Sandalyemizi isteriz… Tabure de olur!-Mustafa Balbay (Cumhuriyet)
“İç politikadaki gelişmeler dış politikayı ister istemez ikinci plana itiyor. Geçen hafta hem Türkiye’nin uluslararası alandaki durumu hem iktidarın tutumu açısından ilginç olaylar yaşandı.
Antalya Diplomasi Forumu’nun açılış konuşmasını yapan Erdoğan, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiyesiz büyüyemeyeceğini vurguladı. Türkiye’nin Avrupa’nın savunma mimarisinde önemli rol üstlenebileceğini tekrarladı, devam etti:
“Tam üyelik sandalyemizi verin!”
Erdoğan’ın bu sözleri bizi ister istemez AKP iktidarının ilk yıllarına götürdü. AKP’nin özellikle uluslararası kabul görmesinde en önemli etkenlerden biri AB’ye tam üyeliği önceleyen, bunun için gerekli reformları yapmak üzere heyecanla iktidara gelmeyi isteyen bir fotoğraf vermesiydi. AB temsilcileri, AKP’yi bu bağlamda “reform hükümeti” olarak algılamıştı.
Bu algıda CHP’nin de AB’ye tam üyeliği desteklemesi, bunun için gerekli yasaların Meclis’ten çıkmasına evet demesi de etkendi.
Toplumun yüzde 70’i AB’ye tam üyeliği istiyor, önemli bir dilimi de bunun görünür gelecekte gerçekleşebileceğini düşünüyordu.”
‘Dolar İmparatorluğu’ tehdit altında mı?-Kerem Alkin (Sabah)
“2. Dünya Savaşı sonrasında, savaştan en güçlü ekonomi olarak çıkan ABD, uluslararası sistemin kendi hegemonyasında yürüyeceği bir uluslararası ekonomik çevreyi inşa etti.
Bir tarafta IMF ve onun kontrolünde Bretton Woods uluslararası para sistemi, diğer tarafta Dünya Bankası. Atlantik İttifakı’nın yeniden inşası için oluşturduğu Marshall Yardım Planı’ndan OECD doğdu. Uluslararası ticaretin serbest kurallar içinde yürümesi adına GATT’ı da oluşturdu; ki GATT 1996’da Dünya Ticaret Teşkilatı oldu.
Tüm bu süreç ABD Dolarının rezerv para olacağı, ABD’nin tüm bir uluslararası ödemeler sistemine hakim olacağı bir dönemi de ifade etmekteydi.
Nitekim, 1945’de altının dünya merkez bankalarının rezervlerindeki payı yüzde 70’in üzerinde iken, 1970’e geldiğimizde ABD Doları’nın rezervlerdeki payı yüzde 60’ın üzerine çıkarken, altının payı yüzde 30 civarına gerilemişti bile. 1999’da doların rezervlerdeki payı yüzde 71 iken, bugün aynı pay yüzde 59’a gerilemiş durumda
Peki, ‘Dolar İmparatorluğu’ tehdit altında mı? Kesinlikle, evet. En kritik nedenlerden birisi, son 10 yılda ABD yönetimlerinin doları ve dolar cinsinden uluslararası ödeme sistemini artık bir ‘silah’, duruşunu, mücadelesini, kararlarını beğenmediği ülkelere karşı bir ‘tehdit’ unsuru olarak kullanması.”
Bay 976’nın MASAK raporundaki marifetleri ve ‘militan bürokrasi’-Bahadır Özgür (halktv.com.tr)
“Ekrem İmamoğlu’na operasyon henüz başlamadan ortaya atılan ilk ‘delil’, MASAK raporlarıydı. İktidara yakın medya, TV’lerdeki yaygaracı güruh ve sosyal medya aparatları aynı anda hücuma geçti. Önce, “MASAK yolsuzlukların hepsini belgeledi” denildi. Ardından, “MASAK organize suç örgütünün para transferlerini ortaya çıkardı” iddiası sürüldü. Peşinden, “MASAK muhalif gazetecilerin Medya AŞ’den aldıkları paraları buldu” tevatürü yayıldı.
Peki sonuçta ne oldu? 6 adet MASAK raporunun içinden iddiaları destekleyen tek bir cümle çıkmadı. Zaten maksat, MASAK’ın gizemli perdesi kullanılarak, şüyuu vukuundan beter bir hali egemen kılmaktı. İstediler ki rakamlar havalarda uçuşsun, uzun uzun tapu ve banka transferleri ortalığa saçılsın, kafalar karışsın, herkes bunu konuşsun…
Oysa İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin o ilk barikatı yıkmasıyla beraber, aylardır üzerinde çalışılan planın propaganda ayağı bir iskambil kağıdı kulesi gibi çöktü. ‘Turbun büyüğü’ terör iddiasından çeteye, yolsuzluktan firari sanıklara bel bağlamaya kadar geriledi. Lakin burada karşımıza yandaş medya yaygaracılığının ötesinde, çok daha tehlikeli bir durum çıkıyor: Militanlaşmış bürokrasi!”
Enflasyonla inandırıcı bir mücadele programı yok!-Aytunç Erkin (Nefes)
“Hurşit Güneş, lisans eğitimini İngiltere’de University of Kent’te ekonomi ve politika dalında tamamladı. University of Wales’de yüksek lisans yaptıktan sonra doktorasını Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptı. 1990’da doçent, 1996’da profesör oldu. 49’uncu Hükümet’te Başbakan Yardımcısı Ekonomi Danışmanı olarak görev aldı. 2010’da CHP’de Genel Başkan Yardımcısı olunca üniversiteden ayrılan Güneş, 2011 yılında CHP’den Kocaeli Milletvekili seçildi. 2017’den bu yana Marmara Üniversitesi Öğretim üyesi. Çeşitli finans kuruluşlarına danışmanlık yapan Hurşit Güneş, birçok uluslararası şirketin Türkiye’deki yönetim kurulu başkanlıklarını yürüttü. Önceki gün Güneş’le hem ekonomiyi hem de CHP’yi uzun uzun konuştum. İki bölümde okuyacağınız bir röportajda hem Türkiye hem CHP hem de dünya üzerine notlar var.
Sizce enflasyonu kim nasıl yarattı?
Kimin yarattığı ortada. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan! Faiz sebep, enflasyon sonuç, dedi. Zorla faizi indirtti. Bu sefer dövize talep gelişti. Döviz kurunu tutabilmek için de döviz rezervlerini tüketti. Oysa faizi indirmek, parayı bollaştırmak demek. Para bollaşınca da enflasyon patlar. Tıpkı yangına benzin dökersen ateş söner gibi bir teoriydi bu. Üstelik halk da bunun farkında. Araştırmalar gösteriyor ki, halkın yüzde 81’i, AKP seçmeninin de yüzde 63’ü ekonomi kötü yönetiliyor diyor. Geçmişte de yüksek enflasyon dönemleri yaşanmıştı ama bu sefer çok kötü oldu. Çünkü faiz düşürülünce, emlak fiyatları uçtu. Yani kiralar anormal düzeylere geldi. Bu da aşırı yüksek gıda fiyatları ile çakışınca dar gelirliler inanılmaz bir cendereye girdiler. Çok bunaldılar. Sonunda Erdoğan’ın iktidarı sarsılmaya başladı.”
CHP’nin yeni cumhurbaşkanı adayı(!)-Ali Saydam (Yeni Şafak)
“Bu köşede 5 Nisan Cumartesi günü şöyle yazmışız: “Sonuç, Özgür Özel siyasi iletişimde, her ne kadar fikriyatın, ideolojinin, projenin, gelecek tasarımına yönelik görüşlerin zerresini içermese de kısa dönemde başarılı olabilen provokasyona, siyasi söyleme, retoriğe dayalı yaklaşımıyla bu Kongre’den sonra bir taşla pek çok kuşu birden vurmuş olacak: İmamoğlu’nun adaylığı ve Özel’in üzerindeki vesayeti kalkacak; Kemal Kılıçdaroğlu ekarte edilecek; DEM Parti konusunda aldığı milliyetçi tavırlarıyla DEM’den veto yeme ihtimali artan Mansur Yavaş belediyesine dönecek ve Cumhurbaşkanlığı yolu Özgür Özel’e açılacak…”
Peki, Özgür Bey Halk TV’de 11 Nisan günü, yani bizim yazının mürekkebi henüz kurumadan, İsmail Küçükkaya’nın programına çıkıp ne demişti: “Ekrem Bey içerideyse, en yüksek oyu kim alırsa o aday olur”.
CHP’liler Özgür Bey’in garip çıkışlarına ne kadar alıştılar bilinmez. Bazen yenilir yutulur olmuyorlar doğrusu. Hani bir seferinde HaberTürk’te Mehmet Akif Ersoy’un programında Merkez Bankası’nda altın rezervlerini kaynak göstererek, bir de kart çıkartıp ortaya koyup “Herkese birer tam altın vereceğiz” dememiş miydi? Ersoy da dayanamamış, “Hazineyi mi boşaltacaksınız?” diye reaksiyon göstermişti.”
‘Normal’ doğum, ‘normal’ ölüm, ‘normal’ zulüm!-Umur Talu (T24)
“Sivas’ta maçta, Sivasspor’un elinde “Doğal olan normal doğum” pankartı. Annem Sivas’ta doğmuş. Daha bebekken annesi ölmüş. Sivas’ı göremeden bebek gözleri, İstanbul’da bulmuş kendini. “Normal” olan bir bebeğin nasıl doğduğunu mu yoksa bir annenin veya bebeğin, çocuğun nasıl olup da ölebildiğini mi dert edinmek!
O pankartı taşıyan Sivasspor ilk 11’inde “Türkiye doğumlu” üç oyuncu var. “Normal doğum” mu, ne biliyorsunuz? İki “Türk” oyuncu da Almanya doğumlu; “nasıl doğmuşsa doğmuş.” Yunan var, Sırp var, Fransa vatandaşı da olan Malili, Kongolu var, İtalya vatandaşı da olan Arnavut var. Birtakım erkekler hazırlamış, 11 erkeğin eline “Doğal olan normal doğum” pankartı tutuşturmuş. Kadınlara “doğru”yu buyuruyor. Size ne!
Nasıl doğmuş olurlarsa olsunlar, onca bebek doğum ünitelerinde öldürüldü bu ülkede! “Anormal” olan bu ve normalleştirilenler arasına katıldı çoktan. Daha önce yine bebekler yanıp gitmişti yine bu “normaller” memleketinde. “Normaliniz” bu. Milyonlarca kadına, doğmuş veya doğacak çocuğa “yanlış, anormal doğurdun, yanlış, anormal doğdun” diye hakaret değil mi bu! “Normal” olan, bebekleri sağlıklı, umutlu, mutlu, özgür, bilgili çocuklar ve gençler kılmak ama bu “normal” onları kuşatan “normlar”la bir cendere!”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: