NATO Turancılığı-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)
“Ankara ABD’nin son dönemdeki Güney Kafkasya ve Orta Asya hamleleri karşısında neden sessiz? Yoksa Ankara, politikalarını, ABD’nin 1990’lardan beri dayattığı ve inişli çıkışlı uygulanan “Türkiye üzerinden Orta Asya’ya sarkma” stratejisine uyumlu hale getirmede basamak mı yükseltiyor? İnceleyelim:
Erdoğan, Karabağ zaferinin 5. yıldönümü için Bakû’daydı. Azerbaycan 30 yıl boyunca Ermenistan’ın işgali altında olan topraklarını nihayet beş yıl önce kurtarabildi. Bunda önemli etkenlerden biri Rusya’nın tutumuydu. Nitekim Erivan yönetimi, Karabağ kaybı nedeniyle Moskova’yı suçladı; Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden çıkmaktan ABD’yle ilişkileri geliştirmeye kadar pek çok tepki gösterdi.
Peki Rusya neden böyle bir tutum almıştı ya da Erivan’ın ifadesiyle Moskova neden Bakû’ya yeşil ışık yakmıştı? Çünkü Türkiye, Rusya ve İran, Astana Platformu’nda çok stratejik bir işbirliği yürütüyordu. Ama ne oldu? Esad’ın devrilmesi Astana Platformu’nu fiilen işlevsizleştirdi. ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın ifadesiyle Suriye’de ABD, İsrail ve Türkiye üçlüsüne alan açıldı. Astana’nın Güney Kafkasya’da açtığı barışa giden yola ABD yandan köprü kurdu: Zengezur Koridoru’nun işletmesi, Beyaz Saray’da yapılan bir anlaşmayla 99 yıllığına ABD’li şirkete verilerek Trump Koridoru’na dönüştürüldü.
Orta Asya ülkeleri Çin ve Rusya’nın yakın müttefiki durumundalar. ABD 90’larda FETÖ gibi örgütlerle bu ülkelere yerleşmeye çalıştı ancak Şanghay İşbirliği Örgütü başta olmak üzere çeşitli platformlar ile Amerikan nüfuzu engellendi. Ancak ABD ve AB Orta Asya’ya yerleşebilmeyi stratejik bir hedef olarak sürdürüyor.
Bu yılın Orta Asya’ya ilk hamlesini AB yaptı. Ne yazık ki AB-Orta Asya Zirvesi, KKTC’nin aleyhine bir sonuç doğurdu. Bu köşede “12 milyar Avro’ya KKTC’yi sattılar” başlığıyla yazdım: “Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanıdı ve büyükelçi atadı. Böylece üç Türk Cumhuriyeti, KKTC’nin varlığını resmen reddetmiş ve Rumların parçası saymış oldu.” (Cumhuriyet, 7.4.2025)
İkinci hamleyi de ABD yaptı. Trump, beş Orta Asya ülkesinin liderleriyle Washington’da C5+1 formatında zirve yaptı. Trump, “Avrasya’nın kalbindeki konumları Orta Asya ülkelerine inanılmaz bir önem ve inanılmaz bir potansiyel kazandırıyor. ABD’nin bu ülkelerle ortaklığını her zamankinden daha güçlü hale getirmeye kararlıyım” dedi ve Orta Asya ülkeleriyle nadir element anlaşmaları başta çeşitli anlaşmalar yaptı.”
Atatürk solcu mu?-Aytunç Erkin (Nefes)
“Bugün 10 Kasım 2025…
Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 87’nci yılı.
7 Temmuz 2023’te “Disney dizisine bu raporla bakın başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Arşivi karıştırırken tekrar okudum ve bugünü anlattığını düşündüm.
Okuyalım:
Seçimden bir gün önce.
27 Mayıs 2023’te bir video, sosyal medyada yayınlandı.
AKP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 10’uncu Yıl Nutku ve Meclis açılış konuşmaları eşliğinde 21 yılda yapılanları gösteren bir video hazırladı. Atatürk’ün konuşmasıyla birlikte, AKP hükümetlerinin altyapı, savunma sanayi, ulaşım yatırımları gibi hizmetlerinden örnekler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezilerinden, uluslararası toplantılardan ve yabancı liderlerle olan buluşmalarından karelere yer verildi.
Seçimden önce tarikatların desteğini alan iktidar diğer tarafta Atatürk üzerinden “kentlilere” yönelik bir hamle yapıyordu. “Pragmatizm” yani faydacılık üzerinden okunabilecek bir yönelim diye değerlendirenler de oldu, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından yeni oluşan “doktrin” diyenler de…
Daha öncesi de var! Nasıl mı?
Önce kısa bir bilgi.
Carnegie Endowment for International Peace (CEIP ), merkezi Washington DC’de bulunan ve Avrupa, Güney ve Doğu Asya, Orta Doğu ve ABD de faaliyet gösteren düşünce kuruluşu… Andrew Carnegie tarafından, “dünyayı şekillendirme” amacıyla 1910 yılında kuruldu. Carnegie’nin mütevelli heyeti başkanı eski ABD Ticaret Bakanı Penny Pritker… CEIP Başkanı ise, 2021’de CIA Direktörü William J. Burns yerini alan eski yargıç Mariano F. Cuellar. Türkiye’de büyükelçilik yapan Morton Abramowitz gibi isimler CEIP başkanlığı yaptı.
Neden CEIP’i anlattım?
London School of Economics’ten (LSE) siyaset bilimi üzerine yüksek lisansı bulunan ve bir yıl öncesine kadar Sabah gazetesi yazarlığı yapan Batu Coşkun CEIP adına 12 Ocak 2023’te rapor yazdı.
Raporun başlığı: “Erdoğan, Kemalizm’i keşfediyor.”
Özetle:
“(…) 2010’lar başında, adını modern Türkiye’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ten alan Kemalizm ideolojisinin modası geçmişti. Ülkenin temeli olduğu iddia edilen ideoloji, modası geçmiş ve bariz bir şekilde liberalizm karşıtı görünüyordu, yalnızca değişen koşullar altında iktidara tutunmak için çaresiz kalan eski siyasi ve ekonomik seçkinlere hitap ediyor gibiydi. İdeolojinin iki direği olan militan laiklik ve zorunlu batılılaşma, Türk toplumuyla derinden çatıştı ve siyasi tarihin devlet şiddeti kokan geçmişinde kaldı.”
“Dr. Rashid Khalidi, 50 boyunca en prestijli Amerikan üniversitelerinde dersler vermiş olan Filisitin asıllı Amerikalı bir tarihçi. 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırılarının ardından İsrail’in Gazze’ye başlattığı savaş devam ederken Columbia Üniversitesi’ndeki Modern Arap Çalışmaları Kürsüsü’nde Emeretus Profesör sıfatıyla görev yapmaya devam ediyordu. 2024’te emekli oldu ancak ders vermeye devam etmesi istenildi. Ne zaman ki Columbia Üniversitesi yönetimi ABD Başkanı Donald Trump’ın finansmanı kesme tehdidi üzerine anlaşmaya giderek akademik özgürlük sınırlarını daraltma kararı aldı, Khalidi kamuoyuna açık bir mektupla istifa etti.
Filistin davasının ABD’deki en kuvvetli entelektüel seslerinden biri olan Khalidi gençliğinde bir dönem Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) saflarında mücadele etmiş ama ileriki yıllarda akademik çalışmalarında bu hareketi çokça eleştirmiş birisi. Türkiye’yi de yakından takip ediyor, sadece burada dostları olduğu için değil, kökleri Osmanlı’ya giden bir ailenin mensubu olduğu için de. Büyük büyük amcası, Kudüs mebusu olarak Meclis-i Mebusan’da iki dönem görev yapan Halidazade Yusuf Ziya Efendi.
Khalidi geçen hafta iki ayrı kitabın tanıtım konuşmaları için. 2020’de ABD’de yayımlanan “Filistin’e Karşı Yüz Yıllık Savaş: Yerleşimci Sömürgeciliği ve Direnişinin Tarihi” kitabı nihayet Türkçeye çevrildi ve İletişim’den yayınlandı. Tercümeyi yapan ise geçen günlerde tutsaklığının sekizinci yılını dolduran Osman Kavala. Türkçe baskı için son iki yılda yaşanalar üzerinden bir sonsöz ekleyen Khalidi, Kavala’nın harika bir iş çıkardığını düşünüyor. Osman Kavala’nın cezaevinde kendi derdini bir yana koyup bu kadar yoğun bir Filistin çalışması yapabilmiş olması ise başlı başına bir konu. Düşünceye de, entelektüel faaliyete de kilit vurulamıyor işte.
Rashid Khalidi’nin akademik birikiminden etkilenerek çalışmalarını Türkiye’ye taşımak için insiyatif alan bir başka isim ise Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç olmuş. 2021’de Ramallah’ta açılan “Kuşbakışı Filistin” sergisinden dostu Prof. Dr. Zeynep Çelik sayesinde haberdar olan Ömer Koç, sergiyi yeni bir kürasyonla İstanbul’a getirmek istemiş. Beyoğlu’ndaki Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde açılan serginin yapı Kredi Yayınları tarafından basılan kataloğuna Khalidi de katkı vermiş. Ömer Koç’un katalog için kaleme aldığı önsözdeki şu cümleleri sergi vesilesiyle geçen hafta düzenlenen konuşma sırasında sorduğu sorular gibi keskin: “Gazze’de böyle bir soykırımın gerçekleşmesine izin veren Batı’nın ikiyüzlülüğü ve insaniyetten uzak tavrı, şoke edici olmanın çok ötesindedir.”
Mehmet Şimşek bunları biliyor mu?-İbrahim Kahveci (Karar)
“Bu yılın Ocak-Eylül döneminde Otomotiv Distribütörleri Derneği verilerine göre 524 bin 797 binek otomobil ithal ettik. TÜİK verilerine göre ise bu araçları ithal etmek için 15 milyar 773 milyon dolar para ödedik. Böylece ithal ettiğimiz her bir otomobile 30 bin dolar ödeme yapmış olduk.
Bir kıyaslama yapmak için 2017 yılının tamamı ile bu yılın ilk dokuz aylık verilerini karşılaştıracağım: 2017 yılında 505 bin 968 otomobil ithalatına 8 milyar 795 milyon dolar ödeme yapmışız. Bu yılın ocak-eylül döneminde ise 524 bin 797 otomobil ithalatına 15 milyar 773 milyon dolar ödeme yapmışız.
İthal ettiğimiz araba sayısı sadece %3,7 artarken ithalat faturası %79,3 artış gösteriyor. Bu demektir ki, ithal ettiğimiz araba başına ödediğimiz fiyat muazzam artmıştır.
Basit hesapla gidersek 2025 yılında her bir otomobili 30 bin 054 dolara ithal ederken bu fiyat 2017 yılında 17 bin 383 dolarmış.
ABD enflasyonunu baz alırsak 2017 yılı fiyatının 2025 yılında kabaca 23 bin dolara çıkması beklenirdi. Oysa 30 bin dolara yükselen bir araç başı fiyatı oluşmuş. Bu fiyat artışı yurtdışı kaynaklı mı yoksa bizim ithal ettiğimiz otomobillerde lükse kaçmamızdan mı oluşmuş? İşte asıl mesele burası. (Gelir dağılımındaki bozulmanın etkisi)
Şimdi son döneme gelelim: Yani Mehmet Şimşek’in yürüttüğü dezenflasyon programı sürecine…
Haziran 2023 (yıllıklandırılmış veridir)
İthal edilen otomobil sayısı: 475 bin 111 adet
İthalat faturası: 12 milyar 304 milyon dolar
İthal edilen 1 otomobilin değeri: 25.898 $
Eylül 2025 (yıllıklandırılmış veridir)
İthal edilen otomobil sayısı: 735 bin 718 adet
İthalat faturası: 20 milyar 940 milyon dolar
İthal edilen 1 otomobilin değeri: 28.461 $
Bu ne demek?
İthal edilen otomobil sayısı 475 binden 736 bine yükselmiş (%54,9 artış).”
Dezenflasyon havlu mu attı?-Seyfettin Gürsel (Dünya)
“Ekimde TÜFE yüzde 2,55 arttı. Eylülde artış yüzde 3,23’tü. Buna bakıp “Eylül istisnaydı, dezenflasyonda hızlı iniş devam ediyor” diyemeyiz. Geçen yılın Ekim ayında TÜFE artışı yüzde 2,9’du. Aradaki fark 0,4 yüzde puanla sınırlı. Eylülde yüzde 33,3’e yükselen yıllık enflasyon da 0,4 puan düşüşle yüzde 32,9’a inmiş durumda. Ağustosta aynı seviyedeydi. Dezenflasyon yerinde sayıyor. Biraz daha iddialı konuşursak havlu attığı bile söylenebilir. Aylık enflasyon çoğunlukla yüzde 2’nin üzerinde çıkmaya devam ederse aralıkta (yüzde 1,0) ve ocak aylarında (yüzde 5,0) baz etkisiyle şiddetli dalgalanmadan sonra mayıstan (Yüzde 1,5) itibaren kalıcı olarak yükseliş eğilimine geçmesi işten bile değil. Dezenflasyonun neden duraksadığını TCMB analiz edip açıklamalı. Kendi adıma basit bir gözlemi bir kez daha paylaşmak istiyorum.
TÜFE’nin iki kaleminde fiyatlar son iki aydır yüksek oranda artıyor. Bu kalemler gıda ve alkolsüz içecekler ile konut (aslında kira). Gerçi her ay mevsimine göre bir tüketim kaleminde çok yüksek bir artış görülüyor ama bu kalemin tüketici sepetinde payı çok düşük olduğundan toplam enflasyona da katkısı çok düşük oluyor. Örneğin eylülde bu kalem eğitimdi. Ekimde giyim ve ayakkabı oldu. Fiyat artışı yüzde 12,4 olsa da TÜFE’ye katkısı 0,7 idi. Yılda bir kez yüksek artış sergileyen kalemleri bir yana bırakalım ve her ay ortalamanın üzerinde artan iki kaleme odaklanalım.
Kira fiyat artışını büyük ölçüde yasal olarak 12 aylık ortalama enflasyon belirlediğinden konut fiyat artışı dezenflasyona paralel olarak her ay yavaş yavaş azalıyor. Ekimde konutta fiyat artışı yüzde 2,7 oldu. 2,55’lik TÜFE’ye katkısı 0,45 puandı. Yıllık enflasyon oranı durgunlaştığı takdirde yasal kira artışı da durgunlaşacaktır. Merkez Bankası’nın bu konuda yapabileceği bir şey yok. Diğer 11 kaleme odaklanmak durumunda. Ama hükümet yıllık kira artış kuralını değiştirebilir. 12 aylık ortalama enflasyon yerine her ay yıllık TÜFE kadar artış kuralını koyabilir. Bu da her ay az da olsa daha düşük kira artışının yolunu açar. Aslında yüksek kiraları törpüleyecek yegâne yol kamunun (belediyeler dâhil) büyük miktarda satılık değil kiralık konut üretmesidir. Ne yazık ki bu konuda çok geç kalınmış durumdayız.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
