Ahtapot-Ataol Behramoğlu (Cumhuriyet)
“Ahtapot şirin bir varlıktır.
Dilimizde hayvan sözcüğüne olumsuz anlam yükleyerek, kimi kez küfür olarak kullandığımız için bu şirin varlığa hayvan demeye dilim varmıyor. Aslında bu sözcük olumsuz anlamından temizlenmedikçe insan dışındaki canlıları adlandırmak için başka bir sözcük bulunmalı diye düşüyorum.
Yaratık sözünde de aşağılamaya yakın bir anlam kayması duyumsuyorum. Bu nedenle varlık sözcüğü kullanmayı uygun gördüm.
Yavru ahtapotların sığ sularda çocuklarla şakalaştığına tanık oldum.
Başkaca gözlemlerim, işittiklerim, özellikle de “Benim Ahtapot Öğretmenim” belgeseli başta olmak üzere bu neredeyse bilge varlıklar konusunda başka belgeseller, bana onların dünyasını yakından tanıttı.
Bu ahtapot konusu nereden çıktı diye düşünenler olabileceği gibi, birkaç gün önce AKP genel başkanının herhalde hayalinin ürünü bir suç örgütünü, kolları bütün ülkeye uzanmış bir ahtapota benzettiğini bilenler, konunun nereden çıktığını anlayacaklardır. Ahtapot adlı bu şirin oldukları kadar zararsız varlıklar ne yapalım ki her yöne uzanan kolları nedeniyle olsa gerek, korkulası yaratıklar olarak da algılanıp betimleniyor. Nitekim kendisinin ve başkanı olduğu partinin karşısında yer alan herkesi ahtapot diye adlandırmakla yetinmeyip ortadan kaldırmakla tehdit eden bu parti başkanının sözleri bana, uzak bir çağrışımla da olsa yıllar önceki bir yazımı anımsattı ve belleğimi zorlayarak küçük bir araştırmayla 5 Şubat 2005’te gazetemizdeki köşemde yayımlanan, daha sonra Sivil Darbe adlı kitabımda yer alan Bin Kollu Ahtapot adlı yazımı bulup çıkardım.”
Bir seri kritik dosya var-Nedred Ersanel (Yeni Şafak)
“Son Trump-Putin telefon görüşmesi ile gelişen Ukrayna savaşının sonuna ilişkin muamma. İki, İngiltere’nin Avrupa Birliği ile-ağdalı ‘Brexit’ sürecinin ardından-yeniden kucaklaşması. Üç, Yunanistan-Türkiye hattına Atina merkezli yüklenen garip gerilimin nedeni. Dört, Azerbaycan-İsrail-İran üçgeninde Eurovision’a kadar yansıyan olaylar. Beş, Budapeşte’de devam eden ‘Türk Devletleri Teşkilatı Gayrı Resmi Zirvesi’ndeki ‘aile işleri’…
Bunların anlamlandırılması, en azından her birinde gelişen aktüel olayların fotoğrafının çekilmesi gerekiyor. Başlıklar içinde ilintili olanların da belirginleştirilmesi gerekiyor…
ir ara Putin ve Trump’ın katılma ihtimalinin de belirdiği son İstanbul toplantısının ardından, iki süper gücün liderleri bir telefon teması gerçekleştirdi. Herkesin gözü yaklaşık iki saat süren bu görüşmedeydi…
ABD tarafı yine Trump stili açıklamalarla başarılı bir oturum gerçekleştiğini duyurdu ve “konuşmanın tonu ve ruhu mükemmeldi” dedi. Doğrudur. Trump’ın, Ukrayna savaşına yaklaşımının Biden döneminden farklı olması Kremlin’in olumlu bulduğu, korumak istediği bir eğilim. Ancak Ruslar, krizin çıkış nedenini yani açık yarayı yakmadan herhangi bir yere imza atmamakta kararlılar…
Kremlin’in, Putin’in ağzından yayınladığı açıklama-nezaket ve protokol cümlelerini çıkarırsanız-bunun işaretleriyle dolu…”
Yolsuzluk için ne yaptın Türkiye?-Çiğdem Toker (T24)
“Türkiye’nin, uluslararası ölçekte, Zambia, Gambia ve Lesoto’dan daha geride olduğu bir saha var desem tahminde bulunabilir misiniz?
Bekletmeden cevabı yazayım: Yolsuzluk. Evet ülkemiz, her yıl düzenli olarak raporlanıp yayımlanan Uluslararası Yolsuzluk Algı Endeksi’nin son verilerine göre; Zambia, Gambia ve Lesoto’dan daha kötü bir puana sahip.
Bu noktada bir not düşmek yararlı: 180 ülke arasında, 34 puan ile 107 sırada yer alan Türkiye, vatandaşına pek de gurur vermeyen bu sıralamadaki yerine 19 Mart 2025’ten sonra oturmadı.
Uzun yıllardır, konuşmalarında ve hitaplarında “yolsuzluk” kelimesini duymadığımız iktidar mahfillerinden, İBB’ye yapılan operasyon ve soruşturma dolayısıyla birkaç aydır bol bol işittiğimiz bir kelimeye dönüşen yolsuzluk alanında ülkemizin kötü karnesi, 2013 yılına uzanıyor. 12 yıl öncesine yani.
Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki yeri düzenli olarak geriliyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nce yayımlanan söz konusu endeks ve ona bağlı raporu göre Türkiye, 2013 yılından bu yana 16 puan kaybederek, “AB üyelik sürecinde yer alan ülkeler arasındaki en düşük puanlardan birine sahip oldu.” Üstelik 2024 yılı endeksine ilişkin bu puan ve yerdeki temel belirleyicinin, “gri listeden çıkış” ve “ekonomik reformlar” olduğu öngörülüyor. Reformdan kastedilense Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibinin, makroekonomik görünüme ve para politikalarına dair uygulamaları.”
IRA, ETA, FARC örnekleri; yanlış iliklenen o düğme-İbrahim Varlı (BirGün)
“Yakın tarihte silah bırakan veya kendisini fesheden çok sayıda örgüt var. İspanya’da ETA, Almanya’da RAF, Kolombiya’da FARC, Endonezya’da AÇE vb. Yine benzer şekilde ELN ile Bogota arasındaki “silah bırakma” görüşmeleri de ağır aksak, kesintilerle sürüyor.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde silah bırakma kararı alan son örgüt PKK oldu. Ortadoğu’daki emperyalist “yeni dizayn”ın tetiklediği gelişmelerin neticesinde altı ayda pişirilen bu sürecin pek çok boyutu var.
Kuşkusuz ki her ülkenin, coğrafyanın, örgütün, yapının kendi özgüllükleri, farklılıkları söz konusu. Örgütlerin silah bırakması veya çatışma süreçlerinin sonlandırılmasın farklı veçheleri bulunuyor.
20. yüzyılın sonundaki Güney Afrika deneyimi direkt taraflar arasında yürütülürken Kuzey İrlanda’dan Bask Bölgesi’ne ve Kolombiya’ya kadar pek çok yerde ise gözlemci-garantör ülkeler, taraflar süreçte belirleyici oldu.
Değerlendirmede bulunurken bu özgüllükleri dikkate almakta yarar var.
• IRA: IRA ile İngiltere arasında 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması’nda ABD lideri Bill Clinton büyük rol oynadı. Clinton tarafından görevlendirilen ABD’li Senatör George Mitchell bizzat görev aldı. IRA 2005’te silahları resmen bıraktı.
• ETA: İspanya’daki Bask Bölgesi’nin bağımsızlığı için 1959’da silahlı mücadeleyi başlatan ETA, 2017’de kendisini feshetti. ETA ile Madrid arasındaki anlaşmada birden fazla uluslararası arabulucu ve aktör doğrudan veya dolayı olarak rol üstlendi. Norveç ve İsviçre gibi ülkeler görüşmeler ev sahipliği yaptılar. Uluslararası Temas Grubu, İrlanda eski Başbakanı Bertie Ahern, Kuzey İrlanda barış süreci danışmanı Jonathan Powell ön plana çıkanlardandı.”
Kurumsal kredibilite zayıflarken merkez bankacılığı-Prof. Dr. Selva Demiralp (Dünya)
“TCMB’nin Enflasyon Raporu yarın yayımlanıyor. Geride bıraktığımız üç ay, hem Türkiye hem de küresel ekonomi açısından son derece hareketliydi.
19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası artan siyasi tansiyon, yükselen risk primi ve döviz kurundaki oynaklık, Merkez Bankası’nın kredibilitesini önemli ölçüde zedeledi.
Bu gelişmeler enflasyonist baskıları yukarı iterken, finansal istikrarı yeniden tesis etmek amacıyla yaklaşık 60 milyar dolarlık rezerv satışı gerçekleştirildi. Aynı dönemde politika faizindeki gevşeme süreci tersine çevrilerek ortalama fonlama faizi %42,5’ten %49’lu seviyelere çıkarıldı. Bugün geldiğimiz noktada, reel faiz oranı son yılların en sıkı düzeyine ulaşmış durumda.
Dış koşullarda ise, ABD’nin tarifeler sonrası yaşadığı yavaşlama beklentileri, düşen petrol fiyatları ve zayıflayan doların Türkiye’ye olumlu yansımaları oldu. Bu gelişmeler ışığında, enflasyonda yukarı ve aşağı yönlü risklerin birbirini dengelediği bir görünümden bahsedebiliriz.
Bu nedenle Koç Üniversitesi’nden arkadaşlarım Cem Çakmaklı ve Sevcan Yeşiltaş ile sene başında yaptığımız yıl sonu enflasyon tahminimizi hâlâ %32 seviyesinde koruyoruz. Benzer şekilde, TCMB’nin de üst bandı %29 olan mevcut tahminlerini değiştirmesini beklemiyorum. Zaten TCMB tahminleri değerlendirilirken ilginç şekilde orta nokta değil, üst bant dikkate alındığı için piyasalarda da bir değişiklik beklentisi hakim değil.”
Devlette partizanlık-Taha Akyol (Karar)
“Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcısı’nın unvanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak değiştirildi. CB Hükümet Sistemi ile nasıl bir yapı kurulduğunu gösteren bu fevkalade önemli olay, maalesef yeterince dikkat çekmedi.
Halbuki CB sisteminde, devlet idaresindeki yerleşik kuralların nasıl gevşetilerek partizanlığın nasıl kurumlaştırıldığını görmek için bu olay çok önemli bir örnekti.
Hemen bütün üst düzey kamu bürokrasisinde liyakatin yerine siyasetin öne geçmesinin bir özetidir bu…
CB sisteminde, bakanlıklardaki geleneksel müsteşarlık kurumu kaldırıldı. Yerine Bakan Yardımcısı diye bir kurum getirildi.
Müsteşarla bakan yardımcısı arasında hayati derecede önemli fark şu: Müsteşar ilgili bakanlığın kamu yönetiminde veya yargıda kademelerden geçerek yıllar içinde tecrübe kazanmış bir devlet memuru idi…
Adalet Bakanlığı Müsteşarı hakkında kanun şöyle diyordu:
“Bakanlık müsteşarlığı ve müsteşar yardımcılıklarına, adlî yargıda hakimlik ve savcılık mesleğinin birinci sınıfına mensup olanlar arasından; müşterek kararla atama yapılır.” (2802 Sayılı Kanun md. 37)
CB sisteminde ise, Bakan Yardımcısı’nı partili Cumhurbaşkanı tek imzayla atamaktadır…”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: