Cumhuriyet’in şeker fabrikaları-Sinan Meydan (Cumhuriyet)
“Aslında Osmanlı Devleti, Sanayi Devrimi’ni kaçırmak istemiyordu. Ancak ne yeterli teknolojisi, ne yetişmiş elemanı ne de yeterli sermayesi vardı. Osmanlı’da 1866’da Islah-ı Sanayi Encümeni kurulmasından 1913’te de Geçici Sanayi Kanununun (Teşvik-i Sanayi Kanununun) çıkarılmasına kadar birçok çalışma yapıldı. Fabrika kuracaklara çeşitli kolaylıklar sağlandı. Ancak devletin tüm çabasına karşın Osmanlı’da ulusal bir sanayi kurulamadı. 1915 Sanayi Sayımına göre Osmanlı’da 10’dan fazla işçi çalıştıran toplam 282 sanayi kuruluşu vardı. Bunların sadece yüzde 9’u devletindi. Bu kuruluşlardaki sermaye ve emeğin sadece yüzde 15’i Türklerindi; geri kalanı yabancılarındı.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalan belli başlı fabrikalar şunlardı: Bakırköy Dokuma Fabrikası, Feshane Yün İplik Fabrikası, Hereke İpek Dokuma Fabrikası, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası ve Tophane Silah Fabrikası. Ayrıca Osmanlı’dan kalan az sayıdaki fabrika da savaşlar nedeniyle ya hiç işlemez veya tam kapasiteyle çalışamaz hale gelmişti.
Falih Rıfkı Atay “Çankaya”da şöyle yazıyor: “Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı. Ekmeğimizi kendi unumuzdan yoğurmak, şekerimizi kendi pancarımızdan almak, bezimizi kendi pamuğumuzdan dokumak… Ah bir buna muvaffak olsaydık. 1923 kafası ve iradesi imkânsızlığa meydan okumuştur… Türk tarihi, 1923 iradesinin ve kafasının mucizesini unutmaz.”
Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin en büyük başarılarından biri, üstelik 1929 Dünya Ekonomi Buhranına rağmen, devlet desteğiyle ve devlet girişimiyle çok sayıda fabrika kurmuş olmasıdır. Böylece 1923’de cumhuriyet ilan edilirken üç beyaza (una, şekere, beze) muhtaç durumdaki Türkiye, 1938’de Atatürk hayata gözlerini kaparken artık üç beyaza da muhtaç değildi; Türkiye Cumhuriyeti, temel ihtiyaçlarını kendi fabrikalarında yerli üretimle karşılıyordu.
Osmanlı’da 1840’ta Arnavutköylü Dimitri, bir şeker fabrikası kurmak için Ticaret Nezareti’ne başvurmuştu. Osmanlı, belli şartlarla kendisine izin vermişti.(4) Bu fabrikanın açılıp açılmadığını bilmiyoruz, ancak 1915 Sanayi Sayımından Osmanlı’da –sadece biri Türklere, diğerleri gayrimüslimlere, yabancılara ait- çok küçük ölçekli birkaç şeker fabrikası olduğunu biliyoruz. Bunlar, Ali Faik Osmanlı Şeker Fabrikası, Antonopulos Şeker Fabrikası, Antonyadis Antonyos Şeker Fabrikası, Antonyadis Yanko ve Şükerası Şeker Fabrikası, Jarboni ve Hacı Yanki Şeker Fabrikası, Keseneki Yorgi Şeker Fabrikası’ydı.”
Mücadele hırsızla mı olmalı hırsızlıkla mı?-Memduh Bayraktaroğlu (Nefes)
“Bir Youtube izleyicim yazmış:
“CHP’li dede, Aziz İhsan Aktaş iddianamesini okudun mu?..”
İzninizle, o arkadaşa kısaca verdiğim cevabı burada, daha geniş biçimiyle paylaşacağım…
Evet iddianameyi (Tamamını değilse de çok önemli bölümlerini) okudum ama…
Önce şu “CHP’li dede” kısmını açıklayayım:
Ben yaşım icabı dede sayılırım ancak partili değilim…
Benim torunum yok ama vicdanım var…
Bak güzel kardeşim…
Benim kavgam hırsızla değil, hırsızlıkla…
Sivrisinekle değil, bataklıkla…
Çünkü bu ülkede hırsızlık bitmiyor, sadece sahibi değişiyor…
Bir dönem “bizimkiler” çalıyor…
Sonra “ötekiler” geliyor ve herkes sırayla kasanın başına geçiyor…
Yahu bir gün şu ülkede dürüst olmak da moda olsa ya…
Evet, “iddianamede ciddi belgeler var” diyorlar ve…
Bence de var…
Ancak bir de daha ilk duruşmaların bile yapılmadığı gerçeği var…
Suç varsa ve kanıtlanırsa…
Kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun; hırsız, hırsızdır kardeşim…”
Trump’tan “Kanada-Amerika”, Bahçeli’den “KKTC-Türkiye” örneği-Yalçın Doğan (T24)
“19 Ekim, KKTC’de Cumhurbaşkanı seçimi, saat 20.00.
MHP Lideri Devlet Bahçeli KKTC’de seçim sonuçlarını kabul etmiyor, KKTC Meclis’ne çağrıda bulunuyor:
“KKTC’de seçimler yüzde 62.83 gibi çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. KKTC Parlamentosu acilen toplanmalı, Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.”
19 Ekim, saat 20.58.
Bahçeli’nin “seçimi geçersiz” sayan açıklamasının tersine, Tayyip Erdoğan, yaklaşık bir saat sonra:
“Demokratik olgunluğu gösteren Kıbrıs Türk kardeşlerimizin sandığa yansıttığı irade sonucu seçimi kazanan Sayın Tufan Erhürman’ı tebrik ediyorum.”
19 Ekim, saat 21.06.
Erdoğan’dan sekiz dakika sonra, Dışişleri Bakanlığı bildiri yayınlıyor:
“KKTC’de devlet geleneğini ve demokrasi kültürünü yansıtan seçimleri kazanan Sayın Tufan Erhürman’ı tebrik ediyoruz”.
Bahçeli’nin “demokrasi dışı dayatmasını” Erdoğan bir saat içinde geri çeviriyor. Dışişleri aynı tavrı perçinliyor. İktidar ortakları arasında 180 derece farklı görüşler.
Buna rağmen, Bahçeli dün “Cumhur İttifakı’nda görüş ayrılıkları ifadeleri asılsızdır” diyor.
CHP eleştirilerinden dolayı Özgür Özel’e söylediği gibi, herhalde “politika icabı” böyle söylüyor!..
Bahçeli’nin “81. il Düzce’den sonra 82. il KKTC olması” gibi, demokrasiden devlet olma geleneğine kadar hayatın bütün gerçeklerine aykırı önerisinin dayanağı şu.
Bahçeli “seçimde yüzde 62.83’lük katılım oranını düşük” buluyor. Buradan hareketle, Erhürman’ın Kıbrıs’ta savunduğu federatif tezle masaya oturmasına itiraz ediyor.
Ama…
KKTC Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre…
2020’de Ersin Tatar’ın seçildiği seçimin ilk turunda katılım oranı yüzde 58.21, ikinci turda yüzde 67.29, yine düşük!..
2020’de Bahçeli katılım oranına itiraz etmiyor.
Çünkü, son seçim gibi, 2020’de de AKP+MHP ortaklığı Ersin Tatar’ı destekliyor.”
Kim bu, üniversite tercihlerini değiştiren el?-İsmail Saymaz (halktv.com.tr)
“Bizi son yıllarda en çok hayrete düşüren, “Bu kadarı da olmaz” dedirten skandallardan ilki ‘diploma çetesi’ idi.
Çetenin ele geçirdiği e-imzalarla çok sayıda kurumun sistemine erişerek, lise ve üniversite diplomaları çıkardığını, ehliyetler düzenlediğini ve notları yükselttiğini gördük.
Bir başka çetenin sahte transkript hazırlayarak yurt dışında lise eğitimi almış gibi gösterdiği kişilere denklik belgeleri temin edip üniversiteye yerleştirdiğini işittik.
Ve şimdi Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) sayfasına girilerek, üniversite tercihlerinin değiştirildiğini öğreniyoruz.
Şimdilik en az altı mağdur var.
Bu skandalı ilk fark eden, İzmirli C.Ş. ve ailesi oldu.
C.Ş., 21-22 Haziran’daki Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda sayısal alanında 23.007. olmayı başardı. Hayalini kurduğu tıp fakültesine girecek puana ulaştı.
Üniversite tercihlerinin yapılacağı son gün, 13 Ağustos gecesi, babasıyla birlikte ÖSYM’nin sayfasına girerek, listesine son şeklini verdi. İlk 22 sıraya kamu üniversitelerinin tıp fakültelerini işaretledi. Son iki tercihinde diş hekimliği fakültelerini yazdı.
Saat 23.28’de sistemi kapattı.
Heyecanlıydı.
Gözüne uyku girmiyordu.
Saat 00.07’de tercihlerine göz gezdirmek için yeniden sayfaya girdiğinde dünyası başına yıkıldı. Liste değiştirilmiş, özel üniversitelerin yaşlı bakım bölümleri işaretlenmişti.
Babası C., kızının çığlıklarına uyandı.
Bilgisayardan kontrol ettiler.
Gece karakola gittiler ve şikayetçi oldular.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yazdılar.
Sabahtan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular.
Aynı gün başkente gidip ÖSYM’ye dilekçe verdiler ve kurum aleyhine Ankara 24. İdare Mahkemesi’nde dava açtılar.”
Merkez faiz indiremez… Neden?-İbrahim Kahveci (Karar)
“Bu perşembe günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu-PPK faiz kararını açıklayacak. Muhtemelen ön toplantılarda karar konusu ele alınmıştır.
Piyasalar şu anda iki önemli gelişmeyi takip ediyor: İlki Merkez Bankası’nın faiz kararı olsa da asıl takip edilen konu CHP davası. Yani CHP’ye kayyum atanacak mı atanmayacak mı?
Yani ortada belirsizlik içeren büyük bir risk var. Bu risk devam ettiği sürece gerilim de devam edecektir. Davanın derhal kapatılması gerekiyor ki risk, yani belirsizlik ortadan kalksın.
Bu demektir ki, Merkez Bankası dava öncesi kararı ile bu riski içerecek bir karar alacaktır.
İnsanın aklına şu geliyor tabii: Acaba Merkez Bankası bu kararı vermeden riski ölçmek için yargıdan ön görüş almış mıdır?
“Elbette yargımız tarafsız ve bağımsızdır.”
Risk ve belirsizlik ortamının piyasalarda ne tür etkiler oluşturduğunu bizler çok iyi biliyoruz. Nereden mi? Tahvil piyasasından.
2 yıllık tahvil faizleri iki şeyi içerir: 1- Gerçekleşen enflasyon (%33,29) ve 12 ay sonrası beklenen enflasyon (%23,26)
Beklenen enflasyon önceki ay %22,25 seviyesindeydi. Yani bir bozulma var. Lakin gerçekleşecek enflasyonda da bozulma var.
Neyse… Grafikte şunu görüyoruz: Merkez’in faizi yüzde 50’lerdeyken tahvilin faizi 40-43 aralığında seyrediyordu.
Şimdi öyle değil:
İlk bozulma İmamoğlu operasyonu ile oldu ve bir daha eski denge kurulamadı. İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra tahvil faizleri 38’lerden 51’lere yükseldi. Tabii ki Merkez Bankası da faizlerini 43’lerden 50’lere çıkartmak zorunda kaldı.
Şimdi durum daha karmaşık. Tahvil faizleri yüzde 40’ın üzerinde. Yani Merkez Bankası faizleri ile eşit durumda. Bu demektir ki, piyasa faiz düşüşünü onaylamıyor. Ya da Merkez’in faiz düşürmeleri piyasada etkin olmuyor.
Şu anda Merkez’in faizi dandik faiz konumuna gelmek üzere. Perşembe günü Merkez bu dandik faiz ısrarında mı olacak yoksa piyasanın verdiği mesaja mı bakacak?”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: