Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 12 Temmuz 2025 16:38
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Görgüsüzlükle kurulan saltanat-Murat Ağırel (Cumhuriyet)

“Dilan Polat davasının bir duruşması daha geride kaldı. Perşembe günü yapılan duruşmada, ilk kez bir gizli tanık mahkeme huzurunda dinlendi. Tanığın ifadesi sarsıcıydı. İlk kez davanın seyrini değiştirecek sözler sarf etti.

Gün, tarih vererek Engin Polat’ı yasadışı bahis baronu olarak yargılanan Derkan Başer ile birlikte Kıbrıs’ta gördüğünü beyan etti. Yalnızca gördüğünü değil, sistemin nasıl işlediğini, kimlerle bağlantı kurulduğunu ve Gürcistan bağlantılarını da bir bir anlattı. Hatta mahkeme heyeti, yasadışı bahis sisteminin nasıl çalıştığını detaylarıyla kendisine anlattırdı.

Ancak en çarpıcı nokta şuydu:

Gizli tanık, Engin Polat ve Derkan Başer’in Skype uygulaması üzerinden yaptığı konuşmaların belgelerinin elinde olduğunu söyledi. Ve bu duruşmada ilk kez, bu belgeleri mahkemeye sunabileceğini beyan etti.

Ama ne oldu dersiniz?

Ne mahkeme heyeti ne de mahkeme savcısı bu belgelerin içeriğini sordu. Hiçbiri, “Sunun bakalım o belgeleri” demedi. Ara karara baktım: Bu deliller istenmemiş!

Polat ailesinin avukatı Hüseyin Kaya, “Neden bugüne kadar sormadınız?” diye sorduğunda gizli tanık, bugüne dek ilk kez savcı karşısına çıktığını, ilk kez mahkeme huzuruna çıktığını ve ilk kez bu bilgiyi paylaştığını söyledi.

Bu belgeler doğruysa davada kritik bir aşamaya geçilmiş olur.

Umarım SEG-BİS dökümleri geldikten sonra mahkeme bu belgeleri ister. Ama ummakla adalet sağlanmıyor maalesef…”

Silah yakma, dönüşü olmayan bir barış yolu-Yasin Aktay (Yeni Şafak)

“Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te TBMM’deki konuşmasında yaptığı çağrıyla başlayan ve aylardır büyük bir merakla izlenen süreç örgütün dün “silah yakma” jestiyle tarihi bir dönemeçten geçmiş oldu. Silah bırakma veya silahları gömme yerine “silah yakma” gerçekten anlamlı bir jest, çünkü “yakma” geri dönüşsüz bir kararlılığın da ifadesi. Endülüs Fatihi Tarık bin Ziyad’ın meşhur “gemileri yakma” eylemini andırıyor. Silahları yakmak, uzun bir yolculuğun ardından önlerine açılan yeni yolda ve istikamette yürüme kararlılığı. Bu, şimdiye kadar PKK’nın süreçteki samimiyetini sorgulayanlara karşı bir kararlılık mesajı gibi.

Hiç kuşkusuz Türkiye’nin 50 yıldır mustarip olduğu bir terör olayını bu şekilde, örgütün gönüllü silah yakma eylemiyle katıldığı bir anlaşma zemininde çözüme kavuşturması dünyada emsali görülmemiş bir model oluşturmaya aday. Dün Süleymaniye’de 30 kişinin sembolik olarak katılımıyla gerçekleşen “silah yakma” eylemine PKK’nın bazı lider kadrolarının da katılım sergilemiş olması Abdullah Öcalan’ın bu konudaki kararına bir bağlı olduklarına dair güçlü bir mesajdı. Bu konuda birçok kişinin sürecin başından itibaren ifade ettiği endişelere hitap eden, bu endişelerin yersiz olduğunu gösteren bir katılımdı bu.

PKK’nın silahlarını yakma törenini de yaptığı andan itibaren sürecin çok farklı, Türkiye açısından ise tarihi bir noktasına varmış bulunuyoruz. Bunu Türkiye’nin 50 yıllık tarihinde başını ağrıtan bir sorunu tamamen çözmüş olduğu veya mücadele ettiği hasmı tamamen bitirdiği bir zafer gibi görmek olaydan çıkarılacak en kötü sonuç olur. Türkiye açısından başlatılan bir çözüm yolunun işi bu noktaya getirebilmiş olması kuşkusuz çok büyük bir başarı ve Türkiye için çok hayırlı bir yoldur. Ancak daha yapılacak çok şey var.”

Can Atalay’dan mektup… Can Atalay’a mektup…Umur Talu (T24)

“Sevgili Can;

“Marmara Kapalı (9 Nolu) Cezaevi A-47”den mektubunu aldım. Neredeyse “Açık Cezaevi”ne dönüşmüş bir ülkede; aklı, fikri, vicdanı, insanî ve siyasi mücadelesi yüzünden “kapatılanlar” Can’ımızdır zaten.

Orada okuduğun kitaplardan biri için, “Edebi ve Edepsiz Beyoğlu” için mektubunun daha ilk paragrafında “Bayıldım” diye yazmışsın. Onur duydum, gurur duydum, elbette mutlu da oldum ama derin bir acı da duydum.

Duyduğum acı sadece “kapalı” tutulan bir Can’ımız için değil; 16-17 yaşımdan beri dertlerini dert edindiğim insanların, sonra da 45 yıldır gazetecilik anlayışımın odağı olan “ezilen, hırpalanan, bireysel ve toplu felaketlerden felaketlere sürüklenen insanlar”ın hayatını hayatı yapmış senin (ve başkalarının da) bu mücadelelerin bedelini hepimiz adına da ödemek zorunda kalmandandı. Binlerce binlerce insanın zaten hor görülen hayatı ve sesinin, sen ve senin gibilerin yüreği ve mücadelesinden kaçırılıp adeta “öksüz ve ıssız” bırakılmasındandı.

Böyle düşününce, şu da geliyor akla: “Dışarıdaki” milyonlarca insanı “açık cezaevi”nde tutabilmek için, sen ve senin gibilerin “kapalı” tutulması gerekiyordu. Yani “ceza” sizin üstünüze yürümüş ama onların hayatına vurmuştu esasen. Ölü madencilerden hayatları ve hayatiyetleri kurutulmak istenen köylülere, işçilere; direnmek, hayatlarına, haysiyetlerine, haklarına, topraklarına, aşlarına, evlatlarına sahip çıkmak isteyen ya da bunun yolunu bulamayan kim varsa işte.

Mektubun kitap üstüne, “A-47”de okuduğun “Edebi ve Edepsiz Beyoğlu” kitabıma dair. Ama ben onu tam öyle okuyamadım. Mektubunun her satırında, yüreğindeki “özgürlük” de “Kapalı”dan çıktı, “Açık”ta sardı beni.”

Görünmez savaşın eşiğinde miyiz?-Gülay Erdemli (Karar)

“1979 baharında Sovyetler Birliği’nin Sverdlovsk kentinde insanlar birer birer hastanelere düşmeye başladı. Doktorlar önce bunun sıra dışı bir zatürre salgını olduğunu düşündü. Aylar sonra 60’tan fazla insan öldüğünde bile gerçekte ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyordu. Ta ki yıllar sonra Sovyet arşivleri açıldığında ortaya çıktı: Bu sessiz felaket, bir biyolojik silah tesisinden yanlışlıkla sızan şarbon sporlarından kaynaklanmıştı.

Bu olay, biyolojik silahların sessiz, görünmez ve ölümcül doğasını tüm dünyaya gösterdi. Füze rampaları uydudan görülebilir, nükleer denemeler sismik cihazlarla tespit edilebilir ama bir laboratuvarda büyütülen ve sıradan bir grip virüsünden ayırt edilmesi neredeyse imkansız olan bir patojen, kimsenin ruhu duymadan binlerce insanı etkileyebilir.

Bugün, o günlerin ötesinde bir tehdit ufukta belirmiş durumda. Vox’un yakın tarihli analizinde işaret ettiği gibi, sentetik biyoloji ve yapay zeka teknolojilerinin birleşmesi, bir zamanlar sadece devletlerin erişebildiği biyolojik silahları daha hızlı, daha ucuz ve daha gizli bir hale getiriyor.

Artık mesele yalnızca laboratuvarlarda grip virüsü üretmek değil; yapay zeka destekli tasarımla, Ebola kadar ölümcül ama mevsimsel grip kadar bulaşıcı yeni virüslerin ortaya çıkabilmesi ihtimali konuşuluyor.

Kovid-19 pandemisi sırasında bile ortaya çıkan en kritik sorulardan biri buydu: Virüs bir laboratuvardan mı sızdı, yoksa doğadan mı yayıldı? Hala kesin bir yanıt yok. Bu belirsizlik, gelecekte daha tehlikeli bir patojen ortaya çıktığında “kimin yaptığını” ya da “bunun bir saldırı olup olmadığını” anlamayı daha da zorlaştıracak.”

Silahlara veda peki ya demokrasi?-L. Doğan Tılıç (BirGün)

“Son 50 yılın küresel düzeydeki en büyük silahlı hareketlerinden biri olan PKK sembolik bir törenle dün silahlara ve kendisine veda etti.

Bu, asla küçümsenemeyecek, kesinlikle tarihi ve olağanüstü öneme sahip bir adım.

Bu adımın; bölgedeki gelişmelerin, özellikle de Suriye’deki durumun ve başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerin geldiği noktanın bir sonucu olması önemini küçültmüyor.

Bu adımın; bugüne kadar Kürtlere karşı en olumsuz pozisyonun sahipleri tarafından alınan bir inisiyatifin ve tarafların sıkışmışlığının sonucu atılmış olması da önemini küçültmüyor.

Böylesi çatışmaların sona ermesi zaten böyle iç ya da dış zorunluluklar sonucu olur, çatışan tarafların birdenbire birbirlerini sevmesi sonucu değil.

Çatışan tarafların gelinen noktayı kendileri açısından yorumlayarak “kazanım” diye ifade etmeleri de gayet doğaldır. Burada yapılmaması gereken şey; geriye dönük karşılıklı suçlamaların devreye sokulması, tarafların birinin diğerine diz çöktürüp teslim aldığı gibi bir söylemin yükseltilmesidir.

Bu bir barış değil. Barış, ancak çatışan tarafların gönüllülük temelinde ve her iki taraf için de yararlı olacak bir ortak gelecek projesi üzerinde anlaşmalarıyla olur. Fakat silahlar konuşurken barış konuşulamaz. Bu adım, barış olacaksa, ona giden süreç açısından elzem olduğu için de önemli ve küçümsenemez.

Silahlarla barış ve demokrasi arasında karmaşık, bağlama bağlı ama genel olarak çelişkili bir ilişki vardır. Şiddet, tarihsel olarak, dünyanın hemen her yerinde demokratik yolların tıkalı olduğu ve barışçıl değişimin engellediği durumlarda ortaya çıkar. Demokrasi ve barış ise; diyalog, çoğulculuk, şiddet dışı ilişkiler ve adalet üzerinde yükselir.”

Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Türkçenin Anadolu’daki dönüşümü
Sonraki Makale “Silah bırakma” manşetleri

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Schengen’de yeni sistem

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

Gökyüzünden İHA yağıyor

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
GünlükManşet

“Menemen enflasyonu”

Medya Günlüğü
13 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?