Yeni rejim iddianamesi-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)
“Başsavcılığın 3 bin 900 sayfalık İmamoğlu iddianamesi, özü itibarıyla Saray’ın “yeni rejim inşa” iddianamesidir.
Dosyanın daha savcısı ve soruşturması bile yokken Saray’dan CHP ve Ekrem İmamoğlu’na yönelen suçlamalar, iddianamenin özünü oluşturmaktadır. Hatta doğrudan Erdoğan’ın kullandığı “ahtapotun kolları” türünden nitelemeler bile iddianamenin iddiası olmuştur.
İmamoğlu’nu ve yeni CHP yönetimini hedef alan operasyonlar ve iddianamesi, ikinciliğe gerileyen AKP’ye seçim kazandırma, AKP’yi yeniden birinci parti yapma iddianamesidir.
“Aziz İhsan Aktaş suç örgütüne yönelik hazırlanan 578 sayfalık iddianame, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilerek tensip zaptı hazırlandı. (…) Davanın ek klasörlerine yansıyan bilgilere göre, yargılamanın azami 2520 günde tamamlanması hedefleniyor.” (Cumhuriyet, 11.11.2025)
2520 gün, yaklaşık 7 yıl yapıyor. Açık ki cumhurbaşkanı seçimi rahat rahat geçip gidene kadar dava sürsün isteniyor.
Evet, bu iddianame, iktidara seçim kazandırma amaçlı iddianamedir. O kadar ki rakip, iddianamede seçim kazanmakla, cumhurbaşkanı adayı olmak için CHP’yi ele geçirmekle suçlanabilmektedir!
İddianame, aynı zamanda medyaya balyoz operasyonudur. Soner Yalçın’dan Şaban Sevinç’e gazeteciler doğrudan İmamoğlu lehine haber yapmakla suçlanmaktadır. Bu gazeteciler hedef alınarak diğer gazeteciler de otosansüre zorlanmaktadır.
Yine İmamoğlu’nun hedef alındığı casusluk soruşturması da Tele1’i ve Merdan Yanardağ’ı susturma operasyonudur. (Yanardağ’ı iki yıl önce Öcalan’a övgüden (!) tutukladılar, bugün ise Tele1’i, diğer nedenlere ek olarak, Öcalan, açılım karşıtı yorumcularından ve yayınlarından rahatsız olduğu için susturdular!)”
“Eylem 13”ten CHP’ye kapatma çıkar mı?-Deniz Zeyrek (Nefes)
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı Ekrem İmamoğlu İddianamesi’nin en çok dikkat çeken içeriği “kişisel verilerin yurt dışına aktarılması” suçlamasına ayrılan “Eylem 13” bölümü oldu.
Savcılar bölümle ilgili genel değerlendirmeye geçmeden hemen önce bir parantez açmış ve şu ifadeyi kulanmış:
“sandık verilerinin Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliğinden usulsüz yayıldığı anlaşıldığından Anayasa 68–69. maddeleri ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nu kapsamında gereğinin taktiri için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir.”
Birçok yorumcu, bu ifadenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılmış bir ihbar olduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na adeta “CHP kapatılmalı” ihbarında bulunduğu yorumunu yaptı.
Başsavcılık ise böyle bir talepleri olmadığını açıkladı.
Yorumları yapanlar mı haklı Başsavcılık mı?
Bunu anlamak için Anayasa’nın ilgili maddelerine bakmakta yarar var.
Anayasa’nın 69. Maddesi parti kapatma şartlarını düzenliyor. Maddenin ilgili fıkrasında Anayasa’nın 68. Maddesi’nin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin partilerin temelli kapatılmasına neden olacağı hükmü yer alıyor.
- Maddenin dördüncü fıkrası şöyle:
“Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlenmesini teşvik edemez.”
İki maddedeki söz konusu fıkralara baktığımızda şu sonucu görüyoruz:
Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Suç işlenmesini teşvik edemez” ifadesi 69. maddedeki kapatma şartlarından biridir.
Haliyle 68 ve 69. madde gereğince CHP tüzel kişiliği “suç işlenmesi teşvik edildiğinden” kapatılmalıdır.”
İddianameyi okumadım ama benim suçum değil-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
“Ekrem İmamoğlu’nun gelecek seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkmamasını sağlama amacına yönelik soruşturmalardan birinde daha iddianame yazıldı.
İddianame yaklaşık 4 bin sayfa.
Şimdi iddianamenin yollandığı mahkemenin yargıçları bu iddianameyi okuyup, kabul edip etmemeye karar verecekler!
Yani kâğıt üzerinde, kanunlarımıza göre böyle yapılması gerekiyor ama bu elbette olmayacak.
15 gün içinde 4 bin sayfaya yakın bir iddianamenin okunmasından söz ediyoruz çünkü.
Her gün yaklaşık 250 sayfa okurlarsa ancak biter.
Okumaları bittiğinde “iddianamenin ilk 200 sayfasında ne yazıyordu” diye sorsak, doğru yanıt alamayacağımıza iddiaya girerim.
Birincisi bu kadar sürede böyle bir iddianameyi okumak zor. Unutmayalım ki bu iddianameyi yazanlar Türkiye Cumhuriyeti savcıları.
Bugüne kadar işim gereği okumak zorunda kaldığım iddianamelerin Türkçe standardı bu iddianame için de geçerli olacaktır diye varsayıyorum, o cümleleri iki üç kere okumadan özne kim, fiil nerede bulabilene aşk olsun!
Öyle iddianameler gördüm ki cümle nerede başlıyor, nerede bitiyor, bunu anlamak için bile hatırı sayılır bir çaba gerekir.
Diyelim ki iyi bir editör iddianameyi elden geçirdi ve Türkçesini anlaşılır hale getirdi.
402 sanıklı ve kim bilir kaç tanıklı bir iddianameyi ilk okuduğunuzda kim kimdi onun bile ayırdına varmak zor olur.
Onun için hakimler bu iddianameyi okumayacaklar, 15 gün içinde iade etmeye de cesaret edemeyecekleri için iddianame kabul edilmiş sayılacak.
Okumayacaklar ve iade etmeye de cesaret edemeyecekler çünkü bu siyasi bir dava.
Aksine inanmamızı istiyorlar ama bu memlekette 50 yıldır gazetecilik yapıyorum, çok dava gördüm.
Bu siyasi davada hakimler, savcının isteğinin tersine hareket ederlerse bu kış kıyamette soluğu nerede alırlar onu ancak HSK bilir. HSK’nın daha önceki uygulamalarından, istenmeyen kararları veren hakimlerin başlarına neler geldiğini hatırlıyorum çünkü.
Bu iddianame usulen mahkemede başından sonuna kadar okunacak tabii ama anlatılanları kaç kişi anlayacak, o da ayrı bir mesele.
Onun için duruşmalar TRT’den naklen yayınlansın önerisi de gerçekçi değil.
Tabii iddianamenin televizyondan okunması uyku sorunu olanlar için iyi bir çözüm olabilir.
Bu iddianameyi okuyup, anlayacak ve bizlere de anlatacak bu ülkenin sınırları içinde iki kişi var. Birisi T24 Genel Yayın Koordinatörü Gökçer Tahincioğlu, diğeri Oksijen yazarı Sedat Ergin.
Ben iddianamenin ne dediğini anlamak için onların okumasını bekleyeceğim, hakimlere de bunu öneririm.”
Bir iddia-nağme-İbrahimKahveci (Karar)
“29 Mayıs 2012: 3. Köprü ihalesi sonuçlandı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 3. Köprü ihalesini kazanan firmayı açıkladı. Buna göre Yap-İşlet-Devret modeline göre yapılan ihaleyi İçtaş-Astaldi Ortak Girişim Grubu kazandı.
Binali Yıldırım “Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’nin ihalesinde en kısa süre yapım ve illetim süresini 10 yıl 2 ay 20 gün ile İçtaş-Astaldi Ortak Grişim Grubu’nun verdiğini” söyledi.
Binali Yıldırım 3. Köprü için öngörülen yatırım tutarının 2,5 milyar dolar olduğunu açıkladı. Ancak bu rakamın duruma göre artıp azalabileceğini de ekledi. Ve köprü ile otoyolun 2015’te hizmete gireceğini belirtti. -SABAH Gazetesi.
29 Mayıs 2013: 3. Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı.
3. Köprü temel atma töreni Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın da katılımlarıyla gerçekleşti. Başbakan’ın pazarlık yaptığı firmalar, projeyi 29 Mayıs 2015’te bitirme vaadinde bulundu.
26 Ağustos 2016: YSS Köprüsü açıldı.
Anadolu Ajansı: Yatırım maliyeti 3 milyar dolar olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü özel sektör işletecek. Köprüde günlük 135 bin otomobil eşdeğer trafik geçişi için idare garantisi bulunuyor.
30 Mart 2022: Ulaştırma Bakanlığı açıklaması.
26 Ağustos 2016 tarihinde hizmete sunulan YSS Köprüsü ve otoyolunun toplam yatırım ve işletme süresi 10 yıl 2 ay 20 gündür. YSS Köprüsü’nün inşaat maliyeti 818 milyon dolardır. YSS Köprüsü ve 138 km’lik kesimi için yapım+işletme+finansman ve bakım-onarım maliyeti 7,18 milyar dolardır. Verilen garanti ise 6,9 milyar dolardır. Şimdiye kadar 3,3 milyar dolar ödeme yapılmıştır. -AA
Temmuz 2017 Hürriyet Deniz Zeyrek.
Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan YSS Köprüsü hakkındaki tüm iddialara yanıt verdi.
-Garanti Kapsamındaki İşletme süresi 7 yıl 9 ay.
-Hiç araç geçmezse ödenecek tutar 790 milyon dolar
-Toplam maliyet 3,5 milyar dolar.”
Yıllık cari açık 20 milyar doları aştı-Naki Bakır (Dünya)
“Türkiye’nin cari işlemler dengesi aylık bazda temmuz ve ağustostan sonra eylülde de “fazla” verdi. Eylüldeki fazla 1,1 milyar dolarla beklenti altı kalırken, son üç aydaki pozitif seyre rağmen yıllık bazda cari açık büyümeye devam ederek 20 milyar doları aşarak son 15 ayın en yüksek düzeyine ulaştı.
Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi verilerine göre eylül ayında cari işlemler hesabı 1 milyar 112 milyon doları fazla kaydetti. Geçen yıl aynı ayda 2 milyar 831 milyon dolar cari fazla verilmişti. Bu yılın ilk dokuz ayındaki kümülatif cari açık geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 188,6 artışla 14 milyar 894 milyon dolara ulaştı. Bu gelişmelerle, ağustos sonunda 18 milyar 427 milyon dolar olan yıllık cari açık, eylül sonunda 20 milyar 146 milyon dolara ulaştı. Böylece yıllık bazda açık 14 ay sonra yeniden 20 milyar doları aştı. Yıllık cari açık bir yıl önce 9 milyar 748 milyon dolar olan düzeyine göre yüzde 106,7 büyüdü.
Altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı ise eylül ayında 6 milyar 803 milyon dolar fazla verdi. Eylülde parasal olmayan altında net ithalat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 129 artışla 2 milyar 329 milyon dolar oldu. Aylık net enerji ithalatı ise yüzde 9,7 düşüşle 3 milyar 362 milyon dolara geriledi.
Ocak-eylül döneminde net parasal altın ithalatı yüzde 54,4 artışla 13 milyar 286 milyon dolara ulaşırken, net enerji ithalatı yüzde 1,7 düşüşle 34 milyar 744 milyon dolara geriledi, böylece dokuz aylık dönemin altın ve enerji hariç cari dengesi, geçen yılın aynı dönemindekinden yüzde 14,6 daha az olmak üzere 33 milyar 136 milyon dolar fazla verdi.
Eylül sonu itibarıyla son bir yılda da net altın ithalatı önceki bir yıllık döneme göre yüzde 50,5 artışla 18 milyar 299 milyon dolar, net enerji ithalatı yüzde 1,3 artışla 48 milyar 425 milyon dolar oldu. Son bir yılda enerji ve altın hariç cari dengede elde edilen 46 milyar 578 milyon dolarlık fazla, önceki bir yıllık dönemdekinin yüzde 7,2 altında gerçekleşti.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
