Pazartesi, 16 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 14 Haziran 2025 17:48
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Netanyahu ve Trump’ın attığı zarlar-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)

“ABD ve İsrail, İran’ın nükleer programını durdurmayı, Tahran yönetiminin ileride nükleer silah elde etmesini engellemekten çok, İran’ı rejim değişikliğine götürecek bir dış basınç olarak görüyorlar.


Washington ve Tel Aviv’in bu amaçla işbölümü yaptığı anlaşılıyor. ABD müzakere yoluyla, İsrail askeri yolla İran’ın nükleer programını durdurmaya çalışıyor.

Üstelik Netanyahu yönetimi, İsrail halkının bir bölümünün de karşı olduğu bu saldırıya meşruiyet sağlayabilmek için, İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyumla birkaç gün içinde, bir düzine nükleer silah yapabileceğini iddia ediyor!

Oysa gerçek şu: İsrail’in nükleer silahları var ama İran’ın yok. İsrail’in nükleer silahları olduğunu nükleer fizikçi Dr. Vanunu’nun MOSSAD operasyonuna mal olan açıklamalarından ve hatta bazı ABD belgelerinden biliyoruz. İran’ın nükleer silahı olmadığını da yine ABD belgelerinden biliyoruz.

Trump’ın sözlerinin anlamsızlığı

ABD, Obama döneminde İran’la nükleer anlaşma yapmış ama daha sonra Beyaz Saray’a yerleşen Trump, İsrail’in de isteğiyle o anlaşmadan çekilmişti. Aynı Trump, başkanlığının ikinci yılında, çekildiği anlaşmayı yeniden yapmak için İran’la masaya oturmuş durumda ve altıncı oturum bu pazar günü Umman’da yapılacaktı.

Açık ki ABD yönetimi açısından bu müzakereler, İsrail’in saldırısını perdeleme aracıydı.

Trump’ın 12 Haziran gece saldırısından önce “İsrail saldırabilir” diyerek aslında İran’ı İsrail’e karşı uyardığı iddiası, bir anlam ifade etmiyor. Hatta Trump’ın birbirini tutmayan tüm sözlerinin de anlamı yok; İsrail’den İran’a saldırmamasını sosyal medya mesajıyla isteyen de o, İran yanıt verdiği takdirde İsrail’i koruyacağını söyleyen de o, hatta saldırıdan sonra “İranlı şahinler sert konuşuyordu, hepsi öldü” diyerek İranlı yetkilileri tehdit eden de o, Tahran yönetimine “gelip masaya oturmazsan daha kötüsü olacak” diyen de o.”

Kaçınılmaz sona doğru bir adım daha-İsmail Kılıçarslan (Yeni Şafak)

“Yazımı cuma namazından hemen önce kaleme alıyorum. Yani ben yazımı yazarken İsrail, İran’a vuralı ve aralarında çok kritik askeri personelin de olduğu İranlıları öldüreli 10 saate yaklaşmıştı.

Belli ki İsrail, Gazze’de sahip olmadığı istihbarata İran’da, Tahran’da, Tebriz’de sahip. Nokta atışlarla kilit isimleri öldürebilecek istihbaratı edinmiş. Bu, İsrail’in istihbarat gücünden çok İran’ın istihbarat zaafını gösterir bir durum bence. Diğer yandan İsrail’in, ABD desteği olmadan asla herhangi bir askeri operasyonda başarılı olamayacağı da gün gibi aşikâr oldu bence.

İran’ın Rusya ve Çin gibi dostlarının “karşı istihbarat” vermemiş ya da verememiş olmaları da üzerinde durulması gereken bir başka not. “İran rejimi son demlerini yaşamıyorsa İran üzerinden yeni ve başka bir dizayn kurgulanıyor” anlamına gelir bu. Belli ki İran, oyunda kalabilme yolculuğunda epeyce zorlanacak önümüzdeki süreçte.

ir başka notum şu: İnsanlar karadan Gazze’ye yürümeye çabalarken, BM, Gazze’de ateşkes karar tasarısı kabul edilmişken falan İsrail, coğrafyanın odağını bir kez daha başka yöne kaydırmayı denedi.

Aslında biz bunu 7 Ekim sürecinden beri pek çok kez gördük. İran ile İsrail, bunu yapma amaçları bu olsa da olmasa da, birbirlerinin varlığını ve meşruiyetini devam ettirme konusunda son derece uyumlu görünüyorlar. Dikkat isterim. Bunu bir plan dahilinde yapıp yapmamalarından bağımsız olarak söylüyorum bunu.

İran, şimdilik, daha önce yaptığı şeylerin aynısını yaptı. Genelkurmayının sosyal medyasından çok sert(!) grafik mesajlar yayınladı. 150 kadar drone aracını İsrail’e sürdü. Bu dronelar İsrail’e herhangi bir zarar vermedi. Ben yazımı yazarken İran’ın misillemeleri ile değil ölen, burnu kanayan herhangi bir İsrail vatandaşının haberi düşmemişti ajanslara.”

15 yıldır korunan, işkence yapan ve işkenceyi gizleyen polislere “iyi hâl” indirimi istendi-Gökçer Tahincioğlu (T24)

“Onur Yaser Can’ı anımsıyorsunuz değil mi?

Gördüğü işkencenin etkisinden çıkamayan, yeniden işkence yapılacağı korkusuyla hayatını sonlandıran ODTÜ Mimarlık mezunu genç.

Oğluna yapılanlara ve bütün bunların hesabının verilmemesine dayanamayan ve hayatını sonlandıran annesi.

Adalet arayışına ömrünü adayan, 2019’da yaşamını yitiren babası.

Ve bu dava, şimdi sil baştan görülecek.

Hakikat apaçık ortada olmasına rağmen.

  • -Onur Can’ın annesi Hatice Can da yapılanlara dayanamadı. 2 Mart 2014’te yaşamına son verdi.
  • Baba Mevlüt Can ve kızı, artık iki “cinayet”in hesabını sormak zorundalardı. Mevlüt Can, bu acılara 9 yıl dayanabildi. Yaşamını kaybetti.
  • -İki polis, bir aile yok olduktan ve 9 yıl süren yargılamadan sonra indirimli biçimde ceza almış, 6 yıl 5 ay hapse mahkûm edilmişti. Mahkeme, bu kararla birlikte, işkence evrakını değiştiren 5 kişi ile ilgili suç duyurusunda da bulunmuştu. Ancak valilik, mahkemenin suç duyurusuna rağmen iki kez soruşturma izni talebini geri çevirdi. Sonunda, Avukat Mehmet Ümit Erdem‘in kararlara yönelik itirazı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 11 yıl sonra soruşturmaya izin verildi.
  • -Ancak suç duyurusu da eksikti. Zira mahkeme, işkence yapıldığını gizlemek için evrakın değiştirildiğini kabul ediyordu, ancak işkenceden suç duyurusunda bulunmuyordu.
  • İşkence kısmı eksikti ancak idare mahkemesinin kararı sonucunda, İstanbul Başsavcılığı, Onur Yaser Can’ın gözaltına alınışından 12 yıl sonra dava açtı. Biri bilirkişi, dördü polis beş kişi yargılanmaya başlandı.”

Nükleersiz Dünya hayali, İran ve İsrail-Serra Karaçam (halktv.com.tr)

“4 Haziran, ABD Ordusu’nun kuruluş yıldönümü.

İngiltere ile yaşanan Amerikan Devrim Savaşı sırasında Kıta Ordusu’nun kuruluşu anılmakta.

Yani ABD tarihinde çok önemli bir tarih ve bu yıl 250. yıldönümü kutlanıyor.

Tesadüfen Başkan Donald Trump’ın da doğum günü olan 14 Temmuz Bayrak Günü olarak kabul edilir ve 1777’de ABD bayrağının kabulü anılır.

ABD Ordusu ise 14 Haziran 1775 tarihinde kuruldu. Bu yüzden Ordunun doğum günü her yıl bu tarihte kutlanır.

Zayıf bir merkezi hükümet ve güçlü eyalet sisteminin temel omurgası da 1781’de ilk anayasa ile belirlendi…

Ordu’nun 250. kuruluş yıldönümü, 14 Haziran 2025’te Washington D.C.’de National Mall’da büyük bir festivalle kutlanacak. (Aynı gün protestolar da bekleniyor.)

Bu yıl 14 Haziran, Amerika’nın hem dış hem iç politikadaki rolü üzerine devam eden tartışmaları ve derin siyasi-sosyal ayrımları yansıtıyor.

Amerikanın askeri tarihini ve liderliğini kutlaması, Orta Doğu’da, İran’ın İsrail saldırılarıyla karşı karşıya olduğu bir döneme denk geldi.”

Onur kırıcı bir gece daha-Mustafa Karaalioğlu (Karar)

“İsrail’in her saldırısının bir öncekinden daha pervasız, acımasız ve kuralsız olması artık bir kural haline geldi. En önemlisi de her saldırının bir öncekinden daha fazla onur kırıcı olmasıdır. Dün gece yarısı İran’ı hedef alan saldırı da aynı zincirin halkası… Sadece bir bombardıman değil aynı zamanda nokta hedef gözeterek İran askeri yönetiminin en önemli isimleri ile nükleer programın en değerli uzmanlarını birkaç saat içinde seri suikastlerle öldürdüler. Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve birçok önemli isim. İsteseler daha kimleri yok edebileceklerini düşündürmek de onur kırıcı… Varlığını neredeyse tamamen İsrail’e karşı düşmanlık üzerine kuran İran rejiminin çaresizliği ve yalnızlığı da bir o kadar onur kırıcı…

İran’ın hamaset ve sloganla süslenmiş dış politikası ve Suriye’de görüldüğü gibi fırsat bulduğunda acımasızlaşan saldırganlığı eleştirilmeyi hak ediyor. Bölgede birçok ülkenin başına bela oldular ve kanlı sonuçlara yol açan girişimlerden sakınmadılar.

Tahran yönetiminin sabıkası çok…

Ancak, İsrail’in son saldırısı için İran yönetimi bir azmettirici olarak suçlanabilir mi? Ya da savunmasız kalışı? Hayır, çünkü İsrail ABD’nin askeri gücü ve istihbarat desteğiyle saldırıyor. Bütün hesaplarını göreceği ve hayallerini gerçekleştirebileceği zemin buldu ilerliyor. Anlaşılan o ki bazı bölge ülkeleri de İran’a yapılanları onaylıyor. Üstüne, İran’a destek verebilecek tek ülke olan Rusya’nın da uluslararası siyasette, Ukrayna savaşıyla başlayan ve Suriye ile devam eden çözülüşü eklenince Tahran tamamen yalnız kaldı. Bu şartlarda İsrail’in tek kale saldırması kaçınılmazdır.

Nitekim, en büyük destekçisi ABD Başkanı Trump, İran şehirlerinden dumanlar yükselirken “Onları uyardık dinlemediler. İsrail’in İran’a saldırısı mükemmel. Bundan sonraki saldırılar daha ağır olacak” dedi.”

Siyasette samimiyet mümkün mü?-Selin Nakıpoğlu (BirGün)

“Türkiye siyasetinde samimiyet, teoride dillendirilip yüzeyde oyalanan bir kavram. Pratiğe gelince sahiciliği dahi zor bulunuyor. Ve belki de bu topraklarda siyasetin en yıpratıcı yönlerinden biri samimiyetin giderek erozyona uğramasıdır. Seçim meydanlarında söylenen sözlerin, kürsülerde atılan nutukların, kameralar önündeki gülümsemelerin çoğu zaman halkta karşılık bulmamasının sebebi bu eksikliktir: Samimiyet.

Nadir de olsa bu riyakârlıkla dolu karanlığın içinde bir ışıltı görürüz. Bazen bir politikacının duruşunda, konuşmasında, hatta susuşunda bile hisseder ve sahiciliği hemen anlarız. İşte o figürler bu samimiyetsiz düzenin dışına düşer. Örneğin dokuz senedir Edirne’de tutsak olan Selahattin Demirtaş dışarıda kalanlardan biri. Kendine güvenen, gocunmayan, rahat davranan, kibirli olmayan tavırları ile siyasetçilere güvenmek gibi yıkılmış duyguları ayağa kaldırma kabiliyeti olan Demirtaş’ın sözleri, davranışları insanî bir derinlik taşımaktadır. Tam da bu yüzden sesi o kadar güçlü yankı buldu. Öte yandan sistem, içtenlikli muhalefeti, halkla gerçekten bağ kuran lideri affetmez. Hele bu lider, sarayın sınırlarını tanımayan bir dil kullanıyorsa, halkı izleyici değil özne yapıyorsa, elbette hedefe konur. Demirtaş da bu nedenle dokuz senedir ailesinden 1688 kilometre uzakta bir cezaevinde tutsaktır.

Selahattin Demirtaş cezaevinde yazdığı üçüncü kitabı olan Leylan’da şöyle yazmış:

“Bu hayatta her şeyiyle güvenebildiğiniz en az bir kişi olmalı. Yoksa kendinizi hep yalnız hissedersiniz. İnsanların çoğu yalnızdır o yüzden, yapayalnız.”

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor
Sonraki Makale İsrail saldırısı manşetlerde

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörGünlük

Köşe yazılarından seçmeler

Medya Günlüğü
16 Haziran 2025
GünlükManşet

“Putin’in kızı” Paris’i karıştırdı

Medya Günlüğü
16 Haziran 2025
GünlükManşet

“Hedef” odaklı istihbarat

Medya Günlüğü
16 Haziran 2025
GünlükManşet

Türkiye’yi sarsan 2 gün

Medya Günlüğü
16 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?