Erdoğan bırakıp gitmeyi göze alamaz-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “yolcu değil hancı” olduğunu söyledi ve “emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız” dedi.
Bir dönem kendisine haritada yer gösterenler de olmuş ama onlar gitmiş, kendisi kalmış.
Her fırsat bulduğunda soluğu Körfez’deki Arap emirliklerinde aldığına bakınca, iki arada bir derede kaldığı izlenimi uyanıyor bende.
Bizlere de bir zamanlar adres olarak Moskova’yı gösterenler çıkmıştı; onları dinlemeyip kaldık da iyi mi ettik, bunu bilemiyorum.
Erdoğan aslında bu sözleri kendi siyasi çizgisi için söylüyor.
Evet, isabetle altını çizdiği gibi fikirler ve siyasi çizgiler kolayca silinip, yok edilemiyor.
Bunu kendi yaşamından da bildiğine göre başka fikir sahiplerine niye bu kadar haşin davranıyor, kendisine sormasını öneririm.
Ancak şu da var ki Erdoğan artık kendisi gitmek istese de gidemez.
Tek adam olma hevesiyle çıktığı yolda öyle bir “hukuk” yarattı ki tek çaresi emri hak vaki olana kadar o koltukta oturmanın yolunu bulmak.
Aradan 30 yıl geçtikten sonra diplomalar bile iptal edilebiliyor, iki üç “itirafçı” bulunduğunda hapisten ne zaman çıkabileceğinizi savcı dâhil kimse bilmiyor, “itirafçı” yoksa yaratmak için toplayabildiğiniz kadar adam toplayabiliyorsunuz vs.
Bizim memlekette “devri sabık” yaratmak, gücü elinde tutan için çocuk oyuncağı sayılır.
Enerjimizi böyle birbirimizle didişerek harcarız ama herkesin sırayla yüreğini soğutma imkânı bulabiliyor olması da meselenin bir başka boyutu.
Bir kere gücü eline geçiren o gücü hiç kaybetmeyeceği yanılsaması içinde yaşıyor. Ama azmedene sıra mutlaka geliyor.
Erdoğan’ın yaşadığı açmaz da tam olarak bu.”
‘Cinnet geçiren Bakan’ın mesajı-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)
“Yerin altında olan, suretini başka biçimlerde de olsa gösteriyor. Cumartesi günü, bültenler, CHP’li belediyelere operasyon haberlerini veriyordu. Gelgelelim, aynı saatlerde, sessiz sedasız bir tutuklama gerçekleşti. İktidarı tavizsiz savunan, muhalefete karşı ağır ifadeler kullanan, Sinan Ateş cinayetinde MHP’nin yanında duran, CHP’li belediyelere yapılan operasyonları açıktan destekleyen avukat Burak Bekiroğlu, cezaevine yollandı. Üstelik adalet bakanına yönelik mesajları nedeniyle. Sosyal medyada hem fikirdaşları hem karşıtları meseleyi anlamlandıramadı. Ancak tablonun iktidar içi çatışmalarla yakından ilgisi var.
Şöyle anlatayım…
Bu köşede daha önce okudunuz. HSK seçimlerindeki iktidar içi itişmeleri yazdım. 9 yeni üye geçen günlerde belirlendi. Sonucu söyleyeyim: Kazanan adalet bakanı oldu.
Bakanla arasının bozuk olduğu bilinen İstanbul cumhuriyet başsavcısının 4 ismi desteklediği konuşuluyordu. Bu isimlerden sadece biri HSK’ye girdi. Öte yandan adalet bakanı, iki dönemdir HSK’yi yöneten Mehmet Akif Ekinci ve Halil Koç’un göreve devam etmesi yönündeki görüşlere karşıydı. Bakana rağmen, “Devam etmeleri hukuka uygundur” diye mütalaa bile alınıp Saray’a sunuldu. Bakanın istediği oldu. Sonuç olarak, HSK büyük oranda Bakan Tunç’un istediği gibi şekillendi. Abdülhamit Gül ya da Bekir Bozdağ gibi eski bakanlar, HSK’de böyle kritik bir etkiye erişememişti. İşte HSK sonuçları, yargı içinde “memnuniyetsizler” tepkisine neden oldu. İstanbul başsavcısını destekleyenler başta olmak üzere, mevcut HSK sonuçlarına eleştiriler iktidar kulislerinde konuşulmaya başlandı. Avukat Bekiroğlu’nun adalet bakanını hedef alan son tweet’leri de bu tepkiyi yansıtıyordu.”
Atanamamış muhalifler-Aydın Ünal (Yeni Şafak)
“İlim ve sanat erbabının iktidarla/otoriteyle münasebetleri hep mesafeli olagelmiştir; ateşe yaklaştıklarında yanacaklarını, uzaklaştıklarında ayazda kalıp donacaklarını bilirler. Otorite, ilim ve sanat erbabı için zemini hazırlar, imkanlar sağlar, yolları açar, destekler, teşvik eder, en başta özgürlüklerini güvence altına alır. İlim ve sanat erbabı da dalkavuk gibi övmekten, her yapılana peşinen burun kıvırmaktan kaçınarak belli bir mesafeden gerektiğinde över, gerektiğinde yererler.
Son yıllarda, her meselede olduğu gibi, ilim ve sanat erbabının iktidarla münasebetlerinde de denge şaştı, ifrat-tefrit, kutuplaşma orada da sağlıklı bir ilişkiyi ortadan kaldırdı.
Şimdi bir kısım ilim ve sanat erbabı sırtını bütünüyle otoriteye dayayıp “simbiyoz” yaşamı tercih ediyor; diğer bir kısım ise, müzmin, hastalıklı bir muhalefetle yapılan her işe, iyi de olsa, şiddetle karşı çıkıyor.
“Yandaş” ve “müzmin muhaliflerin” arasında bir “makul” kesim yok mu? Var. Çokça var. Gerektiğinde destekliyor, gerektiğinde eleştiriyorlar. İtibarlarını tamamen iş ve eserlerinden elde ediyor, iltifat görmeseler, hatta çoğu zaman anlaşılmayıp, kıymetleri bilinmeyip hor da görülseler, makuliyet ve hakkaniyet zemininde sapasağlam ilerliyor, otoritenin şiddetle ihtiyaç duyduğu rehberliği, yol göstermeyi, ışık tutmayı onlar ifa ediyorlar.
“Yandaş”, “müzmin muhalif” ve “makul” kesime şimdilerde bir de “atanamayan muhalifler” eklendi.”
Yerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak!-Mehmet Ocaktan (Karar)
“Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilişkin düzenlemeler öngören kanun teklifi parlamentoda yasalaştı ve Diyanet’e Kur’an meallerini ‘sansür’ yetkisi verildi.
Yeni yasaya göre, Diyanet’te oluşturulacak bir kurul tarafından Kur’an mealleri denetlenecek, İslam dininin temel ilkeleri açısından sakıncalı olduğu belirlenen meallerin basım ve yayını durdurulabilecek. Dağıtılmış olanlar toplatılarak imha edilecek. Dijital ortamda yayınlananlara ise erişim engeli getirilecek.
İlk bakışta ne kadar masumane gözüküyor değil mi?.. Türkiye Cumhuriyeti devletinin oluşturacağı bürokratik bir kurul, Allah’ın kelamını denetleyecek ve kafasına uymayan ve de sakıncalı bulduğu mealleri imha edecek.
Bu öylesine hüzün verici bir durum ki; herhalde yıllarca düşünülse kimsenin aklına gelmeyecek bir şey oldu ve AK Parti iktidarında, rejime ilahi hitabı kontrol etme yetkisi verildi.
Bu nasıl bir akıldır ki; iletişimin ve bilginin böylesine yaygın olduğu bir çağda, aklın, bilginin ve ‘âlimler arası ihtilâfın rahmet oluşu prensibi’ni yok sayarak Allah’ın ayetlerinde neyi kastettiğini en iyi devletin bileceğini düşünmek!..
Öyle ya yıllarını İslam ve Kur’an ilmine vakfetmiş alimler ne bilsin! Her konuda olduğu gibi Allah’ın kelamının anlamını da en iyi Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurları bilir.
Yeni yasaya göre devletin ‘ilahi hitabı kontrol memurları’ onay vermeden Allah’ın kelamını basmak, dağıtmak mümkün olmayacak.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: