AKP iktidarı tam kaybetmeye giderken…Orhan Bursalı (Cumhuriyet)
“İki gün içinde çok şey oldu. Tabii ki aniden değil, bu yıl içinde pişirilen yeni sürecin sonuçlarını yaşadık. Öcalan’ın sahneye çıkartılması ve PKK’nin feshinin ilanı. Önceki gün silah bırakma ve yakma töreni. Dün de sürecin mimarı, başlatıcısı olan Cumhurbaşkanı’nın konuşması.
Erdoğan’ın devreye soktuğu bu yeni sürecin gelişme çizgisi şöyle:
Bu sürecin başlama nedeni: 2024 yerel seçimlerinin neredeyse topyekûn kaybı.
İkinci neden, artık Erdoğan iktidarının kesin sonunun geldiğinin ve seçimleri kesin kaybedeceğinin ortaya çıkması.
Bunların da temelinde, yaşadığımız gibi, ekonomik yağma, bilgisiz yeteneksiz ve halkı hiçe sayan yönetimin Türkiye’yi enflasyon ve pahalılık girdabına sürüklemesi ve bu milletin artık kesin AKP yönetimine son verme iradesinin görülmesi yatıyor.
Erdoğan, seçimi kazanmadan iktidar meşruiyetinin olmayacağını biliyor. Zamanı da dar.
DEM’in seçimlerde tayin edici rolünü görüyor. Kent ittifakının CHP’nin yerel başarısında etkisini biliyor.
Ve yeni bir oyun kuruyor.
CHP belediyelerini ve mümkünse de merkezini dağıtmak. Gözden düşürmek, seçimi kazanamaz hale getirmek. Belediyelere karşı başlayan, belki de ülkenin gördüğü en iyi belediye yönetimlerini bertaraf etme operasyonlarını başlatıyor.
Ama bu operasyonların, içlerinin önemli ölçüde boş olduğunu ve geri tepeceğini de hesaplayarak, seçimi kazandıracak asıl oyun planını aslında belediye operasyonlarından önce devreye sokuyor: Kürt meselesi, Öcalan ve DEM ile ittifak.
İktidar meselesi için Kürt kördüğümünü çözmek. DEM’i devşirmek.”
Erdoğan’ın konuşması: Temkin, zafer ve umut-Aydın Ünal (Yeni Şafak)
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin 32’nci İstişare Toplantısı’nın açılışında beklenen konuşmayı yaptı. Erdoğan’ın konuşmasına bir bütün olarak temkin, zafer ve umut duyguları hâkimdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Terörsüz Türkiye projesinin başından itibaren olduğu gibi, önceki gün terör örgütünün silahlarını yakması konusunda da temkinli bir dil kullandı. Süreci izlediklerini, bir adım atılırsa kendilerinin de adım atacağını, terör örgütünün çıkışı için kapıları ardına kadar açacaklarını belirtti. Bir pazarlık, müzakere, al-ver sürecinin olmadığını vurgulaması önemliydi. “Sular tersine akmaz ama akarsa gereğini yaparız” diyerek net bir uyarıda bulundu. TBMM’de bir komisyon kurulmasına başta temkinli bakan Erdoğan, silahların yakılmasıyla birlikte dünkü konuşmasında komisyona yeşil ışık yaktı.
Erdoğan’ın temkinli dili; tereddüdü, kaygısı, zihninde soru işareti olan kesimleri de rahatlattı: “41 yıllık parantez kapanmaktadır. Bırakınız tedirgin olmayı, aziz milletimizin her bir ferdi, terörle mücadelemizin bu başarısından dolayı sevinmeli, bayram etmeli, Türkiye’nin her sokağı, caddesi, her hanesi ay yıldızlı bayrağımızla donatılmalıdır” dedi Erdoğan. Süreci MHP Genel Başkanı Bahçeli ile birlikte yürüttüklerini, kendisinin ve Sayın Bahçeli’nin Türkiye’nin hayrına olmayacak hiçbir işte bulunmayacaklarını özellikle vurguladı. Şehit anne-babalarına “Ellerinizden öpüyorum” diyerek seslendi Erdoğan ve şehitlerimizin hatırasının asla çiğnenmeyeceğini ifade etti.”
Erdoğan’ın konuşmasındaki iki kritik bölüm-Gökçer Tahincioğlu-(T24)
“ürkiye, günlerdir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin Kızılcahamam kampında yapacağı konuşmaya odaklanmıştı. PKK’nın silah bırakma seromonisinin hemen sonrasına denk gelmesi, doğal olarak, ana başlığın da bu konuyla ilgili olacağı yorumlarına yol açıyordu. Öyle de oldu.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, “tarihi bir konuşma olacak” notunu düşmesi nedeniyle hemen herkes dikkat kesilmişti ve Erdoğan’ın bir müjde, bir yasa çalışması, bir iddia açıklaması bekleniyordu.
Konuşma bittiğinde sosyal medyada bir grup, “Bunun neresi tarihi?” yorumlarını yaparken bir grup ise konuşmanın gerçekten tarihi önemde olduğunu savunmaya başladı.
Konuşmanın tarihi nitelikte olup olmadığını, bundan sonra yaşanacaklar belirleyecek aslında. Erdoğan’ın işaret ettiği başlıklarda yaşanacaklar, belki bu konuşmanın bir milat olarak anılmasını sağlayacak.
Ancak Erdoğan’ın uzun zamandır olmadığı kadar önemli bir konuşma yaptığının altını çizmek gerekiyor.
İlk olarak Erdoğan, çözüm sürecini ilk kez bu kadar somut sahiplendiği, sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda net mesajlar verdiği bir konuşma yaptı. Önceki konuşmalarındaki tereddütlü ve mesafeli mesajların yerini somut olarak sahiplenme almıştı.
İkinci olarak 2016’dan sonra HDP ve devamı niteliğindeki DEM Parti’den bahsederken sadece “terör-terörizm” ifadelerini kullanan Erdoğan, DEM Parti’ye birden fazla kere teşekkür etti ve bulunduğu yerin çok ötesine koyduğunu gösteren mesajlar verdi.
Çözüm sürecinin nasıl başladığı, neden başlatıldığı, Türkiye’nin en sert dönemlerinden birinden geçilirken neden bu sürece ihtiyaç duyulduğu neredeyse bir yıldır tartışılıyor.
İktidarın bölgedeki gelişmeler nedeniyle bu süreci başlatmaya mecbur kaldığı yorumları çok da yanlış değil. Bölge öylesine gelişmelerden geçiyor ki Türkiye açısından, küresel ve bölgesel güçlerin etkisiyle ya da değil farklı adımlar atması zorunluluk haline gelmişti. Sorun, bu adımların atılıp atılamayacağı noktasında düğümleniyordu. Düğüm hâlâ çözülmüş değil.”
Türkiye’de Alevilik “Öteki” mi?-İsmail Pehlivan (halktv.com.tr)
“Öteki” görse de cahil bizi
Karanlıklar da çökse üstümüze
Bir mum ışığı yeter bize
Gönül evimizde barışın sesi
Kardeşlik türküsü avazımızda…
Türkiye’de Alevilik, tarihsel süreçte ve günümüzde, çoğunlukla “öteki” olarak algılanmış ve bu algı ciddi sorunları beraberinde getirmiştir. Bu “ötekileştirme” durumu, Alevilerin inanç, kimlik ve yaşam biçimleri üzerinden yaşadıkları ayrımcılık, dışlanma ve asimilasyon politikalarıyla kendini göstermektedir.
İşte bu ötekileştirilmenin temel nedenleri ve sonuçları:
Aleviler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden Cumhuriyet’e uzanan süreçte, farklı inanç ve yaşam tarzları nedeniyle büyük baskılara, katliamlara ve dışlanmalara maruz kalmışlardır. Yavuz Sultan Selim dönemi gibi tarihin belli dönemleri “katliamlar dönemi” olarak anılırken, Cumhuriyet döneminde de birçok acı olaylar yaşanmıştır. Bu olaylarda Alevi kıyımı gerçekleşmiş, yaşanan vahşetler Alevilerin belleğinde derin izler bırakmış ve “ötekilik” algısını pekiştirmiştir.
Türkiye’de Siyasal Sünni İslam, devletin resmi dini olarak kabul görmüş ve Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla bu anlayış pekiştirilmiştir. Bu durum Alevi toplumu açısından, ibadethanelerinin yasal statüsünün olmaması, inanç merkezlerinin devlet desteğinden mahrum bırakılması ve zorunlu din derslerinde Sünni İslam’ın dayatılması gibi önemli sorunlara neden olmaktadır. Alevi çocukları okullarda kendi inançlarına uygun olmayan bilgilerle karşılaşmakta ve okul arkadaşları veya öğretmenleri tarafından aşağılanmaya ve ayrımcılığa uğramaktadır.”
Türk–Kürt–Arap söylemi-Ahmet Taşgetiren (Karar)
“Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü tarihi bir konuşma yapacak” denilmişti, o konuşma Ak Parti’nin Kızılcahamam’daki 32. İstişare toplantısında yapıldı.
Konuşma, terör örgütünün “silâhları bırakma – yakma” gösterisinin peşinden geldi.
-Erdoğan konuşmasında öncelikle kitlelerin, kuşkularını gidermeyi öne aldı. Yapılanların Türkiye’ye yönelik hiçbir olumsuzluk taşımadığını vurguladı. “Öncelikle milliyetçiliği bilinen MHP’den bu beklenmez, bizden bu beklenmez” dedi.
-Erdoğan konuşmasında 1984 Eruh Baskınından bu yana terör örgütünün saldırıları ile 10 bini aşkın güvenlik görevlisinin şehit düştüğünü, 50 bini aşkın vatandaşın hayatını kaybettiğini belirtti. Acaba şu an terör örgütü ile gelinen süreç, şehitlerin ruhunu taciz eder miydi? Geride kalan anneler, babalar, eşler, kardeşlerin yüreği sancılanmaz mıydı? Erdoğan “Annelerin – babaların ellerinden öpüyorum” dedi, barış sürecinin başka annelerin yüreğinin yanmasını önleyeceğini ifade ederek oradaki sıkıntılı durumu gidermeye çalıştı.
-Erdoğan’ın konuşmasında ikinci ayak, sürece tepki gösterenlere yönelik suçlamaydı. Bunları “istismar” olarak niteledi ve “Sahte kahramanlar” diye suçladı. Hedef öncelikle İyi Parti ve sert üslubuyla Müsavat Dervişoğlu olmalıydı. Anlaşıldığına göre önümüzdeki süreçte Erdoğan ve Bahçeli, Müsavat Dervişoğlu’nun “milliyetçi söylemi”nin etkisini kırmak için çaba sarf edecekler.
Şu an şehit aileleri dünyasında burukluk, sessizlik, sürece yönelik kaygı bulunduğu gözleniyor. Ancak belli ki hakim medya alanı, onların kaygılarını kamuoyuna taşımak gibi bir tavrın içinde olmaz. Zaman örgütle barışın kitlelerce kabullenilmesini sağlama zamanı.”
Silahlara veda ya sonra: Süleymaniye’de neler gördük?-İbrahim Varlı (BirGün)
“Ortadoğu sath-ı mailinde tarihsel sürecin hızlandığı sancılı günlerden geçiliyor. Bölge topyekün bir dönüşüme tabi tutulurken İmralı-Ankara hattındaki müzakereler neticesinde PKK’nin kendisini feshetmesi de bu gelişmelerden azade değil.
1979’da kurulan 84’te ilk silahlı eylemini yapan 46 yıllık bir hareketin önce kendisini feshedip ardından da silah yakması tarihte örneğine az rastlanır bir olay. Ve bu tarihsel anda bir gazeteci olarak orada olmak eşsiz bir deneyim olacaktı. Bu nedenle DEM’den gelen davet o anlara çıplak gözle tanık olmaya vesilesi olacaktı.
Bizi uzun, yorucu bir yolun beklediğinden habersiziz. Diyarbakır’dan karayoluyla 12 saatte ulaştığımız Dukan kenti kırsalındaki Cesena Mağarası’na sıkı güvenlik önlemleri altında gidiyoruz. Daha Habur sınırından girdikten itibaren bizlere KDP’ye bağlı korumalar eşlik ediyor. Onlarca aktörün yer aldığı bölgede olası bir olay veya provokasyona geçit vermemek için aralarında gazetecilerin, parti ve kitle örgütü temsilcilerinin olduğu 4 otobüslük davetliler grubuna sıkı markaj uygulanıyor.
10 saati aşkın bir yolculuk sonrası Erbil’e varıyoruz. Geceyi burada geçirdikten sonra sabah erken saatlerde Süleymaniye’ye doğru yok alıyoruz. Dukan kentinin İran’a bakan tarafındaki tören alanına varmamız iki saati buluyor. Büyük bir konvoy halinde gidilen Piramorgun dağları Kandil’in güneyinde İran sınırına yakın bir bölge.
Vardıktan sonra buranın seçilmesinin tesadüf olmadığını öğreniyoruz. Bu mağaranın Kürtler açısından sembolik bir önemi var. İlk Kürtçe gazetelerden birinin burada basılmış olması, Şêx Mehmud Berzenci’nin buraya sığınmış olması gibi…
Tören alanına kamera, cep telefonu gibi her türlü materyalin götürülmesine izin verilmedi. Gazetecilerin ve de konukların yanlarına sadece not defteri ve kurşun kalem almasına izin verildi. Resmi gerekçe güvenlik. Ancak kimilerine göre Ankara’dan gelen baskı da bunda etkiliydi. Türkiye’den resmi bir temsilci veya yetkili de törende yoktu.
Vardıktan kısa bir süre sonra 11.20 gibi en ön sırada KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın olduğu 15’i kadın, 15’i erkek 30 kişilik gerilla birliği tören alanına geldi. Okunan iki sayfalık Türkçe ve Kürtçe metinlerin ardından tek sıra halinde silahlar kurulan platformda ateşe verildi. Bese Hozat vs KCK yöneticisi Nedim Seven ateşi birlikte yaktı. Ardından da grup geldiği yere, dağlara geri döndü.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: