmemiz gerektiğine dair tespit, tezkereye karşı çıkış, Ukrayna’nın yanında yer alıp Rusya’ya posta koyma önerileri, S400’ler kullanılmıyor diye getirilen abuk sabuk eleştiriler… Say say bitmez.

Özgür Bey bu son tarihî konuşmasıyla da YouTube arşivlerinde espri konusu olarak dolaşan kelamlarına bir yenisini eklemiş:

“Biz şu anda bir darbe sürecindeyiz. Erdoğan kendinden sonra cumhurbaşkanı olması olası Ekrem İmamoğlu’na hem de milletin kendisine verdiği 15 buçuk milyon oya da hürmetsizlik ederek darbe yaptı. Rakibini hapiste tutuyor. Trump’ın yardımcıları şöyle değerlendirmelerde bulunuyorlar: ‘Üçüncü dünya ülkelerinde bunlar olur. Rakibini içeri tıkarsın, ondan kurtulursun.’ dediği süreçte, bir kör kuruş yok ortada İstanbul operasyonunda ispatlayabildikleri.”

Özel öyle tehlikeli bir iş yapıyor ki, bunun hesabını ne o verebilir ne de CHP. Yasal süreç devam ediyor, bütün suçlananların içinde bir tek baklava kutucusu konusunda adamın suçlu olduğunu kabul ediyor diğerlerinin tamamının arkasında duruyor. Ya başta İmamoğlu bütün savunduğu tutuklular suistimal, irtikap, rüşvet konusunda suçlu bulunup hüküm giyerlerse ne yapacak?

Siyasette sonunu düşünenler kahraman olamazmış ama, düşünmeyenlerin de rezil olma ihtimalleri hayli kuvvetliymiş.”

3 milyar liralık pis koku-Deniz Zeyrek (Nefes)

“Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin LGS tartışmasını başlatan muhaliflere tepki gösterirken “Gerizekalıya anlatır gibi anlatıyoruz ama yetinmiyorlar” demiş.

Konuşmanın devamı da var ama önce bir detaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Lütfen telefonunuzdan ya da bilgisayarınızdan Google arama sayfasını açın ve “anlatır gibi” yazın.

Bakın bakalım çıkan başlıklarda ne yazıyor.

Neye anlatır gibi?

Kime anlatır gibi?

Öyle anlaşılıyor ki Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin, arkadaş sohbetlerinde anlattığı bir şey anlaşılmayınca Google’da gördüğünüz o kalıbı sıkça kullanıyor.

Dilerim CHP’lileri eleştireceğim derken başka bir yerin öfkesine maruz kalmaz.

Şimdi gelelim konuşmanın devamına. Şöyle diyor Bakan Tekin:

“Şimdi diyorlar ki ‘LGS’den pis koku geliyor’. Ben bunu söyleyen kişiye şunu söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden çıksın. Çünkü pis koku varsa eğer Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin ülkenin, milletin, vatandaşın parasını çarçur ettiği, rüşvetle yargılandıkları bütün bu sürecin içerisinde pis koku oradan geliyordur. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi’nin dışına çıksınlar, pis kokudan kurtulacaklar.”

Sayın Bakan ülkenin milletin vatandaşın parasının çarçur edilmesinden söz ediyor ya…

Aklıma kendisinden önceki Millî Eğitim Bakanlarından birinin söylediği bir cümle geldi:

“Siz ÇEDES’le, tarikat cemaatlerle oyalanırken bakanlıkta kitap ihaleleri, İmam Hatip Lisesi inşaat ihaleleri yapılacak. Dönüp bakmayacaksınız dahi… Ülkenin milletin vatandaşın parası kime gidecek farkına dahi varmayacaksınız.”

‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma-Fehmi Koru (Karar)

“Almanya’da Hitler’in hüküm sürdüğü dönemle ilgili belgeselleri izleyenler bilir: Nasyonal Sosyalistler’in düzenlediği mitinglere genci ve yaşlısıyla yüz binler büyük bir coşku ile katılmıştır.

Hepsi de lidere sonsuz sadakatlerini sunmak için yırtınan yüzbinler…

Kalabalıklardan aldığı güçle Avrupa’yı istila şehvetine kapılan Hitler’in açtığı savaşlarda 60 milyon Avrupalı’nın hayatını kaybettiği bilinir…

İkinci Dünya Savaşı Almanya’nın yenilgisiyle sona erdi; Hitler ve yanındakiler hayatlarına kendi elleriyle son verdiler… Savaşın hesabını sormak son safhasında askerleriyle müdahalede bulunan ABD’ye düştü.

Nasyonal Sosyalist kadro Amerikalı yargıçlar önüne çıkıp ağır cezalara çarptırıldılar.

Yüzbinlerce insanın yürüyüşlerine katıldığı, onbinlercesinin parti teşkilatı içerisinde yer aldığı, binlercesinin ölümcül kararları yerine getirdiği Nazi kadrosundan kaç kişi yargılandı, dersiniz?

Ben söyleyeyim: Üst kadrodan sadece 24 kişi ve değişik uğraş alanlarından da 185 kişi…

Geri kalanlarını ‘yeniden kazanma süreci’ içerisinde eğitimden geçirmekle yetindi savaşın galipleri…

Dünya sinemasının en iyi 10-15 filmi arasında mutlaka anılan ‘Nürnberg Mahkemesi’ni (Judgement at Nuremberg) izlemiş olanlar, galip güçler temsilcileri, Nazi zulmüne maruz kalmış, yakınlarını ve bütün varlıklarını kaybetmiş kişiler ve onların mensup oldukları kesimlerin, acılarını sineye çekmek zorunda kalışlarının beyaz perdeye yansımasından etkilenmişlerdir…

Filmin sonunda şu bilgi paylaşılır: “Bizim bu filmi çevirdiğimiz şu günlerde (1961 yılı) Almanya’daki cezaevlerinde tek bir Nazi suçlusu kalmadı.”

Gazze konusuna global yaklaşımı eleştirmek üzere İngiliz gazetesi Guardian’da yazan Alman gazeteci Eva Ladipo, Nazi irtibatı sebebiyle Nürnberg’de yargılanan dedesi Walter Warlimont ile onun gibi subay olan kardeşinin, mahkemede müebbet hapis cezası aldıkları halde altı yıl sonra cezalarının azaltılmış ve 1954’te de serbest bırakılmış olduklarını duyurdu.

Daha büyük bir toplumsal kazanç için bazen acılara katlanmak, hatta bazen de onları unutmuş görünmek gerekebilir.”

Rüşvet skandalında ikinci perde | Hâkimden itiraf: Başsavcı Vekili yaptırdı-Timur Soykan (BirGün)

“Önceki gün yayınlanan haberimizde anlattık: ‘Lvbel C5’ adıyla bilinen ünlü rapçi Süleyman Burak Bodur (24), şarkı sözlerinde uyuşturucu maddeye özendirdiği iddiasıyla 5 Mayıs 2025’te gözaltına alınmıştı. Şarkıları sosyal medyada on milyonlarca kişi tarafından dinlenen Lvbel C5, Gebze Adliyesi’nde Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanıp Kandıra Cezaevi’ne konulmuştu.

Bir gün sonra Süleyman Burak Bodur’un ‘nüfuzlu’ bir yakını tutuklama kararına itirazı inceleyecek Hâkim O.Y. ile makamında görüştü. Hâkim O.Y., bu kişiye Avukat E.A.’nın telefon numarasını verdi ve onunla görüşmelerini istedi. Avukat E.A. ise Süleyman Burak Bodur’un yakınlarından tahliye için 500 bin dolar istedi. Bu paranın yargı mensuplarına verileceğini iddia etti.

Bu kabul edilmeyince rüşvet talebini 100 bin dolara kadar indirdi. Ancak Süleyman Burak Bodur’un yakınları Adalet Bakanlığına gidip üst düzey bürokratlarla görüşerek olayı anlattı. Bunun üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı suçüstü yapılmasına karar verildi. Avukata ilk etapta teslim edilecek 50 bin doların seri numaraları kayıt altına alındı.

8 Mayıs 2025 günü İstanbul Sancaktepe’deki bir lokantada Süleyman Burak Bodur’un yakınlarından 50 bin doları alan Avukat E.A. tutuklandı. Paranın verilmesinden önce polis E.A.’nın konuşmalarını kaydetmişti. Avukat E.A. Gebze ve İstanbul’daki adliyelerde büyük bir rüşvet ağını anlatmıştı. Bu parayı yargı mensuplarına paylaştıracağını ve kendisine küçük bir meblağ kalacağını söylemişti. Hâkimler Savcılar Kurulu ise skandalda adı geçen yargı mensupları hakkında inceleme başlattı.

Bu skandalın çok daha derin olduğu iddia ediliyor.”

Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale “Hiç kendimiz olduk mu?”
Sonraki Makale Rusya Norveç’i geçti

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Schengen’de yeni sistem

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Gökyüzünden İHA yağıyor

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

“Menemen enflasyonu”

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?