Çarşamba, 19 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 19 Kasım 2025 06:42
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Bahçeli yeni bir ittifak arayışına ne zaman girecektir?-Memduh Bayraktaroğlu (Nefes)

“MHP lideri Devlet Bahçeli, dün Meclis grubunda yaptığı konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:

“Kimse gitmezse ben İmralı’ya giderim…”.

Az sonra okuyacaklarınızı o açıklama üzerine yazdım…

Yazının başlığındaki soruyu cevaplayabilmek için ise önce; “Devlet Bahçeli için Cumhur İttifakı vazgeçilmez bir kader ortaklığı mı, yoksa yalnızca ihtiyaç oldukça kullanılan hesaplı bir araç mı?” sorularının doğru cevabını bulmalıyım…

Bazılarınız “Ama Bahçeli bu ittifakı çok savunuyor!” diyebilir…

Büyük ihtimalle bu açıklamasından sonra da yine savunacaktır çünkü şu anda bu ittifak, işine geliyor…

Bahçeli biliyor ki, Erdoğan’ın ittifaka olan ihtiyacı, çok daha fazla…

Yani, Bahçeli’nin bu ittifaktan doğan avantajları kaybolursa, o avantajların dezavantaja dönüşeceğini zannedenler yanılıyor…

Bahçeli’nin, Erdoğan’a o kadar ağır sözler ettikten sonra bir anda 180 derece dönüş yapıp iltifatlar yağdırması, misyonunun gereğiydi…

Misyonu için en yararlı ittifak Cumhur İttifakı’ydı ve ondan daha avantajlı bir ittifakın imkânı da ihtimali de yoktu…

Bahçeli’nin bugün Cumhur İttifakı’ndan elde ettiği avantajlar:

% 6-8 bandındaki bir oyla Türkiye siyasetinin kilit taşı konumunda…

Kamuoyu baskısı olmadan bürokraside nüfuz, kritik atamalarda söz hakkı var…

Yani az oyla büyük güç üretiyor: “Az ver – çok al…”.

Bahçeli bu gücün daha fazlasını, başka bir ittifaktan elde edebilir mi ve böyle bir ittifak hangi koşullarda mümkün olur?..

Mesela: Cumhur İttifakı zayıflar, Erdoğan’ın liderliği güç kaybeder, CHP tek başına çoğunluğu alamaz, ama iktidara en yakın parti olursa… İşte o anda Bahçeli, CHP’ye bile:

“Benimle kurulan koalisyon sana Meclis çoğunluğunu getirir” diyebilir…

Bu durum, CHP’ye karşı kilit ortak olma gücünün yanı sıra, “sistemi koruyan devlet aklı” rolünün devamı sayesinde bakanlıklar ve kurumlar için daha geniş pazarlık alanı yaratır…”

Vahdettin’in kaçışı-Sinan Meydan (Cumhuriyet)

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’ (M. Kemal Atatürk, Nutuk)

Son Padişah Vahdettin, 17 Kasım 1922’de, İstanbul’u işgal altında tutan İngiltere’ye sığınarak Türkiye’den kaçtı. II. Mehmet (Fatih) 1453’te İstanbul’u fethetmişti. VI. Mehmet (Vahdettin) ise 1922’de İstanbul işgal altındayken İstanbul’u işgal edenlere sığınıp kaçtı. 

Kurtuluş Savaşı sırasında Vahdettin’in onayı ile yayımlanan “Kuvayimilliyecilerin katlı vaciptir” fetvaları, Vahdettin’in onayladığı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idam fermanları, Vahdettin’in Kuvayımilliyecilere saldırttığı Anzavur eşkıyası ve Hilafet Ordusu nedeniyle özelikle 1920 yılı baharından itibaren Anadolu’da bir iç savaş çıktı. Padişahçı isyancılar Bolu, Gerede, Adapazarı, Yozgat, Konya ve pek çok yerde isyan edip Kuvayımilliyecilere saldırdılar. Damat Ferit Hükümetinin ve Padişah Vahdettin’in kışkırtmaları nedeniyle çok kardeş kanı döküldü. 

Vahdettin kaçtıktan sonra Kemalistler tarafından değil, daha kaçmadan önce TBMM’de milletvekilleri tarafından “hain” ilan edildi. Atatürk, daha 25 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden Vahdettin’in “hain” olduğunu söyledi. Milletvekilleri de TBMM’de 8 Şubat 1921 tarihli gizli oturumda, 23 Nisan 1921 ve 9 Temmuz 1921 tarihli oturumlarda Vahdettin hakkında çok ağır sözler söylediler. 30 Ekim 1922 tarihli oturumda ise birçok milletvekili Vahdettin’e “hain” dedi. Hatta Diyarbakır Milletvekili Hoca Şükrü meclise verdiği bir önergede “Padişah Vahdettin’in besmele ile şeytan gibi taşlanmasını” istedi. Aynı gün saltanatı kaldırmak için TBMM’ye verilen 78 imzalı önergede de Saray ve Babıali’nin vatana, millete “ihanet ettiği” ifade edildi.

Büyük Zafer kazanılıp Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdiğinde bütün ısrarlara rağmen Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’ya kutlama telgrafı çekmedi. (Sonyel,  s.189) 

Sonraki süreçte Padişah Vahdettin, her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştı. Şöyle ki: 19 Ekim 1922’de Refet (Bele) Paşa, TBMM adına Doğu Trakya’yı teslim almak için İstanbul’a geldi. Sadrazam Tevfik Paşa, 29 Ekim 1922’de Lozan’da Türkiye’yi İstanbul Hükümeti ile TBMM Hükümetinin birlikte temsil etmesini önerince TBMM 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırdı. Vahdettin artık sultan değil, sadece halifeydi. 4 Kasım 1922’de Refet Paşa Kadıköy’de Fenerbahçe Stadı’nda yaptığı konuşmada, “milli egemenliğe dokunmak isteyecek olan padişah bile olsa vay haline” dedi. (İleri, 5 Kasım 1922). 4 Kasım 1922’de İstanbul’daki Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti. 5 Kasım 1922’de Milli Mücadele karşıtı yazılarıyla tanınan Ali Kemal, İstanbul’dan İzmit’e kaçırılıp orada linç edildi. Bunun üzerine diğer Milli Mücadele karşıtları İngiliz elçiliğine sığındılar. Sadrazam Damat Ferit ise Eylül 1922 sonunda İngiliz Yüksek Komiserliğinden elde ettiği seyahat belgeleri ile İtalya’ya kaçmıştı.”

 İçinde olmaktan gurur duyamayacağımız liste!-Mehmet Y. Yılmaz

“Freedom House’un 2025 İnternette Özgürlük raporuna göre Türkiye bu yıl da sosyal medya ve erişim engellemeleri ve çevrim içi ifade üzerindeki baskılar nedeniyle “internetin özgür olmadığı ülkeler” kategorisinde yer aldı.

Raporda özellikle seçim süreçlerinde artan dijital sansür uygulamalarına da dikkat çekildi.

Türkiye’nin yer aldığı “internetin özgür olmadığı ülkeler” kategorisinde 22 ülke var.

Aralarında Mısır, Pakistan, Rusya, Venezuela gibi ülkelerin bulunduğu bu 22 ülkeyi burada saymak bile istemem.

Bir “dünya liderinin” yönettiği bir ülkenin içinde yer almaktan hiç de gurur duymayacağı bir grup bu!

Ülkemizin idarecileri bunu kendilerine nasıl yakıştırabiliyorlar, bilmiyorum ama daha bu raporun mürekkebi kurumadan Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabına bir kez daha erişimin engellenmesi kararı verildi.

Daha önce üç kere engellenmişti, bu dördüncü oldu.

İnternetin ve sosyal medyanın kendine özgü doğası nedeniyle bu engelleme de çok işe yaramayacak.

Sitenin beşincisi, o kapatılırsa altıncısı devreye girecek.

Ve belki de bütün bu işler bittiğinde Ekrem İmamoğlu’nun “Cumhurbaşkanı adayı” hesabı belki 6 bin 748 kez engellenmiş olacak. On eksik, beş fazla; bir önemi yok.

Ekrem İmamoğlu’na neden kızdıklarını biliyoruz: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı üç seçimde de yenmeyi başardı, şimdi bir de Cumhurbaşkanlığı seçiminde yensin istemiyorlar.

Onun için diploma iptalinden tutun da casusluğa varan bir dizi soruşturmanın muhatabı.

Ancak Türk adliyesinin artık unuttuğu bir gerçek var ki İmamoğlu “masum bir T.C. vatandaşı”!

Aleyhinde verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı için masumiyeti tartışılmaz bir durumda.

Ve üstelik bu “masum T.C. vatandaşı İmamoğlu”, İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı ve 15 milyondan fazla vatandaşın oyuyla da Cumhurbaşkanı adayı ilan edilmiş birisi.

İmamoğlu’nun kendini savunabileceği alan son derece sınırlı.

TRT ve irili ufaklı onlarca televizyon kanalında, büyük haber ajanslarında, artık okuyanları kalmamış olsa da eski isimlerini hâlâ taşıyan gazetelerde hakkındaki iddiaları yanıtlayabilmesine olanak yok.”

Bütçeyi işçiler kurtardı-İbrahim Kahveci (Karar)

“Ah işçiler ah…

Siz olmasaydınız ne yapardık? Her yerde kurtarıcımız sizleriniz. Canınız pahasına da olsa ülkeyi siz kurtarıyorsunuz!

Hatta genel bütçeyi bile siz kurtarıyorsunuz. Bütün hedefleri yırtıp atan ve kurtarıcı olan sizleriniz.
Bakın örnek vereyim.

2024 yılında 1 trilyon 189 milyar lira gelir vergisi toplanacağı hedeflenmiş. Ama hedefin üzerinde 1 trilyon 528 milyar lira gelir vergisi toplanmış.

Hedeflenen gelir vergisinden 339 milyar lira daha fazla vergi toplanmış. Ama bunun tamamı işçilerin vergi gelirlerindeki fazlalıktan. Yani 2024 yılında işçiler 1 trilyon 089 milyar gelir vergisi ödeyecek diye beklenirken 337 milyar daha fazla gelir vergisi ödenmiş ve işçiler 1 trilyon 427 milyar gelir vergisi ödemiş.

Not: Geçen yıl patronların 1 trilyon 276 milyar lira kurumlar vergisi ödemesi beklenirken bu ödeme 890 milyar lirada kalmış. Patronlar beklenene göre 386 milyar eksik ödemede bulunmuşlar.

Neyse ki patronların bu açığını işçiler kapatmış.

Gelelim bu yıla.

Asgari ücrete %30 zam yaptılar ama bütçede işçilerden alınacak verginin %38,0 artacağını planlamışlar. Demişler ki, 2024 yılında işçilerden alınan 1 trilyon 427 milyar lira gelir vergisi 1 trilyon 969 milyar liraya yükselir.

Tekrar edelim: Asgari ücrete yüzde 30 zam yapmalarına rağmen işçilerden gelecek vergiye yüzde 38 artış hedefi koymuşlar.

Peki, ne olmuş?

Yılın daha ilk 10 ayında hedef aşılmış. Evet, evet… Daha ilk 10 ayda işçilerden toplanan gelir vergisi 2 trilyon 091 milyar liraya yükselerek hedefi şimdiden aşmış.

Patronlar ne yapmış derseniz yine aynı. Bu yıl kurumlar vergisinden 1 trilyon 637 milyar lira toplanacağı varsayılmış. Lakin yılın ilk 10 ayında 868 milyar lira anca toplanabilmiş. Kasım ayı kurumlar vergisi ödemesi olacak ama hedefin yakalanması çok zor.

Kısaca bütçeyi yine işçiler kurtarmış oluyor. Vergiyi kasaya patronlar ödüyor ama gerçekte ödeyenler işçiler.”

Cumhur’da senkron sorunu-Berkant Gültekin (BirGün)

“2016’da Fethullahçı çetenin askeri darbe girişiminin ardından yakınlaşan Erdoğan ve Bahçeli, o günden bugüne Cumhur İttifakı çatısı altında birlikteliklerini sürdürüyor. MHP, Fethullahçıların tasfiyesiyle birlikte iktidarın yeni ortağı olarak devletin kritik kademelerinde kadrolaşırken, Erdoğan ise Bahçeli’den aldığı destekle kendi etrafında antidemokratik bir siyasal düzen inşa etti.

Cumhur İttifakı, kurumsal işleyişe sahip iki partinin ittifakından çok, elindeki gücü kaybetmek istemeyen bir siyasi lider ile kendini “devletin sigortası” olarak gören bir siyasi geleneğin çıkar ortaklığına dayanıyor. Dün de öyleydi bugün de öyle. Bu ortaklık, milliyetçi ve İslamcı çizgideki tüm hamasi söylemlere rağmen hâlâ karşılıklı kazancı ön planda tutuyor. İttifakın devamlılığını sağlayan temel motivasyon olan çıkar birliği, bugüne kadar görüş ayrılıklarının üzerini örttü ve ittifak ortaklarının gelişen kriz durumlarını yönetebilmelerini sağladı. Bu uzlaşmazlıkların bazıları “dondurulmuş ihtilaf” haline getirilip rafa kaldırılırken bazıları da bir denge noktası bulunarak idare edilebildi.

Ekim 2024’te şekillenmeye başlayan “süreç” ise ittifakı daha önce karşılaştığından daha yapısal bir senkron sorunuyla yüz yüze bıraktı. Bahçeli, geçen yıl 1 Ekim’de DEM Parti sıralarına gidip tokalaşmak için elini uzattığında ve daha sonra Öcalan’ı Meclis’e davet edip onu milliyetçi jargonuna aykırı şekilde “kurucu önder” olarak nitelendirdiğinde, devletin atacağı varsayılan birtakım adımların bu kadar ağırdan alınacağını kimse tahmin etmiyordu. Amaç, başından bu yana Kürt sorununu hakkıyla çözmek değildi, sorunun varlığı bile “sürecin mimarı” tarafından reddediliyordu; ama yine de birçokları bugün gelinen yerden daha ileri noktaya varılabileceğini düşünüyordu. PKK’nin silah bırakma töreni ve kendini feshetmesi kuşkusuz önemliydi ancak siyasi iradenin mütereddit tutumu, sürecin “yasal düzenleme” ve “İmralı’ya ziyaret” aşamasında tıkanmasına yol açtı.

Bahçeli dün bir kez daha çıtayı yukarı taşıdı. Öcalan’ı Meclis’e çağırmaktan daha radikal olmasa bile daha şaşırtıcı bir hamle varsa, bu da Bahçeli’nin onu İmralı’da ziyaret etmesi olurdu. Kulağa oldukça fantastik geliyor ama Bahçeli dün, gerekirse yanına üç arkadaşını alarak kendi imkânlarıyla adaya gidip bu görüşmeyi sağlayabileceğini söyledi. Öcalan’la konuşma konusunda, “Bir masa etrafında yüz yüze gelmekten imtina etmem” dedi. Tabii ki Bahçeli’nin İmralı’ya gitmesi, en yakın ihtimal değil. Tıpkı yaptığı çağrıya rağmen Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşması senaryosunun gerçeğe dönüşmemesi gibi… Ancak bu türden sansasyonel sözler güçlü bir ısrarı temsil eder ve bu yüzden önemsenmelidir.”

Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Yatırımcıların kaçtığı ülke

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Yatırımcıların kaçtığı ülke

Özer Arslanpay
19 Kasım 2025
Köşe YazılarıManşet

Cebimizdeki “mapushane”

Erdal Çolak
19 Kasım 2025
GünlükManşet

Eleştirilen sistem MESEM

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
19 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?