Atatürkçü gençliğin yükselişi-Sinan Meydan (Cumhuriyet)
“Tarihi günler yaşıyoruz. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olacağının anlaşılması üzerine, önce 35 yıllık diplomasının iptal edilmesi, sonra da “yolsuzluk” gerekçesiyle tutuklanarak “seçilme” hakkının, dolayısıyla halkın da “seçme” hakkının elinden alınmak istenmesi üzerine, bu haksızlığa, hukuksuzluğa isyan ederek demokrasiye sahip çıkan çoğu genç, yüz binlerce yurttaş sokaklara çıktı.
Atatürk’ün kurduğu üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ile kavgalı, 2017 Anayasa Referandumu ile bu cumhuriyeti, adeta yeni saray rejimine çeviren, şimdi de terörist başı ile yeni bir açılım süreci yürüten siyasal İslamcı AKP iktidarının Ekrem İmamoğlu operasyonuna karşı en büyük tepki, anayasamızdaki ifadeyle “üniter, laik, demokratik sosyal hukuk devletini” savunan Atatürkçü Türk gençliğinden geldi.
20 yılı aşkın bir zamandır devam eden siyasal İslamcı AKP iktidarı, Atatürk’ün kurduğu üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni “Yeni Türkiye” (Yeni Osmanlı) adını verdiği siyasal-dinsel bir yapıya; yeni saray rejimine dönüştürmek istiyor. Bu süreçte yıllardır sistemli olarak üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Atatürkçü düşünceye, Kemalizm’e saldırıldı, saldırılıyor. Atatürksüz yeni bir tarih yazılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Son olarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenler TSK’den uzaklaştırıldı. Şimdi de terörist başı ile yürütülen yeni açılım sürecinde yurttaşlık tanımından resmi dile Türk ulus devleti hedef alınıyor.”
CHP’de gözler neden görmez, kulaklar neden duymaz?-Okan Müderrisoğlu (Sabah)
“Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yaşanan olaylar, siyasi ve toplumsal açıdan yeni bir kırılmanın habercisi olmaya aday!
Aslında bu gelişme, bir bilinçaltının dışa vurması ve muhalif grupların bastırılmış öfkeleri bakımından pek çok dersler de taşıyor.
1–Gezi sosyolojisinin hala dinamik olduğunu ve birilerinin rövanşizm duygusu ile yanıp tutuştuğunu gösteriyor.
2-Masumane başlayan kitlesel gösterilerin hızla anarşizme kayma potansiyeli taşıdığına işaret ediyor.
3-Türkiye’deki politik yapının, farklı fikirlere ve parti programlarına rağmen “bileşik kaplar” misali işlediğini teyit ediyor.
4-CHP yönetiminin, öteki mahallelere açılmak için sergilediği duruşun az miktarda organik yaygın biçimde yapay olduğu ortaya çıkıyor.
5–CHP Genel Merkezi’nin siyasal açıdan dönüşme çabasına karşın, yerleşik CHP tabanında zerre milim zihni kıpırdanma olmadığı anlaşılıyor.
6-Ekrem İmamoğlu’nun “yaptıkları veya yapamadıkları” ile değil, sadece “kazanabilecek aday” kategorisinde değerlendirildiği, “kusurlarının yok sayıldığı”, -ola ki- yarın ülke yönetiminde yaratabileceği komplikasyonların düşünülmek bile istenmediği fark ediliyor!”
“Haydi safları netleştirelim”-Hüseyin Likoğlu (Yeni Şafak)
“Delegelerin satın alınması sonucu CHP’ye Genel Başkan olan Özgür Özel, asrın soygunu denilecek bir yolsuzluk operasyonu sonucu tutuklanan eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu savunmak için düştüğü meydanlarda başlıktaki cümleyle bir gerçeği itiraf etti.
Söz konusu soygunla elde edilen paraların küçük bir kısmıyla satın alınan delegeler sayesinde genel başkanlık seçimini kazandığı için Özel’in yoğun gayret ve telaşını anlıyoruz. Lakin böyle bir itirafta bulunması dikkat çekici bir durumdur.
Özgür Özel, “Safları netleştirelim. Biz 150 yıldır anayasa isteyenleriz, sizin yolunuz Meşrutiyet’ten sonra Meclis’i 33 yıl kapatanların yoludur. Biz 2. Meşrutiyet’ten yanayız sizin yolunuz Damat Ferit’in yoludur” diyerek, kavgayı ve husumeti 1876 yılına taşıdı.
CHP’nin Osmanlı düşmanlığı malum, ilk başta “Bunda ne var ki” denilebilir. Ancak atıfta bulunulan tarih çok dikkat çekici. 1876 yılında Batılıların desteğiyle bu topraklarda ilk darbe gerçekleştirildi. Hüseyin Avni Paşa liderliğinde Sultan Abdülaziz tahtan indirildi ve bilekleri kesilerek öldürüldü. Ardından tahta çıkan 5. Murat, Şeyhülislam fetvasıyla tahttan indirildi ve yerine 2. Abdülhamid Han padişah oldu.”
Bakış açısı-Soner Gürel (Nefes)
“İmamoğlu ve arkadaşlarının hapse atılmasıyla başlayan protestolara, kimi politik çevreler “emperyalist projedir” bakış açısı getirdi.
Bakış açısı; olayların meydana gelmesinde mekan, zaman, şahıs/şahıslar gibi unsurların kim /kimler tarafından nasıl göründüğüdür…
Bakış açısının tek ve doğru yorumu yoktur; nereden baktığınıza göre değişir.
Mesela Eduardo Galeano aktarımıyla:
– Karayip yerlilerinin bakış açısına göre, tüylü şapkası ve kırmızı kadife ceketiyle Kristof Kolomb o zamana kadar görülmemiş boyutlarda bir papağandı…
– Hinduların kutsal bir inek gördüğü yerde, başkaları koca bir hamburger görür…
– İstatistikçilerin bakış açısına göre, eğer iki kişiden biri bin dolar ve diğeri hiçbir şey almazsa kişi başına düşen gelir hesabında bu iki kişiden her biri beş yüz dolar almış görünür…
Bazı siyasi gözlemcilerin bu son sivil protestolara bakış açısının farklı olmasında şaşılacak yön yok.
Peki, eylemlerin arkasında sahiden emperyalist proje mi var? Yoksa bu siyasi değerlendirme, propaganda amaçlı mı?”
Dönerse devran döner-Kaan Sezyum (BirGün)
“Toplumlar da aslında bir ölçekte yaşayan bütün organizmalar gibi davranıyor. Birbirinden bağımsız birçok ufak parça, bir noktada kendi iyiliği için hayatta kalma refleksiyle davranıp harekete geçiyor. Aynı dünyanın ekosistemi gibi. Dünya tarihinde de elimizdeki bilgilere göre toplam 5 büyük yok oluş yaşanmış. Her seferinde dünya üzerindeki organik yaşam neredeyse tükenme noktasına kadar gelmiş, her seferinde de hayat tekrar bir yol bulup, yeni türler, yeni canlılar ortaya çıkartmış. Geldiğimiz günlerde de toplumsal olarak yeni bir hayatın, yeni bir yaşamın sinyallerini almak ve görmek mümkün.
“Artık bizden bir şey olmaz, sokağa çıkarsak çok fena yaparlar, o tren kaçtı” gibi düşüncelerin iktidarın, toplumu korkutarak uyguladığı baskı rejimi ateşte unutulmuş bir düdüklü tencere gibi patladı ve ortaya 20 yıldan fazla bir süredir baskı altında yaşamaktan bıkmış, daralmış ve sıkılmış gençler çıktı. Bugüne kadar hak ettikleri ama elde edemedikleri ne var ne yok, hepsinin hesabını sormak için milyonları aşan kalabalıklar sokaklara akın etti.
İktidar bile böylesi bir itaatsizliği, böylesi bir enerjiyi ve yılmak bilmeyen bir direnme kuvvetini düşünemiyordu büyük ihtimalle. Yine de tedbirini, plastik mermisini, biber gazını ve orantısız gücünü ortaya koyup, toplumu susturmaya çalıştı. Maalesef bu sefer susturmak istedikleri kalabalıklar, kimseden çekinmeyen, kimseden korkmayan ve yorulmak bilmeyen gençlerin başını çektiği devasa kitleler oldu. İktidar bu sefer elindeki medyayı kullanıp, bütün bu olan biteni görülmez kılmaya çalıştı, o da olmadı. Yasaklar, gözaltılar ve tutuklamalar kimseyi korkutamadı. Sadece biraz endişelendirdi, o endişe de sonrasında tekrar tepkiye ve öfkeye dönüştü.”