Milyarlarca liralık Papara iddianamesi çıktı-Murat Ağırel (Cumhuriyet)
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta yaptığı açıklamada “Yasadışı bahis bataklığının üzerine kararlılıkla gideceğiz” mesajını paylaştı.
Geç bir açıklama ancak desteklemek gerekiyor. Zira yasadışı bahis, toplumsal çürümeye sebep veren uyuşturucudan çok daha tehlikeli. Memur, beyaz yakalı, öğrenci, zengin, fakir ayırt etmeksizin insanımızı batağa çekiyor.
Yasadışı bahis organizasyonlarının en önemli ayaklarından biri finans kısmı. Hem paranın yasadışı bahis sitelerine yatırılması hem de yatırılan paranın aklanması en önemli kısımları.
Bu hususta önemli operasyonlar yapıldı. Bunlardan biri PayFix, diğeri ise Papara operasyonu. PayFix ile ilgili yapılan ikinci soruşturmanın da iddianamesi hazırlandı. Önceki yazılarımda ayrıntılarıyla anlattım.
Şimdi ise Papara iddianamesi hazırlandı.
İddianameyi ayrıntılı şekilde okudum.
PayFix iddianamesinde MASAK uzmanları ve Hazine müfettişleri yaptıkları çalışmalarla yasadışı bahis parasının ne denli büyük olduğunu gözler önüne sermişlerdi. Müfettişler, PayFix kullanan yasadışı bahis finansçılarını tespit etmek için yasadışı bahis sitelerine üye olmuş, IP aralığını PayFix ile eşleştirmiş ve hesapları tespit etmişti. Tespit edilen hesaplarda 45 milyar Türk Lirası tespit etmişlerdi.
45 milyar Türk Lirası…
Bu sadece kısıtlı kullanıcılar arasında tespit edilebilen rakamlar.
Müfettişler şimdi aynı yöntemi Papara için de kullanmışlar. Dokuz adet yasadışı bahis sitesine üye olmuşlar. IP tespiti yapmışlar ve Papara kullanıcıları ile karşılaştırmışlar. Yasadışı bahis oyuncusu olduğu tespit edilen 30 hesaptan para alan 13 bin 616 hesaba ulaşmışlar. Yüzde 90’ı Papara tarafından kapatılmış olan bu hesaplardan, pasif statüde olanların hesap hareketleri incelenmiş ve çıkan paranın 155 milyar olduğu tespit edilmiş.
155 milyar TL!
Sadece iki ödeme yöntemiyle toplanan para 200 milyar TL (yaklaşık 5 milyar dolar) olmuş. Akıl alır gibi değil. Üstelik bu para yurtdışına kaçırılan herhangi bir vergi kesintisine uğramayan miktar.”
Ah Pervin Buldan ah: Demokrasi sadece kendilerine, gerisini at içeri!-Yalçın Doğan (T24)
“Hayatın akışına yönelik ters ifadeler için klasik bir niteleme var:
“Talihsiz.”
Hayır, bu o değil.
Açılım sürecinin başından bu yana Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya giden ekipte sürekli yer alan DEM milletvekili Pervin Buldan’ın son açıklamasına “talihsiz” demek yanlış olur. Çünkü:
Talihsiz değil, DEM’in sınırlarını belirleyen hazin bir itiraf.
Ne demişti?
Pervin Hanım son İmralı dönüşünde bir TV programında şikayet ediyor:
“Sayın Öcalan son görüşmede çok rahatsız olduğu bir mesele üzerinde durdu. Ciddi eleştirileri var. Hala bir çok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü, bu çevrelerin derdinin çözüm ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açıkça ifade etti.
Bazı yorumcuların, habercilerin, kanalların sürecin aleyhine yorumlar, ifadeler kullanması bizim çözeceğimiz konu değil.”
DEM’in değil ama, Pervin Buldan kimin çözeceğini iyi biliyor:
“Bugün medya da hükümetin elinde, yargı da AKP’nin elinde. Her gücü olan, yaşamın her alanına hakim olan bir iktidardan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bütün bunları iyileştirmek…”
Pervin Hanım nasıl çözeceğini de biliyor:
“Ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi”.
Nasıl yani?..
Eleştirenler gazeteciler, akademisyenler, siyasiler olduğuna göre…
Nasıl “ortadan kaldırılacak?..”
-O gazetecinin işine son verilmesiyle mi?..
-O akademisyenin üniversiteden atılmasıyla mı?..
-O siyasetçinin partisiyle ilişkisinin kesilmesiyle mi??.
-“Yargı AKP’nin elinde” dediğine göre, o gazeteciyi, akademisyeni, siyasetçiyi hapse atarak mı?..
Yorumlardan şikâyet eden Öcalan.
Pervin Hanıma göre, “Öcalan söylüyorsa, mutlaka doğrudur!..”
Eleştirileri “düşmanca” bulmak yerine, kamu oyunu tatmin edecek açıklamalar yapmak barışa daha çok yakışan bir karşılık olmaz mı?..
Hepimizin katıldığı barış sürecine asıl bu tür şikâyetler zarar vermez mi?..”
“Emeklilik, bu ülkenin çalışanlarının alnının teriyle kazandığı, bir hak mücadelesidir.
Bir lütuf, bir yardım, ya da devletin keyfi bir bağışı değildir.
Bugün emekli maaşı alan her vatandaş, gençliğinde, üretim çağında maaşından her ay kesilen primlerle kendi geleceğini finanse etmiş insandır.
Yani emeklilik, “çalışma hayatından kopan bir yük” değil, çalışma hayatının doğal bir devamıdır.
Bunu unutanlar, sosyal devletin en temel ilkesini göz ardı ediyor:
Emek, ömrün karşılığıdır.
Ve bu karşılığı ödememek, sosyal adaleti çiğnemek anlamına gelir.
5000 Prim Gün ve EYT Gerçeği
EYT düzenlemesi, yıllar boyunca biriken bir mağduriyetin sonucuydu.
Yüzbinlerce insan, prim gününü doldurmasına rağmen yaş şartı nedeniyle emeklilik hakkına kavuşamıyordu.
EYT ile bu haksızlık büyük ölçüde giderildi.
Ancak 5000 prim gün düzenlemesi ve kısmi emeklilikte yaş haddi düzenlemesi eksik çıktı. Çünkü 2023 yılında çıkan EYT yasasa tas tamam çıkmadı. İşte ondan dolayı bugün hala emekli olmaya bekleyen mağdurlar vardır.
Bu nedenle bugün hâlâ binlerce kişi “Ben çalıştım, prim ödedim ama emekli olamıyorum” diyor.
Bir insanın hayatından 5000 gün alın teriyle dolu bir dönemdir.
Bu kadar süre çalışmış birine “yeterli değil” demek hem sosyal güvenliğin ruhuna hem de insan vicdanına terstir. Bu insanlar o dönem verilen sözlere güvendiler ve SGK hizmet borçlanmasında bulundular. Bu borçlanmaları ise harç borç yaptılar. Birçoğu kredi çekti yüksek faiz ödedi, Kimi ise evini, arabasını sattı. Sonuç ise yasa eksik çıkarıldı. Hayaller suya düşürüldü. Kısmi emeklilikte de aynı şekilde yasa eksik çıkarıldı. Yaş haddinde gerekli düzenleme yapılmadı.
Son dönemde bazı çevrelerde “EYT iptal edilsin, sistem çöker, gençlerin sırtına yük biner” gibi söylemler dolaşıyor.”
Trump’ın kararmış vicdanı-Taha Akyol (Karar)
“Trump, sağlanan kalıcı ateşkesi “İsrail ve dünya için büyük bir zafer” olarak niteledi. Elbette Gazze’deki katliamın durması kutlanacak bir olaydır. Ama İsrail Parlamentosunda Trump defalarca “Bir daha asla!” diyerek konuştu.
Bu, Nazilerin yaptığı soykırım için Yahudilerin sloganıdır. Holokost, “bir daha asla” meydana gelmeyecek. Doğru, haklı…
Fakat Trump bunu, sanki Hamas Yahudi soykırımı yapıyormuş da kendisi durdurmuş gibi söylüyor.
İsrail militarizminin katlettiği 65 bin Gazzeli kurbanın, Trump’ın kararmış vicdanında yeri yok!
Netanyahu, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından “savaş suçu” faili olarak tutuklama kararı verilmiş bir insan kasabıdır. Trump bu adamı barış güvercini gibi göklere çıkardı, Knesset’te dakikalarca alkışlattı. Hakkında ağır yolsuzluk soruşturmaları bulunan Netanyahu içi af kanunu çıkarılmasını bile istedi!
Trump’ın “barış töreni”nde bile ortaya koyduğu bu küstah ve megaloman davranışlar, bundan sonraki gelişmelerde onun nasıl davranacağına dair endişe verici işaretlerdir.
Daha önce, 30 Temmuz’da, Fransa ve Suud öncülüğünde hazırlanan “New York Deklarasyonu” BM Genel Kurulunda 146 devlet tarafından onaylanmıştı. Buna göre Hamas silah bırakacak, İsrail Gazze’den çıkacaktı. İki temel ilke vardı:
Bir, “Hamas silahlarını teslim edecek, tek devlet, tek hükümet, tek hukuk, tek silah.”
Yani Batı Şeria ve Gazze’yi içine alan, Hamassız bir Filistin devleti…
İki, “İsrail devleti Gazze’den tamamen çekilecek.”
Ben köşemde, Hamas’ın silah bırakmasına dayalı bu Deklarasyonu olumlu bulmuştum. Fakat Türkiye o zaman “silah bırakma; ancak bağımsız, egemen ve bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin 1967 sınırları temelinde mümkündür” diyerek şerh koymuştu. Şerh koyan tek devlettik.
Sonra, Trump, Hamas’ı ikna etmedeki “harika” rolü sebebiyle Erdoğan’ı defalarca kutladı.”
Cari ‘fazla’ rekoru-Naki Bakır (Dünya)
“Türkiye’nin cari işlemler dengesi temmuzdaki 1,7 milyar dolardan sonra ağustosta da 5 milyar 455 milyon dolarla “fazla” rekoru kırdı. Böylece turizmde ana sezon olan yaz dönemindeki gelir artışının yanı sıra taşımacılık gelirlerindeki artış ve dış ticaret açığındaki görece küçülmenin de katkısıyla üst üste iki ay fazla verilirken, ağustostaki tutar bugüne kadarki en yüksek fazla oldu.
Bu arada altın ve enerji hariç cari işlemler hesabının ise aylık 10 milyar 5 milyon dolar fazla verdiği belirlendi. Döviz rezervlerini güçlendirecek, dış finansman baskısını azaltacak nitelikteki bu gelişme Türkiye ekonomisinin kronik belası olan cari açıkta trendin lehe dönmesi yönünde kayda değer bir gösterge oluşturuyor, ancak bunun sürdürülebilirliği önem taşıyor.
Ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret işlemlerinde ihracat ağustosta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,5 azalarak 21 milyar 386 milyon, ithalat ise yüzde 1,7 azalarak 24 milyar 192 milyon dolar oldu. Böylece dış ticaret açığı yüzde 2,8 küçülerek 2 milyon 806 milyon dolara geriledi.
Uluslararası taşımacılık, turizm, dış müteahhitlik gibi hizmetler alanında gelirler yüzde 3,4 artışla 14 milyar 121 milyon dolara ulaştı, giderler de yüzde 4,4 artışla 4 milyar 605 milyon dolar oldu. Hizmetler dengesi fazlası net 9 milyar 516 milyon dolarla geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,9 arttı. Bu kapsamda net taşımacılık geliri 2 milyar 769 milyon ve seyahat kalemindeki net gelir 7 milyar 665 milyon dolar oldu.
Doğrudan ve portföy yatırımları kapsamındaki gelir-giderler ile faiz gelir-giderini kapsayan birincil gelir dengesindeki açık ağustos aylarına göre yüzde 16,1 küçülerek 1 milyar 232 milyon dolara geriledi. Karşılıksız transferleri kapsayan ikincil gelir dengesinde ise aylık 23 milyon dolarlık bir açık verildi.
Bu gelişmelerle ağustosta aylık bazda 5 milyar 455 milyon dolarla tarihi cari fazla rekoru kırıldı. Cari denge geçen yıl aynı ayda da 4 milyar 888 milyon dolar fazlam vermişti. Bu yılki fazla bunun yüzde 11,6 üzerinde gerçekleşti.
Ağustos ayında doğrudan yatırımlar kaynaklı net girişler 986 milyon dolar olarak kaydedildi. Yurt dışı yerleşiklerin Türkiye’ye toplam doğrudan yatırımları 1 milyon 768 milyon dolar, yurt içi yerleşiklerin yurt dışındaki doğrudan yatırımları ise 782 milyon dolar arttı. Yurt içi yerleşiklerin yurt dışında 288 milyon dolar ve yurt dışı yerleşiklerin ise Türkiye’de 202 milyon dolar tutarında net gayrimenkul alımı yaptığı görüldü.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
