Cumhuriyete komünist bakış-Zülal Kalkandelen (Cumhuriyet)
“13 Eylül 2023’te bu köşede “Tam bağımsız Türkiye, antiemperyalist sosyalistlerle kurulur!” başlıklı yazım yayımlanmıştı. Yazımın konusu, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın basın toplantısında gazetecilere anlattıklarıydı.
O toplantıda Okuyan, 2023 seçimlerinden sonraki siyasi atmosferde, CHP ile HDP/Yeşil Sol çizgisi ve bunlara yakın duran sol ile aralarına mesafe koyduklarının altını çizmiş, bu iki odağa eklemlenmeyen bir sol duruşun önemini vurgulamış ve “Türkiye’nin Cumhuriyetçi birikimiyle, sosyalist hareketin daha sağlıklı bir etkileşime girmesi için üzerimize düşeni yapacağız” demişti.
TKP, bugüne kadar bu yaklaşımı güçlendirecek birçok adım attı. Kurulmasına öncülük ettiği Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi başta olmak üzere, 1923 Cumhuriyetinin kazanımlarına sahip çıkan tavrını netleştirdi.”
Güvenlik kameralarını da Kanal İstanbul için mi kapattırdınız Ekrem Bey?-Melih Altınok (Sabah)
“Ekrem İmamoğlu’yla ilgili yolsuzluk soruşturmasının sebebinin cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek olduğunu söylediler.
Ne var ki daha şimdiden savcılığın soruşturmasında pek çok delil ortaya çıktı. İzaha muhtaç sorular, kimi CHP’lilere bile İmamoğlu’nun seçimlere 3 yıl varken cumhurbaşkanı adayı ilan edilip yolsuzluk soruşturmasında CHP’yi kendini kalkan yapmaya çalıştığını düşündürtüyor.
Baktılar ki CHP tabanı da ikna olmakta zorlanıyor, bu kez de “Asıl mesele Kanal İstanbul’muş” demeye başladılar.
İşaret fişeğini, savcılık soruşturmasında ortaya çıkan her delilden sonra cezaevinden attığı bir tweet’le dikkatleri başka yere çekmeye çalışan İmamoğlu ateşledi.
CHP’li isimlerin, pavyonda kurultay delegelerine rüşvet verildiğine dair ifadeleri basına yansıyınca “Yüzüme bakan Atatürk’ü görüyor. Evlerinize bayrak asın” diye tweet atmıştı.
İstanbul’da bir otelde şüphelilerle buluşmadan önce korumalarına güvenlik kameralarını kapattırdığının görüntüleri ortaya çıkınca da sosyal medya hesabına şu notu düştü:
“Yargıyı aparata dönüştürenler, Kanal İstanbul’u kime pazarlamışlarsa önündeki engelleri kaldırmak için gözlerini karartarak yeni operasyonlarla millete ihanet etmeyi sürdürüyorlar.”
Papa Francis-İlber Ortaylı (Hürriyet)
“Papa hakkında yazılanlar; “ultimi” dedikleri marjinallerin ve yoksulların papası, “Il Papa della gente” yani “halkın papası” şeklindeydi. Cizvit ama alışıldık Cizvitler gibi üniversiteye kapanan araştırmacılardan ya da misyonlarda propaganda yaparken dünyayı tanıyanlardan değildi. Ne Cardinal Ratzinger gibi birçok dil bilen ve derin felsefi çalışmalara sahip biri, ne de Polonyalı Papa II. Jean Paul gibi dünya politikasına hâkim biriydi. Ancak kendine özgü bir kişiliği olduğu kesin.
Hülasa, vefat eden Papa’nın kilisede bir devrim yaptığı söyleniyor. Mutlaka, kendisinden önceki Papa XVI. Benedictus’a ve II. Jean Paul’a kıyasla daha “devrimci” (revülosyoner) bir figür olarak görülüyor. Ancak bu nitelendirme, tartışmaları ortadan kaldırmıyor. Zira kilise içinde hâlâ olacak ve olmayacak şeyler var.”
Depreme şaşı bakış-Abbas Güçlü (Milliyet)
“Sanki deprem kuşağında değilmişiz gibi, sanki binlerce yıldır defalarca yerle bir olmamışız gibi, sanki olası depremlere fazlasıyla hazırmışız gibi hâlâ hamaset nutuklarının ötesine geçemiyoruz.
Olası Büyük İstanbul Depremi, sadece İstanbul için değil ülkemiz için bir “beka” sorunu ise daha neyi bekliyoruz?..
Depremle ilgili bilinen tek gerçek özellikle büyük depremlerin periyodik olarak gerçekleşmesi. İstanbul’da da her 100, 150 yılda bir büyük deprem olmuş. Bu gerçek onlarca yıldır dile getiriliyor ama bu durum ne devlet nezdinde ne de halk nezdinde bir türlü ciddiye alınmıyor.
1990’lı yıllardan itibaren söz konusu durum sürekli olarak dile getirildi. Üniversitelerin, bilim insanlarının ve sivil toplum örgütlerinin dilinde tüy bitti ama biz hâlâ olayın farkında değiliz.
Deprem sonrasında harcadığımız eforu, deprem öncesinde göstersek belki de bu felaketlerin, bu acıların çok azı yaşanacak ama hâlâ gerçeği görmemek için sabrımızın son anına kadar direniyoruz. Kabahatli aramıyoruz çünkü kabahatli istisnasız hepimiziz. Devletin bu konuda bir politikası yok, iktidar ve muhalefet seçim derdinde, halk ”Ben bu yükün altından kalkamam” diyor. Üniversiteler, bilim insanları ve sivil toplum örgütlerinin ise bir yaptırım gücü yok!”
İki Türkiye-Yakup Kepenek (BirGün)
“Bugün iki Türkiye var; biri gerçekler ülkesi; öbürü de gerçeklerden tümüyle uzak olan.
Gerçekler ülkesinde doğruluk ve dürüstlük belirleyici oluyor. Gerçek dışılık kısmı da saptırmaya ve yalana yaslanıyor.
Dahası, bu ayrışma her gün biraz daha derinleşiyor; bu derinleşme ülkenin geleceğini iyice belirsizleştiriyor.
Bu ikiye bölünme gerçekte kitlesel; süreç bu hafta öne çıkan, biri çiftçi, öbürü de profesör olan iki kişi örneği ile irdeleniyor.
CHP’nin 19 Nisan’da gerçekleştirdiği görkemli Yozgat mitinginde “hakkını arayan” Abdullah Ceyhan adlı çiftçi şöyle diyor:
“Turpnan, şalgamnan devlet yönetilmez, devlet adalet ve hukukla yönetilir. Yolsuzluğa ve yoksulluğa çiftçiler olarak izin vermeyeceğiz”.
Bu sözler, tüm devlet yönetiminin gerçek niteliğini çok özlü bir biçimde özetliyor. Şöyle ki, Ceyhan, önce, devletin “ nasıl yönetilmeyeceğinin” o tarihsel dersini veriyor. Sonra, bununla da yetinmiyor; adalet ve hukuk vurgusuyla, devletin “nasıl yönetileceğini” de belirtiyor.
Kimlere mi? Devleti yönetmekte olan Saray ve çevresi ile ellerindeki her türlü olanağı, para, sanal, sözlü ve yazılı basın-yayın gücünü kullanarak yönetenleri destekleyenlere!”
İstanbul savaşı ve AYM’den adalet uyarısı-Ahmet Taşgetiren (Karar)
“Deprem İstanbul’u, İstanbul halkının şehri emanet ettiği insanlar cezaevindeyken yakaladı. Başkan dahil, 5 ilçe başkanı dahil nerede ise depreme karşı Belediye sorumluluğunu icra edecek olan tüm kadro bir yargı operasyonuyla “içeri” alınmıştı.
Yargı’nın hamlesine karşı koymak imkânsızdı.
Bu operasyon, siyasi iktidarın taa 2019’dan beri sürdürdüğü “İstanbul savaşı” ile bağlantılı mıydı?
Deprem günü iktidarın bütün unsurları, sanki “yönetim boşluğu” nu doldurma fırsatı buldular. Nerede ise Belediye buharlaştırılmıştı. İmamoğlu içerde, herkes içerdeydi… Sanki sayın Cumhurbaşkanı İstanbul’u da yönetmek üzere devreye girmişti. Orada İmamoğlu da olsaydı, Cumhurbaşkanı’nın bulunması hiçbir sorun oluşturmayacakken, halkın seçtiği Başkan’ın bulunmadığı bir ortamda aynı zamanda Ak Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı’nın, başka AKP’lilerle birlikte orada bulunması garip kaçıyordu.
Cumartesi günü, yani İSKİ’nin Sazlıdere etrafındaki yapılaşma girişimlerini durdurma operasyonunu başlattığı günün ertesinde, İSKİ Genel Müdürü dahil, İBB’ye ve bağlantılı kişilere yönelik 53 kişiyi kapsayan ikinci bir gözaltı dalgası daha oldu. “İstanbul savaşı” nın muhtemel boyutlarını öngörenler “Başka dalgalar da olabilir” görüşünde.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: