Çarşamba, 19 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 17 Ekim 2025 19:44
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Kimler tutuklanacak?-Barış Pehlivan (Cumhuriyet)

“Bugün yaşam mücadelesi veren Fatih Ürek tutuklanabilir. Ne ağır ve üzücü bir cümle değil mi? Maalesef, iktidar bunu mümkün hale getirecek bir yasa hazırlığı içinde.

Evet, 11. yargı paketinin taslağı ortaya çıktı. Ve taslakta en çok tartışılan konulardan biri de “teşhircilik” suçlamasına ve LGBTİ+ bireylere dair düşünülen yaptırımlar… Benzer planın bir önceki paketle uygulanması bekleniyordu ama tepkilerin ardından geri çekilmişti.

Peki, bu kez yasalaşırsa Türkiye’de neler yaşanabilir? İşte yeni taslaktaki ilgili değişimin iki soruda şifreleri…

1- “Hayasızca hareketler” başlıklı, TCK’nin 225. maddesinin birinci fıkrasındaki değişiklik ne anlama geliyor?

Kanundaki ilgili maddenin mevcut birinci fıkrası şöyleydi: “Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

İşte o fıkradaki ilgili suça dair hapis cezasının alt ve üst sınırı “bir yıldan üç yıla” diye değiştirilmek isteniyor. Bu da şu anlama geliyor: Kanuna göre, üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Haliyle üst sınır 3 yıla çıkarılınca, bu suçtan herkesi tutuklamak mümkün hale geldi.

Eğer madde bu haliyle yasalaşırsa neler olabileceğini anlamak için Manifest adlı müzik grubunun başına gelenleri irdeleyebiliriz. Bilindiği gibi; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Manifest adlı müzik grubunun konser görüntüleriyle “teşhir suretiyle hayasızca hareketlerde bulunma” suçlamasıyla iddianame hazırladı. İddianamede, müzik grubunun dans figürleri ile kıyafetlerinin toplumun edep, iffet, ar ve haya duygularına saldırı niteliği taşıdığı ileri sürüldü.

Müzik grubunun üyeleri, yurtdışı yasağı ve karakola düzenli imza tedbirleriyle serbest bırakıldı. Zira, mevcut kanun onların tutuklanmasını yasaklıyordu.

Ama eğer yasa bu haliyle geçerse artık konserlerdeki, televizyondaki ve sosyal medyadaki birçok kişi, “sınırı” belli olmayan kıyafetleri, dansları ve hatta sözleri gerekçe gösterilerek “toplumun edep, iffet, ar ve haya duygularına saldırı yapıldığı” gerekçesiyle tutuklanabilir. Bunu yaparken de 3 yıllık üst sınırın yaklaşık altı aylık hapiste yatarı olduğuna atıf yapılabilir.”

Putin, Esad’ı Şara’ya teslim eder mi?-Hakan Aksay (T24)

“Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed Şara arasında yapılan 2,5 saatlik görüşmenin basına açık kısmı bile oldukça ilginçti.

Suriye’deki iç savaşın başlangıcından itibaren Moskova, Beşar Esad yönetimini desteklemiş, 30 Eylül 2015’te ise savaşa fiilen katılarak “radikal İslamcı teröristlere karşı” acımasız bir savaş vermişti. Şara’nın yöneticisi olduğu Heyet Tahrir Şam (HTŞ), bugün bile Rusya’nın “yasaklı uluslararası örgütler” listesinde ve Rus basını bu açıklamayı (“RF yasalarına göre teröristtir”) eklemeden onun adını anamıyor.

Ama “eski terörist, yeni lider” Şara, bugün Kremlin’de son derece özenli ağırlanan bir konuk. Politika bu! Ve çıkarlar! Artık buna alıştık. Sovyetler’in ve ABD’nin on yıllar boyunca savaştığı bir başka terörist örgüt olan Taliban, Moskova’da resmî temsilcilik bile açtı.

Protokol nezaketini yansıtan uzun konuşmaları bir yana bırakacak olursak, televizyondan yayımlanmasında sakınca görülmeyen kısa bölümün en önemli sözlerini misafir lider telaffuz etti:

“Biz, Suriye ile Rusya arasındaki eski ve yeni tüm anlaşmalara saygı duyuyoruz. Ve aramızdaki ilişkileri ‘tarihi dostluk bağları’ çerçevesinde yeniden tanımlamak istiyoruz.”

Elbette bu sözlerden Moskova, “eski anlaşmalar” deyince, en çok önemsediği Rus üslerinin Suriye’de kalmasına yeşil ışık yakılması ihtimalinin güçlü olduğu sonucunu çıkarabilir.

Ama yine de bu durum, söz konusu üslerin (Lazkiye bölgesindeki Hmeymim Hava Üssü ve Tartus’taki Deniz Üssü, bir de ülkenin kuzeydoğusundaki Kamışlı Havaalanı’nda Rus askerleri bulunuyor) çeşitli pazarlıklarda önemli bir koz olarak kullanılmayacağı anlamına gelmiyor.

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov birkaç gün önce bu üslerin faaliyetlerine devam edeceği umudunu “Ama işlevi değişebilir, Afrika’ya insani yardım taşımacılığı için lojistik merkez olarak kullanılabilir” diyerek dile getirmişti.

Kremlin, 1957’den beri sıkı işbirliği yapmakla övünegeldiği Suriye’de, 8 Aralık 2024’te Esad’ın devrilmesiyle aldığı ağır yenilgiden sonra, üsleri koruma amacını başa almıştı.

Putin-Şara zirvesine ilişkin bütün uluslararası medya kuruluşlarının vurguladığı bir gündem maddesi de şuydu: “Şam yönetimi Moskova’dan Esad’ı kendisine teslim etmesini istiyor.” Bu yılın başlarında tecrübesiz Suriye yönetimi “Bu talebimiz yerine getirilmezse Rusya ile ilişkilerimizi keseriz” tehdidini savurmuştu.

Görüşmelerin gizli bölümlerinde ve yapılan pazarlıklarda kuşkusuz bu konu önemli yer tutmuştur.

Bu noktada çok sayıda gazeteci ve uzmanın “Kremlin korumaya aldığı devrik liderleri ülkelerine iade etmez” tezine ben de yakınım. Öyle ya, eski Kırgızistan Devlet Başkanı Askar Akayev ve eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç gibi örnekler var.

Ama şeytanın avukatlığını yapmak adına, unutulan farklı bir örneği de hatırlatayım: Eski Azerbaycan Başbakanı ve darbeci komutan Suret Hüseynov, sığındığı Rusya tarafından 1997’de ülkesine iade edilmiş, orada müebbet hapse çarptırılmış, 2004’te ise dönemin Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından affedilmişti.”

Gazze için “Mehmetçik” senaryoları-Uğur Ergan (halktv.com.tr)

“Meseleye gerçekçi yaklaşanlar, megalomanyak Donald Trump’ın “Ben yaparım olur biter” kafasıyla Gazze’ye bir günde kalıcı barışın geleceğini düşünmüyor elbette.

Çünkü, Kudüs ve Şarm el Şeyh’de yaptığı “tek adam şovu”nun üzerinden 24 saat geçmeden Trump’ın ve faşist soykırımcı Netenyahu’nun Hamas üzerinden yeni bahaneler arayışı içinde olduğunu görebiliyorlar.

Trump’ın, kolu kanadı iyice kırılmış Hamas’ın kendisine silahları bırakacağı sözü verdiğini belirtip, “Eğer bırakmazlarsa biz onları silahsızlandıracağız, bir sözümle savaş yeniden başlar” açıklamasını başka nasıl anlayalım ki?

Bölgeden gelen bazı haberleri okuduğunuzda, İsrail’in keyfi tutumunu sürdürdüğü hatta desteklediği bazı aşiretlerin provokatif eylemleri üzerinden yeniden Gazze’ye topyekün saldırmak için zemin hazırlamaya çalıştığı bilgileri karşınıza çıkıyor.

Bir yandan da Gazze’de yeniden yapılanma ve yaşanabilirliğin güvenliğini sağlayacak “Gazze Görev Gücü”nün nasıl oluşacağı tartışılıyor.

Garantör olması nedeniyle bu mesele Ankara’nın da gündeminde. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, TSK’nın Gazze’de uluslararası güçte görev almaya hazır olduğunu belirtse de, Türkiye bu görev gücünde ne boyutta, hangi kurumlarıyla yer alacak, netleşmiş değil.

Ancak bu durum garantör ülkeler başta olmak üzere sürece destek veren ülkelerin başkentlerinde değişik senaryoların konuşulmasına, ülkelerin ilgili kurumları arasında görüş alış verişine engel değil.

Örneğin Mısır şimdiden Gazze’de iç güvenliği ve kamu düzenini sağlayacak polis gücünün eğitimini üstlenmeye hazır olduğunu beyan etti.

Gelelim Ankara’da konuşulan, şu aşamada hiçbir kesinliği ve bağlayıcılığı olmayan senaryolara. Duyduklarımızı şöyle özetleyebiliriz:

Kaç ülke ne kadar güç verecek, angajman kuralları neler olacak, belli değil.

Görev gücünün asker ve sivil karışımından olması daha mantıklı geliyor. Bunun nedeni Gazze’nin tamamen enkaz haline dönüşmüş olması. 53-55 milyon ton enkazdan bahsediliyor.

Ve bu enkaz yığını altında ne kadar ceset var belli değil. Bu cesetler arasında İsrailli rehinelerin de olduğu düşünülüyor. Enkaz temizliği için AFAD’ı işaret eden Erdoğan’ın Gazze için düşündüğü konteynırlardan behsederken de, 6 Şubat depremi sonrası AFAD bünyesinde toplanmış olanları kastettiği söyleniyor.

İsrail, Türkiye’den muharip bir gücün Gazze’de görev almasına yeşil ışık yakar mı?

Bu büyük bir soru işareti.”

Öcalan’a kilit rol verilince-Ahmet Taşgetiren (Karar)

“Bahçeli’nin bir yıl önce Grup kürsüsünden yaptığı çağrı ile “kilit rol”e oturdu Öcalan. “Gelsin DEM kürsüsünden örgüte çağrıda bulunsun” dedi Bahçeli.

O olmadı. DEM kürsüsüne gelemedi Öcalan. Ama bir çağrıda bulundu örgütüne. “Silâhları bırakın, örgütü feshedin” çağrısı.

Bu arada bir Meclis Komisyonu oluşturuldu. DEM’den bir heyet İmralı’ya gidip geliyor ve Öcalan’ın mesajları kamuoyu ile paylaşılıyor.

İmralı heyetinden Pervin buldan, en son Öcalan’ın mesajını şu ifadelerle taşıdı kamuoyuna:

“Öcalan’ın medyanın diline yönelik ciddi eleştirileri var. Hâlâ birçok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü özellikle belirtti. Bu çevrelerin derdinin çözüm olmadığını, kardeşlik ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açık bir şekilde ifade etti.

Medyada bazı yorumcuların, bazı habercilerin, bazı kanalların sürecin aleyhine yorumlar yapması bizim çözeceğimiz bir sorun değil, bu da iktidarın meselesi. Çünkü bugün medya da AKP’nin elinde, yargı da AKP’nin elinde. Yaşamın her alanına hakim olan bir iktidardan bahsediyoruz.

Ancak hâlâ televizyonlarda, kanallarda bu sürece karşıt bir yerden hem sözünü hem dilini ciddi anlamda bir nefrete bir öfkeye büründüren bazı kesimler var. Bu da süreci elbette ki zarar veriyor.

Bütün bunları iyileştirmek, bu tür meseleleri ortadan kaldırmak iktidarın görevi.”

İlginçti.“Medya da AKP’nin elinde, Yargı da. Yaşamın her alanına hâkim olan bir iktidardan bahsediyoruz.” cümlesi çok daha ilginçti.

İktidardan beklentisine bakıldığında Öcalan’ın iktidara biçtiği misyon -daha ötede Öcalan’ın iktidar anlayışı- açısından da ilginçti.

Pervin Buldan ve tüm DEM camiası, ısrarla Meclis Komisyonu’nun Öcalan’la yüz yüze görüşmesini istiyor. Bir anlamda “Biz aracıyız, oysa asıl onunla görüşülmesi gerekir” demeye getiriyor.

DEM’in talebinde “Öcalan’a barışın paydaşı statüsü kazandırma” hesabı var mı, bana göre var. Türkiye kamuoyunda Öcalan “Terörist başı” olarak anılıyor olsa da DEM dünyasında başka bir ağırlığı söz konusu.”

Enflasyon görünümü ve para politikası-Prof. Dr. İbrahim Ünalmış (Dünya)

“Ağustos ve Eylül ayı enflasyon verileri bilindiği üzere hayal kırıklığı yarattı. Özellikle Eylül ayı enflasyonunun beklentilerden yüksek açıklanması piyasalarda moralleri bozdu.

Bu veriler aynı zamanda enflasyonda genel görünüme ilişkin bizlere önemli ipuçları da verdi. Şöyle ki; kur istikrarına ve yüksek reel faize dayalı kazanımlar büyük ölçüde sağlandı. Enflasyon oranının %75’ten %33’lere düşmesinde bu etkiyi gördük. Bu kazanım, pozitif reel faiz politikası daha erken uygulansaydı belki daha hızlı olacaktı, fakat bu fırsat kaçtı.

Elimizdeki veriler ve Ekim ayına ilişkin öncü göstergeler, enflasyonda katılık konusunda ciddi riskler olduğunu ortaya koydu. Bu köşede daha önce kaleme aldığımız yazılarımızda da bu yöndeki riskleri dile getirmiştik. Konut piyasasındaki fiyat oluşumlarının yarattığı risklerin ve gıda sektöründeki fiyatlamaya dair sorunların tekrar önümüze geleceğini daha önce okuyucularımızla paylaşmıştık. Geldiğimiz noktada kira ve gıda sektöründeki fiyat artışları gibi konuları tekrar konuşmaya başladık. Fakat bu sorunlar para politikası tarafından çözülebilecek sorunlar değil.

Hafta içinde açıklanan toplu konut projesi atılımını önemli buluyoruz. Türkiye’nin bu aşamada lüks konut ihtiyacı olmadığını, makul standartlarda, ulaşılabilir konut üretiminin önemli olduğunu düşünüyoruz. Finansman koşullarının kolaylaştırılması açısından da sürecin desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu aşamada konut sektörünün en önemli girdisi olan arazi maliyetleri de önemli hale geliyor. İstatistikler, İstanbul’da 2019–2025 yılları arasında 100 metrekarelik konut fiyatının on kat arttığını gösteriyor. Fakat imarlı arazi fiyatlarındaki artış istatistiklere göre 25 kat olmuş. Bu durum, konut maliyetlerini artırırken ulaşılabilirliği engelliyor. Bizce çözüm süreci çok boyutlu bir yaklaşım gerektiriyor.

Gıda sektöründeki sorunları ve çözüm yollarını burada artık dile getirmek istemiyoruz. Bu konuda çok sayıda çalışmanın yapıldığını biliyoruz.”

Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Mehmet Şüküroğlu çiziyor
Sonraki Makale Lübnan’ın “unutulan” altınları…

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025
GünlükManşet

Eleştirilen sistem MESEM

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
19 Kasım 2025
EditörGünlük

BBC… 007 BBC…

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?